Türk futbol tarihinin miladı olsa gerek 19 Şubat 1956. Yenilmez armada Macaristan’ı 3-1’lik skorla deviren Türkiye, yıllarca bu maçla yatıp kalkmıştı. Karlı bir günde gelen Macaristan, iki haftayı aşkın bir sürede İzmir, Ankara ve İstanbul’da şehir karmalarıyla buluşmuş, son olarak da ay-yıldızlılarla oynamıştı. 1954 Dünya Kupası finalinden beri yine yenilgiyi unutmuş Puskas ve arkadaşları, Lefter ile Metin’in ortaklığına boyun eğmişti.
Diamantidis’in önceki gün Yunan Kupası yarı finalinde Kavala’ya attığı basketi eğer Kobe ya da LeBron atsaydı sosyal medyada hızla yayılırdı muhtemelen. NBA’in popülaritesinin yarattığı fark muhtemelen belirleyici bu durumda. Ancak, ilgi çekici olan bu geri planda kalma durumunun Diamantidis’e ne kadar uyduğu. Her sezon başka bir şeyler ortaya koyarak bambaşka bir hayranlık uyandıran bu adam geçen sezon çizgiyi iyice aştı, inanılmaz oynadı bütün sezon. FIBA, “Yılın Avrupalı Oyuncusu” ödülünü Nowitzki’ye verse de kanımca asıl hak eden kişi Diamantidis’ti.1 O kadar mütevazı, o kadar kendi işine bakan bir adam ki sahada ne yaparsa yapsın hiçbir şey başarmamış gibi bir tepki verebiliyor. Belki gereğinden fazla kendi halinde, dış dünyadan soyutlanmış, o kadar ki Yunanistan’daki oyuncuların grevine bile kayıtsız kalacak kadar.23
Son iki sezonda Allen Iverson’ların, Deron Williams’ların gelip gittiği bir takım tarihinin ilk kupasını kazanırken turnuvanın en değerli oyuncusu seçilen adam forması emekli edilen adam değil,1 sezon sonunda hakkı olan alacaklarından, kontratından vazgeçsin, takımdan ayrılsın diye yazın ortasında günde 3 idman yaptırılan yüreklerden biri.2 Beşiktaş’ın ne kadar ironik ne kadar gülünç durumda olduğunu anlatmak için daha güzel bir şey olamazdı belki de. Eline sağlık Serhat Çetin…
Sam Smith, ünlü “Jordan Rules” kitabında Jordan’ı öteki yıldızlardan ayıran şeyi en güzel şekilde ifade ediyordu:
“Play-off’lar Michael Jordan’ın sahnesiydi. Aynı anda hem Mick Jagger hem Michael Jackson hem Bob Hope hem de Frank Sinatra’ydı. Olağanüstü oyunu, büyük alkışlara mazhar olan tatlı bir melodinin bestekârıydı. Herkes zıplıyordu, herkes topu potaya yolluyordu fakat Jordan bunu bir stil, bir gülücük, bir ışık, bir pırıltı eşliğinde sahneye taşıyordu. Ve özellikle play-off, bunun zirvesiydi.
Bu doğru: Jordan’ın play-off performansı Shakespeareyen soneler gibiydi, güzel ve zamansız. Ve Shakespeare gibi, Jordan da mesleğinin en iyisiydi. Henüz ikinci sezonunda, kırık bir ayak nedeniyle 64 maç kaçırdıktan sonra doktorların tüm uyarılarına rağmen parkelere geri dönmeyi teklif etti. Bulls ve Jordan’ın yakın çevresi, geri kalan kısımda dinlenmesinin Jordan açısından daha iyi olacağını düşünüyordu. Öfkelenen Jordan, takımını sırf daha iyi bir draft pick’i alsın diye play-off’a gitmeyi istememekle suçladı. Kulüp sonunda zoraki şekilde Jordan’ın 15 maç kala parkelere dönmesine izin verdi. Play-off’a kalan Bulls’un daha sonra şampiyonluğa gidecek olan Boston Celtics’e karşı oynadığı ikinci maçta Michael Jordan tam 63 sayı attı. Larry Bird’ün meşhur sözü her şeyi yerli yerine koyuyordu: “Tanrı, bugün Jordan’ın bedeninde sahadaydı.”
Michael Jordan Legendary belgeseli:
Birinci Bölüm: The Birth
İkinci Bölüm: The Rise
Üçüncü Bölüm: The Champion (İlk kısım) (İkinci kısım)
13 yıl öncesinin Mart ayında, son dörtte üç efsane: Jim Calhoun, Mike Krzyzewski, Tom Izzo.1 Jim O’Brien’ın Ohio State’i Redd & Penn ikilisiyle, güneyden gelen seri başı Auburn’ü eleyerek bu üçlüye katılıyor.2 Elton Brand, Shane Battier, Trajan Langdon, Corey Maggette, William Avery3 gibi isimlerle dolu Duke kadrosu ışıl ışıl. Finale giden yolda tek sıkıntı Spartans ama onların da icabına bakıp4 St. Petersburg’a rahat gidiyorlar. Diğer taraftan gelen Calhoun’un çalışkan çocukları UConn. Finalde “Blue Chip vs. Blue Collar” hikayesi var anlayacağınız. Calhoun, Ohio State maçı biter bitmez kurmaylarını toplayıp sabah 4’e kadar savunma planlarını hazırlıyor. Ülkenin en iyi oyuncusu Brand ikili sıkıştırmalarla canından beziyor. Üzerine bir de Ricky Moore son topta üniversitenin üçlük rekorlarını kıran Alaskalı’ya nahoş sürprizini yapınca Hamilton ve El-Amin’in yukarıdaki pozu çıkıyor ortaya…
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane