Skip to content

Wimbledon 2012’nin Sinderella’ları

İngilizler Andy Murray’nin oynadığı tekler Wimbledon finaliyle 76 yıl sonra Britanyalı bir tek erkekler şampiyonunu alkışlamak için umutsuz bir hevesle beklerken bir başka Britanyalı çift erkekler şampiyonluğunu ülkesine getirmenin sevincini yaşıyordu.

Tenisle ilgilenen ortalama bir kişiye Wimbledon öncesi “bundan sonra bir Grand Slam kazanacak ilk Danimarkalı kim olabilir” diye sorulsa büyük olasılıkla hepsi –düşüşteki formuna rağmen- Caroline Wozniacki derdi. Ama tarih yazan Britanyalı’nın partneri, dedesinin izinden giden başka bir Danimarkalı, bütün bu beklentileri boşa çıkarmıştı.

Pek çok açıdan unutulmayacak bir Wimbledon turnuvası geride kalırken, en beklenmedik şampiyonlar kuşkusuz çift erkeklerde zafere ulaşan İngiliz Jonathan Marray ile Danimarkalı Frederik Nielsen çiftiydi. Bu şampiyonluk pek çok ilki beraberinde getirdi. İlk kez wildcard’la katılan bir çift, Wimbledon’da şampiyonluğa ulaştı. Büyük Britanya –ilginç bir tesadüf eseri- yine 76 yıl aradan sonra çift erkeklerde şampiyon çıkarırken, Danimarka da 55 yıl sonra herhangi bir GS’nin herhangi bir kategorisinde gelen şampiyonluğun gururunu yaşıyordu. Tesadüflerin en büyüğü, son GS şampiyonu Danimarkalı’nın, geçen yıl vefat eden Kurt Nielsen, yani Frederik’in büyük babası olmasıydı herhalde.

Kupaya giden yolda 4 tane seribaşı ve birbirini iyi tanıyan ekipleri geçerlerken, birlikte 11 Grand Slam şampiyonluğuna ulaşan Bryan kardeşler de kurbanları arasındaydı. Buna karşın Marray-Nielsen ikilisi yeni partner olmuşlar ve birlikte sadece 3 turnuvaya katılmışlardı. Hatta turnuva öncesinde Marray’nin yanında kimin olacağı son anlara kadar belli değildi. Kanadalı Adil Shamasdin’le katılmak üzereyken, puanlarının yetmemesi üzerine wildcard beklemek durumunda kaldı ve son birkaç haftada birlikte oynayıp Nottingham Challenger’da finale çıktığı Nielsen’e teklif götürdü.

Yalnızca birlikte fazla oynamamaları değil, geçmiş dereceleri de bu başarılarının beklentilerin ne kadar ötesine geçtiklerini kanıtlıyor. Ne birlikte, ne de başka bir partnerle hiçbir ATP turnuvası kazanamayan, sadece Challenger’larda çiftler şampiyonlukları yaşamış bir ikili, daha önce biri 74, diğeri 91 numaradan yukarı çıkamamış bir ikili, şimdi ATP sezon sonu turnuvasına katılma şansına sahip oldu. Geçmiş Grand Slam’lerde Marray’in istisnasız her yıl Wimbledon’dan wildcard alması sayesinde 10 yıldır katılıp çoğunlukla 1. turda elendiğini, Nielsen’inse daha önce yalnızca 1 defa GS ana tablosuna kaldığını söylemek gerekiyor. Bu şampiyonluk sonrası çiftlerde dünya sıralamasında Marray 76 numaradan 21 numaraya, Nielsen ise 111’den 24’e yükseldi.

Bir daha benzer bir başarıyı hiçbir zaman tekrarlayamama olasılıkları yüksek olsa da, bu mütevazı, Nielsen’in deyimiyle “pretty mediocre” (son derece vasat) ikili isimlerini tenis tarihine geçirmeyi çoktan başardı diyebiliriz. Sadece tenis tarihi değil, tüm spor tarihinde görülmüş en kayda değer underdog hikayelerinden birine de imza attıkları açıkça ortada.