Skip to content

Metropolis

metropolis1

Sessiz sinema döneminin başyapıtı olsa gerek Metropolis. Uğruna harcanan milyonlarca Mark, yedinci sanatın bir kilometre taşını doğuruyordu. Fütüristik distopyanın günde 16 saat çalışılarak ortaya çıkması aslında kimseyi şaşırtmıyordu. Binlerce figüran kullanan Fritz Lang, oyuncularının da canına okumuştu.

10 Ocak 1927’de vizyona giren 153 dakikalık yapım, başta çok beğenilmemiş, sonradan tarihe geçmişti. Ateizmden komünizme değişik propagandalar yapmakla suçlanıyor, biraz makaslanıp kısaltılarak tekrar fırına veriliyordu. Filmin mesajı “Üreten eller ile planlayan beyin arasındaki aracı kalp olmalıdır” Naziler tarafından çok sevilmişti. Metropolis’in kaybolan 153 dakikalık versiyonun 2008’de Arjantin’de bulunması, olay yaratmıştı. Üzerine titrenen kopya, Brandenburg Kapısı’nda 12 Şubat 2010’da gösterilmişti.

Son sözü bilimkurgunun ustası H.G. Wells söylesin, bir yazı da ters köşe bitsin!

“Kısa bir süre önce şimdiye dek yapılmış en saçma filmi izledim. Bundan daha saçması yapılabilir mi bilmiyorum. Bu film dünyanın gidişatını göstermek amacındaysa, bence “dünya gidişatı” da bu film için endişe duymalı.

Adı Metropolis, Almanya’nın UFA Stüdyoları’nda çekilmiş ve seyircilerin bu film için ne kadar çok para harcandığını anlaması sağlanmış. Film, genel olarak mekanik gelişmeyle ilgili her türlü saçmalığı, klişeyi, bayağılığı ve karışıklığı kendine has bir duygusallık sosuyla sunmuş.

Bu film bir Alman yapımı ve korumacı bir kota altında kötü işler yapılmaya başlanmadan önce Almanya’dan çok iyi filmler çıkmıştı. Bu film Anglosakson bir zevkle adapte edilmiş ve bu süreçte büyük olasılıkla zarar görmüştür. Ancak bu olasılık göz önünde tutulduğunda bile zeki bir izleyiciyi filmdeki saçmalığın temelden kaynaklandığına ikna edecek birçok şey vardır. Bu çorba haline gelmiş filmi muhtemelen, otuz yıl önceki gençlik eserlerimden biri olan The Sleeper Awakes’in zayıf kısımlarını filmde gördüğüm için sevmedim.

Capek’in robotları nedensiz şekilde kaldırılmış ve Mary Shelley’nin birçok Alman yeniliğine kaynaklık eden ruhsuz canavarı bu karışıklıkta tekrar türemiştir. Hiçbir orijinalliği ve bağımsız fikri yoktur: Yaratıcılığın yetersiz kaldığı noktalarda yazarlar dönemimizdeki şeyleri dayanak olarak almışlardır. Büyük bir şehrin üzerinde dönüp duran uçaklar günümüzdekilerden çok da farklı değil, halbuki tüm bunlara birkaç helikopterle ve beklenmedik bazı dikey manevralarla heyecan katılabilirdi. Arabalar 1923 model ya da daha eskidir. Yeni olan tek bir fikrin, sanatsal bir yaratıcılığın sunulduğuna inanmıyorum.

metropolis2

İngilizce ilanına bakılırsa Metropolis kelimesi “kendi içinde büyüklüğün bir sembolü” imiş. Bu bize sadece kelimenin anlamları hakkında çeşitli iddialarda bulunmadan önce, sözlüğe bakmanın ne kadar akıllıca olduğunu gösteriyor. Bu iddiada bulunan kişi muhtemelen çevirmen olmalı. Filmin Almanca adı “Neubabelsburg” çok daha iyiydi ve “Yeni Babil” olarak çevrilebilirdi, bu şehir 100 yıl sonrasının şehriymiş. Şehrin çok yüksek olduğu anlatılıyor; mutluluk ve hava yukarıda bulunurken, filmdeki işçiler The Sleeper Awakes’deki mavi üniformalı işçiler gibi çok aşağılarda yaşamaktaymış.

Eğer 1897 yılında olsaydık toplumsal ilişkileri bu şekilde sembolize etmek mazur görülebilirdi ancak aradan otuz yıl geçti ve şimdiye dek birçok yeni düşünce ve deneyim gelişti. Geleceğin bu dikey şehri, şu anki bilgimize dayanarak, son derece olanak dışıdır. Hatta yoğunluğun çok fazla olduğu merkezi noktaların bulunduğu New York ve Chicago gibi şehirlerde bile hiç olası değildir.

Sadece merkezdeki iş ve eğlence bölgelerinin yapıları yükselmektedir. Ve merkezi alanlardan en üst düzeyde yararlanılmasına yol açan bu yoğunluk aynı zamanda endüstrinin ve iş gücünün, nüfusun yoğunlaştığı merkezden daha ucuz bölgelere kaymasına, ayrıca ikamet alanlarının daha açıklık ve havadar çevrelere taşınmasına sebep olur. Bu durum zaten 1900’den önce tartışılmış ve yazılmıştır. 1930’larda UFA Stüdyoları’nın dahileri çeyrek yüzyıl önce yazılan ve öngörülerle dolu bir kitap ile çıkagelmişler.

İngiltere’nin 1901’deki nüfus sayımları şehir nüfusunun merkezden uzaklaştığını ve yatay trafik alanlarının artmasıyla nüfus yayılımının daha da arttığını kanıtlamıştır. Bu yatay sosyal katmanlaşma eski bir bilgidir. Bırakın yüz yıl sonrasını tarif etmeyi, Metropolis tüm haliyle yetmiş beş yıl önce tedavülden kalkmış bir olasılıktır.”