Skip to content

Şubat 25, 2012

Post-Carter Syndrome

Smaç yarışmasına katılacak dörtlü Paul George, Derrick Williams, Budinger ve AymınŞampırt olarak açıklandığında hafif bir hayal kırıklığı vardı. LeBron’un falan katılmasını beklemiyorum bu yarışmaya, hatta o herifin yüzünü bile görmek istemiyorum, ama yanında Rubio olmayan bir Derrick Williams ya da Shumpert’tan daha heyecan verici isimler hafızayı çok zorlamadan geliyor akla. Jeremy Evans da bunlardan biriydi, Iman – Jeremy değişikliği şık oldu. Kanepede uyuyan Jeremy Lin’in üzerinden vuracağı senaryoyu duyunca ufak bir can sıkıntısı tabii – imanımlasanabirsesverebilseydimeğer. Neyse mesele onun ya da bunun olması değil, motorların kralı Google’a danışmadan yarışmaya katılan Utah oyuncusu hatırlayamadım. ’93 David Benoit veya ’95 Jamie Watson’ı bilmeye yaşım engel ama ’01 DeShawn Stevenson’ı hatırlayamamak benim ayıbım. Video 6 arızalı, 1 taklalı, Carter sonrası sıkıntılı 2001’den, Jonathan’ın en parlak dönemi1, cumartesi gecesi atıştırması.

  1. What a pity! []

Şubat 25, 2012

18-2 vs. 6-1


Angelopoulos biraderler bırakıyoruz dediler geçen yaz ama henüz gidebilmiş değiller. Gitmedikleri gibi Panathinaikos’a sataşmadan da duramıyorlar. Geçen haftaki Yunan Kupası yarı finalinde Panagiotis Angelopoulos’un giydiği “18-2″nin çıkış noktası maçtaki hakemlerden birinin aynı zamanda geçen sezonki final serisinin üçüncü maçındaki hakem olması ve o maçın üçüncü çeyreğinde takımların kullandıkları serbest atış sayıları. Olympiacos’un hakemler konusundaki kara listesine girmek pek iç açıcı bir durum olmasa gerek, özellikle de futbolda.

Asıl mevzu ise 10 Mart’taki kupa finalinin toplantısından basına yansıyanlar. Angelopoulos’lar toplantıya katılmasa da Thanasis Giannakopoulos katılır ve Aydemir Akbaş’ı aratmaz:

“Olympiacos benimle uğraşmasın, ben tüm Avrupa’yı 6 kere si… En sevdiğiniz hakemleri getirin, yabancı hakemleri getirin, kimi istiyorsanız getirin. Ben Sparta’lıyım, taşşaklı bir adamım ve burada benim sözüm geçer.”

Bununla da sınırlı kalmaz Giannokopoulos’un dedikleri, konuşmaya çalışan Olympiacos Genel Direktörü’ne de ayar verir:

“Kapa o lanet olası çeneni. Ben sana ne zaman izin verirsem ancak o zaman konuşursun. Eğer Olympiacos yine biletlerini holiganlara verirse, PAO’yu salona bile getirmeyeceğim.”

Normal şartlarda bu ikilinin sidik yarışı derdik bu olaya ama çok net bir kazanan ve kaybedenin olduğu bir ortamda bu tanıma da pek uydukları söylenemez. Sayılar yalan söylemese gerek.

6-1 : Avrupa Şampiyonlukları

13-0: Olympiacos’un tek Avrupa şampiyonluğunu ve son lig şampiyonluğunu kazandığı 1997’den bu yana Yunanistan’daki şampiyonluk sayıları.

Şubat 24, 2012

Demet Akalın’la Sinema Tarihi

Önce haber, Hürriyet’ten:

Demet Akalın girdiği filmi beğenmeyince parasını geri istedi. Bu pazar Los Angeles’ta düzenlenecek olan görkemli bir törenle sahiplerini bulacak Oscar ödüllerine 10 dalda aday olan The Artist’i izlemek için geçtiğimiz günlerde Akmerkez’de sinemaya giden Akalın, filmin 10’uncu dakikasında salonu terk etti.

Akalın sinema yetkililerine “Ne biçim film bu. Diyalog yok, siyah-beyaz, paramı verin” diyerek şikayetçi oldu.

Görevliler, Akalın’a istediği seansta istediği filmi izleyebilmesi için bir davetiye verdi.  Davetiyeyi alıp teşekkür eden ünlü popçu arkadaşlarını “sakın bu filme gitmeyin” diyerek uyardı.

Demet Akalın’dan sonra sessiz film konuşmak mümkün mü? Bilemiyorum, belki tavsiye mahiyetinde bir liste verebiliriz. Sevgili Demet, bunları kim önerirse önersin, isterse Önder Bekensir “Ama canım sinema kapattım, harika olacak” desin, yine de gitme.

1. The General 1926 Buster Keaton ve
Clyde Bruckman
ABD
2. Metropolis 1927 Fritz Lang Almanya
3. Sunrise 1927 F.W. Murnau ABD
4. City Lights 1931 Charles Chaplin ABD
5. Nosferatu 1922 F.W. Murnau Almanya
6. The Gold Rush 1925 Charles Chaplin ABD
7. La passion et la mort
de Jeanne d’Arc
1928 Carl Theodor Dreyer Fransa
8. Das Cabinet des Dr. Caligari 1920 Robert Wiene Almanya
9. Bronenosets ‘Potyomkin’ 1925 Sergei M. Eisenstein SSCB
10. Greed 1924 Erich von Stroheim ABD

Listenin geri kalanı burada: http://www.silentera.com/info/top100.html

Katılmadıklarınız olacaktır fakat sakın bunu Demet’le tartışmayın.

Şubat 22, 2012

DFW

dwf

Spor tarihi milyonlarca iyi, binlerce çok iyi, onlarca mükemmel ve bir tane “Federer as Religious Experience”1 gibi yazıya sahip. David Foster Wallace ismi zikredildiğinde akla çoğu zaman bunun gelmesi, normal. Fakat Wallace çok daha fazlası.

Bir büyük edebiyatçıyı, bir başka büyük edebiyatçının sözleriyle anmak pek de yanlış olmayacak. Mikrofonlarımız Latife Tekin’de:

Başka türlü konuşan, farklı bir cümle kuran kişi, bir güç ve iktidar elde edecekmiş gibi görünür ama ötekiler onu dışarıya itip daha da yalnızlaştırırlar, çünkü onların gözünde o hep cehenneme gitmek için seçilmiş kurbandır. Çoğunluğun, onlarla ilgili sinsice yaptığı bir mizah vardır. Onlarla içten içe dalga geçerler. Birilerini kendi içimizden kurban gibi öne itmek. Sürüden ayrılan kişiyi alkışlarla sepetleyivermek… Hayranların vahşeti…

David Foster Wallace hep farklıydı. Lisede tenis oynarken, matematik derslerinden akıl almaz notlarla dönerken, yazarlığa başlarken, yazarlıkta yükselirken, yazarlıkta zirveyi görürken, farklı mecralar için gazetecilik yaparken, başka türlü bir gazetecilik yaparken, yazmaya devam ederken…

Yaşasaydı dün 50 yaşını kutlayacaktı. Lafın gelişi, kutlayacaktı. Yaşasaydı Facebook duvarında yeni yaşını kutlamayanlarla selamı sabahı kesmeyi düşünmeyecekti. İki cümlede, üç kutlama…

Tarihin en büyük dipnot yazarı için söylenecek çok şey var, her gün, her an. Meşhur ifadeyle “Hayatımızın neresinde açarsak açalım bize bir şeyler söylemeye devam eden eserlerin yazarı.”

Ve fakat bugünü, aslında hiç gereği yokken, kendisinin bundan hiç hoşlanmayacağını bile bile “Dünya David Foster Wallace günü” ilan edebiliriz. Ve şunları yapabiliriz, sıralı ya da sırasız:

DFW’nin 50. doğum gününde yapılacak ve okunacak 46 şey: Tık!

  1. Hâlâ çok geç kalmış sayılmazsınız, okumadıysanız buradan: http://www.nytimes.com/2006/08/20/sports/playmagazine/20federer.html?pagewanted=all []

Şubat 20, 2012

Buyur Hocam, Bir Serinle

“Böyle pozisyonları gördükçe, ‘Biz Türkiye’deki hakemlere fazla mı yükleniyoruz’ diyorum bazen.”

Doğrusu böyle bir şeyi ilk olarak Recep Ankaralı’dan görmeyi beklediğim için, yukarıdaki cümle pek samimi sayılmaz. Ama kolej basketbolundaki tüm figürlerde olduğu gibi, hakemler arasında da kontrol bağımlısı amcalar hayli yaygın. Yukarıda da bunlardan biri olan Karl Hess ile tanışıyoruz. Bu senenin beklentiler üstüne çıkan takımı Florida State, North Carolina State deplasmanında galibiyeti garantilemişken emektar hakem bir anda saha kenarındaki koltuklarında oturan iki Wolfpack efsanesi Chris Corchiani ve Tom Gugliotta’yı diskalifiye ediyor. Maç sonunda Corchiani, sadece hakemin çok kötü bir gün geçirdiğini ve adaletsiz davrandığını söylediklerini ve hiçbir hakaretin söz konusu olmadığını ifade etti. NC State atletik direktörü de ACC’den açıklama beklediklerini bildirdi. Tanıdık bir süreç.

Corchiani’nin tavırlarındaki ‘buralar eskiden hep benimdi’ havasının altı pek boş değil. Ama bizim için başka şeyler ifade ediyor. 1994-95 sezonunda Efes Pilsen forması giyen ama Andrew Wisniewski ve Vlado Ilievski’nin bile erişemediği düzeylerde bir dalga konusu olan Corchiani’nin1 Türkiye günlerinden hatıra kalan en güzel hikayesi ise fazlasıyla bilindik. İlk olarak Bilgin Gökberk’in Milliyet‘teki köşesinde okuduğumu hatırlıyorum. Efes Pilsen’de oynadığı dönemde, oturduğu sitede her gün siparişleri almaya gelen kapıcı çocuğu çok sever Corchiani. Ve sonunda o günlerde çocuk sahibi olmayan çift, ailesinin de rızasıyla Kenan’ı evlat edinir. Belki Bill Clinton’ın burnunu sıkan bebek gibi manşetlere çıkmaz, fakat yıllar sonra Broken Angel filminin yapımcısı olarak Türkiye’ye geldiğinde haber olmayı başarır. Kenan bir gün Oscar alırsa hikaye gelişebilir ama o şu an için pek mümkün değil gibi.

Bir dönem NCAA tarihinin en çok asist yapan oyuncusu sıfatını elinde bulunduran Corchiani’nin stili, ‘kolej kahramanı’ olarak anılmaktan öteye gitmesine izin vermedi. Gugliotta’nın NBA kariyeriyse daha uzun soluklu oldu. Reçetesiz bir uyku ilacı nedeniyle ölümden dönmesi, hatta eski takım arkadaşı Rex Chapman sayesinde bunu başarması güzel bir ayrıntı. Bana ise ismini her duyduğumda Ender Bilgin’i hatırlatıyor.

  1. Reggie Cross’la ikili oyunları Chris-Cross diye anılırmış yalnız, Türkiye ligi tarihindeki en fiyakalı isimlerden bu. Aslen Mormon olan Mitch Smith’e uygun görülen ‘beyaz zenci’ lakabının arkasındaki kafaları da saygıyla anıyorum. []