Skip to content

Yeni Türkiye Futbolu

B6IarvEIgAA3Kmc

Ülkede her şey enteresan. Bunu çöküntü yahut çöküş olarak da adlandırabiliriz belki. Nüfusun büyük bir bölümü malum şahsı ekranda gördüğü an kanalı değiştiriyor. Televizyonundan haber kanallarının hepsini silen insan sayısı da hiç az değil. Kısacası, memleketin büyük bir bölümü akıl ve ruh sağlığını korumak için ülkede olup biteni takip etmiyor. Fakat içinde bulunduğumuz durumu anlamak için illa haber bülteni izlememize gerek yok. Siyasetin trajikomik halleri doğal olarak ülke futboluna da sirayet etmiş durumda. Hatta bir yarış içinde oldukları bile söylenebilir.

Siyaset ve futbolun buluştukları noktayı “fecaat” olarak adlandırmak mümkün. Haber izlemeyip gündemden uzaklaşmak için geçtiğiniz bir spor programında da kendinizi aniden ülke kafasının en dibinde bulabilirsiniz. Mesela geçtiğimiz günlerde kanallar arasında dolaşıp ülkemizin sabrının sınandığını, güçlü ve büyük bir devlet olmamızın bazı ülkeleri kızdırdığını dinlerken kanalı değiştirip bir spor kanalına geçtim. Denk geldiğim programda anladığım kadarıyla spor yazarı olan bir kişi ile program sunucusu milli takım hakkında konuşuyordu. Bu ikili birçok şeyi başarabilecek bir kadromuz olduğunu falan söylüyordu enteresan bir şekilde. Sonra durup dururken spor yazarı olan kişi şöyle bir cümle kurdu “Bak biz Kasımpaşa’dan Cumhurbaşkanı çıkartmış bir milletiz. Ne var yani? Her şeyi başarırız.” Şimdi normal bir vatandaş olarak, ekran başında “Lan ne alâka?” diye soruyorsunuz. Alâka şu: Bu abi de diğer birçok spor medyası neferi gibi mevcut düzene bir yerden kapağı atma, pastanın bir kenarından ısırma uğraşında. Konu futbol değil krem peynir de olsa belli ki meseleyi bir şekilde oraya bağlayacak.

Örnekler çoğaltılabilir. Mesela Rıdvan Dilmen var ama onu benden çok daha güzel bir şekilde Emre Yürüktümen yazmıştı. O yüzden onu geçiyorum. Fakat büyük balık Rıdvan Dilmen de değil. Şimdi oturup yandaş spor medyasından bir 11 kursak hiç kuşkusuz her maçın banko forveti tek bir isim olurdu: Ertem Şener.

Ertem Şener’e “Mesleğiniz nedir?” diye sorduklarında ne cevap verdiğini çok merak ediyorum. Gazeteci mi diyor mesela? Ya da spor spikeri mi? Ne? İnanın kimse bilmiyor. Ertem Şener herhalde bir 15-20 yıldır spor medyasının içindedir. Fakat kendisinin bir kere bile herhangi bir futbol analizi yaptığını gören olmamış, futboldan zerre kadar anlayıp anlamadığına dair bir kanaat oluşmamıştır. Bütün bir yaratıcılığı “Messi bu adam neyin nesi” olan birinden bahsediyoruz sonuç olarak. Ama önemli değil yani ne söylediği yahut söylediğinin bir anlamı olup olmaması önemli değil. Çünkü Ertem Şener, siyasetçi abilerinden öğrendiği bir şeyi spor medyasına çok güzel uyguluyor. Nedir bu? Şu: Yeterince yüksek sesle söylersen söylediğin şeyin anlamı olmasa da olur. O yüzden kameraya gözlerini dikip tartışmanın mevcut siyasi damarı okşayabilecek ânı geldiğinde sesini yükseltip söze giriyor ve şöyle şeyler söylüyor mesela: “Futbolcuların gol sevincinde secde etmesine kimse karışamaz! Aslanlar gibi secde ederler!” Aslan? Secde? Var mı bir anlamı? Tabii ki yok. Ama dedik ya önemli değil diye. Bir damarın okşanması yeterli onun için. Hakan Çalhanoğlu meselesini Merkel ve üçüncü havalimanına bağlaması ve bunu ciddi ciddi yapması ortalama bir zekâya sahip insanlarda gülme efektine neden olsa da ülkenin nasıl bir kafada olduğunu anlamak açısından çok önemli. Artık öyle bir noktadayız ki muktedir yahut onun yandaşlarından biri “Patatese bundan sonra elma diyoruz arkadaşlar” dese bunu zerre kadar sorgulamadan kabul edecek büyük bir çoğunluk var. Gerçeklik algısının bütünüyle yitirildiği anlarda söylenen şeyin akla uygunluğunun hiçbir önemi kalmıyor. İşte Ertem Şener tam da bu noktada Yeni Türkiye’nin sakallı ve jöleli bir özeti haline geliyor.

İşin çok komik bir tarafı olduğu aşikâr. Fakat bu panayırın ortasında kendi düşüncelerini ifade etmekten başka hiçbir şey yapmayan Deniz Naki, tüm ülkenin 4-1 biten Dortmund-Galatasaray maçını konuştuğu akşamda eşyalarını toplayıp Türkiye’yi terk ediyor. Ya da statlarda 19 yaşında dövülerek öldürülen bir çocuğun adına marş söylediği için insanlar hakkında soruşturma başlatılabiliyor. Sanırım ülkece yüzleşmek zorunda olduğumuz çok açık bir şey var: Bu ülkede 19 yaşında dövülerek öldürülen bir çocuğun adının dahi anılmasından rahatsız olan büyük bir çoğunluk var. Bütün o birlik beraberlik kardeşlik laflarının altındaki gerçek tam olarak bu. Aynı çoğunluğun kimi bireyleri “IŞİD aleyhinde tivitler attığı için” Deniz Naki’yi dövüp ülkeyi terk etmesine de neden oluyor. “Benimle olmayanlar yok olsun” düsturu ile ilk düdük çalınalı ve ülkenin önde gelen isimleri o maçta top koşturalı çok oldu. Belli ki artık ceza sahasında yalnız kalmaya bile izin verilmeyecek. Ne diyelim: İzleyen herkese hayırlı olsun.