Skip to content

Küçük Prens

“Büyükler sayılara bayılırlar. Yeni bir arkadaş edindiniz diyelim; onun hakkında hiçbir zaman asıl sormaları gerekenleri sormazlar. “Sesi nasıl?” demezler örneğin, ya da “Hangi oyunları sever? Kelebek koleksiyonu var mı?” diye sormazlar. Onun yerine, “Kaç yaşında?” derler. “Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası kaç para kazanıyor?” Ancak bu sayılarla tanıyabileceklerini sanırlar arkadaşınızı… Eğer büyüklere, “Güzel bir ev gördüm, kırmızı tuğlalı; pencerelerinden sardunyalar sarkıyor, damında ise kumrular var” derseniz, nasıl bir evden söz etmekte olduğunuzu bir türlü anlayamazlar. Ne zaman ki onlara “Yüz milyonluk bir ev gördüm” dersiniz, işte o zaman size, “Oo, ne kadar güzel bir evmiş!” derler gözlerini koca koca açıp.”

Şüphesiz birçoklarının hayatına dokunmuştu Küçük Prens. Bazılarımız çocukken tanıştık onunla, kimimiz biraz büyümüşken. Defalarca okuduk, her seferinde kendimizden yeni bir şeyler bulduk o çocuğun büyülü dünyasında. İşte bazılarımızın kahramanının yaratıcısı Antoine de Saint-Exupéry, 68 yıl önce Korsika’dan havalanmıştı, bir meçhule doğru.

2008’de yaşlı bir Alman, Küçük Prens’in uçağını vurduğunu söyleyerek manşetleri süslemişti. ZDF’de yıllarca muhabirlik yapan ve sekiz Olimpiyat, üç Dünya Kupası gören Horst Rippert, “Uçaktakinin kim olduğunu bilsem, ateş etmezdim” diyerek günah bile çıkarmıştı. Bu itirafa birçokları hâlâ şüpheyle yaklaşıyor ya neyse…

Aslen pilot olan yazar, uçağıyla 1935’in sonunda Sahra Çölü’ne düşmüş, mucizevi bir şekilde bir Bedevi tarafından kurtarılmıştı. Bu kazanın izlerini başyapıtına taşıyan Saint-Exupéry, onu New York’ta kaleme almış, savaşın sonlarında orduda yine görev yapmıştı. Ta ki 31 Temmuz 1944’e kadar.

Son söz yine ufaklığın olsun: “Yıldızlardan birinde ben yaşıyor olacağım. Ben gülüyor olacağım bir tanesinde. Ve geceleyin gökyüzüne baktığında bütün yıldızlar gülüyor gibi olacak… Yalnızca senin gülen yıldızların olacak!”