Olympiacos 15 yıl sonra gelen şampiyonluğu kutlayadursun Pire’de, ileride sürekli hatırlayacağımız başka bir olay meydana geliyordu Atina’da. Maçtan sonra Panathinaikos’un oteline gelen yüzlerce taraftar nefesini tutmuş Itoudis’in o sözleri nasıl çevireceğini bekliyordu.1
“Geleceğim burada, sizlerle!”
Zeljko Obradovic
Şehrin Interpol ile tanıştığı günün üzerinden 1 sene geçmiş. O günün hatıralarını çağırmak, benim için her zaman çok kolay olmuyor. İlk Interpol albümü “Turn on the Bright Lights” ise birkaç ay içinde resmen 10 seneyi devirmiş olacak. Zaten o gün geldiğinde haber verecek bir dolu saygı duruşu olacaktır, sadece bir ön gösterim yapmış olayım.
Ryan Schreiber: NYC için ilhamı nereden aldın, hayatında neler oluyordu?
Paul Banks, 2002: Metroda bir poster gördüm, New York Cares adında bir oluşumla ilgiliydi. O sırada bir dergide çalışıyordum ve gerçekten haftada 80 saat falan çalıştığım dönemlerdi, sonrasında da provalara gidiyordum. Ailemle de bir sürü boktan şey yaşamıştım. Kısacası bir bataklığa saplanmış gibiydim ve gerçekten felaket durumdaydım. Kış aylarıydı –bu beni mahvediyordu. Mevsimlere tepki veren insanlardanım sanırım.
Gregg LaGambina: Interpol müzik piyasasında coşkulu bir ‘merhaba’ ile karşılanmıştı. Geride kalan on yıla ve çıkardığınız dört albüme baktığınızda, insanların “Turn on the Bright Lights”ı gereğinden fazla fetişleştirdiğini düşünüyor musunuz?
Paul Banks, 2012: Hayır, bunu hiç sorun etmiyoruz. Hatta bundan büyük bir gurur duyuyoruz. Eğer şanslıysanız, müzik onu yaratanlardan kopar ve bizatihi bir canlılık kazanır. Biz de insanları, müziğimizi istedikleri bağlamda yakalamakta özgür bırakıyoruz. Ağızlarından ilk olarak dökülen ilk albümümüz olabilir, bu bizi rahatsız etmez. Her kaydımız bizim için birer övünç kaynağı. Ama insanların özellikle bir tanesinin peşinden koşuyor olması, neden kötü bir şey olsun ki?
Bundan on yıl önce bir araya gelmişti Vahşi Batı’nın hızlı üç silahşörü. Çok başka diyarlardan gelseler de 20’lik Fransız çıtırı bile güneyin çocuklarından ayırt edilmez durumdaydı kısa sürede. Ginobili, NBA’de ilk maçına1 çıktıktan henüz 7 ay sonra Konferans Finalleri’nde parkedeydi. Toplandıkları ilk sezondaki şampiyonluk, sene başında vedasını açıklayan Amiral’e armağan oldu. Seyreden yıllarda ikişer parmaklarını daha doldurdu, draftin ince işçiliğiyle kurulmuş bu ekip…
Şimdi on yıl önceki kadar hızlı değiller ama ayaklarının yavaşlığı beşinci kez Konferans Finalleri’nde parkeye çıkmalarına mani değil. Düellonun güzelliği, bu sefer karşılarında bölgenin hızlı üç yeni silahşörü…
“Mark, Monaco’da zaten daha önce kazanmıştın, tam 9 sene önce. Bu sefer fark neydi ve 2001 yılında bu büyük yarışı kazanabileceğini hayal ediyor muydun?
Dün akşam yakınlarıma anlattığım gibi, burada en son pol pozisyonunda olduğum zaman kız arkadaşım, babam ve başka biri ile aynı odada kalıyorduk. Odada çok kişiydik çünkü herkes için oda tutacak paramız yoktu. Babam bütün gece boyunca horladı ve onun yüzünden hiç uyuyamadım. Gecenin bir yarısı kalkıp yatağımı ters çevirdim ve kendime ‘Yarın pol pozisyonundan başlayacağım, uyumam lazım’ dedim. Buraya yakın, sanırım eskiden genelev olan bir yerde kalıyorduk.”
Artık tepedeki pilot olmak bir proje meselesi. Mark Webber, Vettel ve Hamilton gibi ergenlikten beri bir grup ile sağlam köprüler kuramadı. Alonso’nun aksine1 Minardi’de piştikten sonra onu bekleyen büyük bir takımı yoktu. Jenson Button’ın yaptığı gibi kariyerinin ikinci bölümünde bir takımla bütünleşemedi. Webber, padokta tek başına bir adamdı. 2012 senesinde hala tek başına bir adam ve bu çok zor bir iş.
Adınız Sebastian Vettel değilse, Red Bull’da var olabilmek kolay değil. Özellikle yönetim katındakiler tarafından hor görülüyorsanız hayat çok zor. O en tepede duran, arkası sağlam pilotların arasında yoksanız kendinizi korumalısınız. Gerekirse polemiklere cevap vererek, gerekirse kendi takımınıza karşı tavır takınarak2. İşte Webber, 2009’dan beri pist dışında başka cephelerde de mücadele etmek zorunda. En büyük düşmanı, ona dört senedir tek sezonluk kontrattan fazlasını göstermeyen, aynı zamanda bir gözünü Webber’in yerine pilot bulmak için Toro Rosso’dan ayırmayan kendi takımı. Red Bull Racing’teki geçmişi, aldığı sonuçlar veya kovaladığı şampiyonluk bu takımda kimseye bir şey ifade etmiyor. Onların gözünde Webber, uygun an geldiğinde takımdan gönderilecek bir adam.
Bazı durumlarda özgüven, formdan daha önemlidir. Hatta formun ta kendisidir. 2010’da Webber, biraz destek ve inanç ile neler yapabileceğini gösterdi. Monaco, Silverstone, Spa gibi klasikleri kazandı. Şampiyonluğu ve özgüvenini ise Kore ve Abu Dabi’deki iki duvarda bıraktı. O gün bugündür de kendini tekrardan toparlamaya çalışıyor. Dün, kucağına düşen pol pozisyonu şu ana kadar önüne gelen en büyük şans.
En nihayetinde, sırtını dayadığı bir kontratı, pist dışında güvendiği “büyükleri” olmayabilir ancak o şu anda yarışan en hırslı pilotlardan biri. Ne kadar eleştiri gelirse gelsin, ne kadar kötü sonuç alırsa alsın, yaşı ne kadar ilerlerse ilerlesin Mark Webber en tepeyi düşünmekten, şampiyonluğu hayal etmekten vazgeçmeyecek. En azından Red Bull, onun yerini dolduramayacak genç bir pilot getirene kadar.
Tam 23 yıl önceydi. Liverpool, sezonun son maçında takipçisi Arsenal’i ağırlıyordu. Ev sahibine tek farklı mağlubiyetlik yetiyordu. İlk doksan dakikayı Topçular 1-0 önde geçmişti. Uzatmaların ikinci dakikasında Londralıların file bekçisi Lukic, son atak için topu dikmek yerine eliyle başlatmıştı. Sağ bek Dixon lahana dolması yememiş, ilerideki golcü Smith’i bulmuştu. Perdeyi de açan futbolcu soluyla meşin yuvarlağı kaldırmış, üç saniye sonrasında Anfield’a karanlık çökmüştü. Kâbusun adı Michael Thomas’tı, şampiyonluk son saniyede ellerden kaymıştı…1
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane