Skip to content

Ağustos 5, 2012

3000 Engelli Bizim İşimiz

Sabah kalkar kalkmaz refleks olarak televizyonu açıyorum ve daha günün programına bakıp plan yapmadan önce, o an ne varsa onu izliyorum. 3000 metre engelli seçmelerinden de, seçmelerde koşacak 3 adet Türk atlet olduğundan da haberim yoktu. Kadınlarda var mıydı böyle bir branş diye düşünürken, Pekin’de başladığını hatırlıyorum. Hatta dünya rekoru kırılmıştı. Yeni sayılabilecek bir branşa yüklenip oradan bir şeyler çıkarmaya çalışmak mantıklı. Önce ilk atletimiz geliyor, Binnaz. Yaklaşık bir tur fark yiyor. Arda Arşık’la muhabbet ediyoruz bir yandan. “Olimpiyat’ta koşup sonuncu olmak isterdim” diyor. “Açık ara sonuncu olmak en iyisi” diyorum. Binnaz da bu rüyayı gerçekleştiriyor ve en yakın rakibinden 36 saniye fark yemeyi başarıyor. Ardından Gülcan geliyor, Avrupa şampiyonu. Finale kalamaması sürpriz olur, dünyanın en iyi bilmemkaçıncı derecesinin sahibi. Finale kalamıyor ve sürpriz de olmuyor. Ardından üçüncü atletimiz Özlem geliyor. Bu kez beklentiler fazla değil. Sonuncu olmamak yeterli ve Özlem güzel bir Polonyalı kızı geride bırakmayı başarıyor.

Sonuç çok önemli değil de kötü olan röportajlar. Saçı başı dağınık bir adam her yarışın ardından kaybeden Türk atletle röportaj yapma sevdasında. Yabancı atletlerle neden röportaj yapılamıyor, o da ayrı bir konu. Röportajlarda matem var, neden ile başlayan sorular var. “Neden normal dereceni yapamadın?” Bu soru üçüne de geliyor. Biri sakat, biri havadan, biri tecrübesiz, bir şeyler söylemek zorunda tabi kızlar da. Normal derece? Bu derecenin çok daha iyisini yapabildiğini biliyoruz. Tabi ki biliyoruz, seninki de laf. Halterciler de antrenmanda kaldırdılar zaten o ağırlıkları. Sorun yok yani, iyiyiz. Tek sorunumuz Derya’nın 6 Olimpiyat’a gidip madalya alamaması.

Ağustos 2, 2012

From Fridzon with Love

David Blatt ile arama geçen sezon Theo Papaloukas mevzuundan dolayı bir kara kedi girdiğini inkar edecek değilim. Aradaki buzların erimesi için, yılların antipatik takımı Brezilya’yı üzmesi gerekiyormuş. Anderson Varejao’nun ağabeyinden aldığı bayrağı yukarı taşıdığı bu takımın kadrosunda gençlik kabusumuz Marcelo Machado da mevcut.

Londra’daki uzak ara en iyi koç olan Blatt’ın oyunun “X’s and O’s” tarafındaki dahiliğini tartışabilecek fazla insan yoktur basketbol dünyasında. Son 6.1 saniyeye girilirken, Brezilya’nın faul hakkının da bulunması çizilecek oyunu da haliyle çok zorlaştırır ama ikinci mola sonrası Vitaly Fridzon için hazırlanan oyun kusursuz uygulanıp, Brezilya yıkılır. İspanya’yı grupta liderlik için tehdit edebilecek Rusya için, Leandro Barbosa’ya o pozisyonda nasıl faul çalınmadığını ise izleyenlerin takdirine bırakmaya gerek yok zira Luigi Lamonica sahadadır. David Blatt hakikaten “cool” kelimesinin altını dolduran bir adam, maçtan sonra gazetecilere çizdiği oyunun detaylarını da bizzat aktarmış.

Ağustos 2, 2012

Le Voyage

Fransa adına 4×100 m serbestte yüzdüğü gerçek dışı son 20 metreyle şovu Ryan Lochte’den çalan Yannick Agnel, Londra 2012’nin yarattığı ilk kahraman şüphesiz ki. Salt zaferi kutlarkenki ağırbaşlı tavırlarıyla bile kolayca söyleyebiliriz, yirmilik Fransız sevilmesi çok kolay bir şampiyon. Fransızlara dair önyargılarınızı tuzla buz etmesi için saniyeler yetiyor. Fakat Agnel’i konu alan yazılar uluslararası şöhreti sonrası üssel olarak artarken, her gün onu sevmek için yeni bir neden bulabiliyorsunuz.

İlk kez Chicago Tribune’un satırlarına yansıttığı detay, şimdiye kadarkilerden en ilgi çekici olanı.1 Antrenörü Fabrice Pellerin’in söylediğine göre Agnel yarışlar arasında Baudelaire şiirleri okuyor. Hatta Pellerin bundan pek hoşnut değil ve Agnel’i şiir okurken gördüğünde takılıyor: “Edebiyatı boşver, yüzmeye odaklan.” Her Fransız gibi Pellerin de Baudelaire şiirlerinin kötü şöhretini duymuş olmalı. Kendinizi akıntıya kaptırırsanız, uyandığınızda tutunacak bir dal bulmak için çok geç olduğunu fark edebilirsiniz. Etkisinden çıkmak hiç kolay değildir. Fakat amacınıza odaklanmışsanız, başlangıçta dikkat dağıtıcı görüneni bir anda doğal bir dopinge dönüştürebilirsiniz. Stresin katbekat arttığı yarış aralarında, Baudelaire’in zamanın etkisini sönümleme ve algıları sonuna kadar açma kudretindeki vurucu şiirleriyle yeni boyutta bir sığınak yaratmak çok yersiz bir düşünüş değil gibi. En azından kağıt üzerinde öyle duruyor… Bünyeyi arındırmak istiyorsanız başlayacağınız yer orası olmalı.

Ev sahibi Büyük Britanya’nın basınını her sabah takip ediyoruz, geciken altınların tabloid basınında nasıl bir infial yarattığını da izledik. Madalya tablosunun zirvesinin diğer gediklileri için de aynı durum korunuyor, sinizmin daha önce görmediğimiz kadar yükseklerine çıkıyoruz. Dillere dolanan ama pek az kişinin ne olduğunu gerçekten bilip bilmediğini sorgulamaya yeltendiği olimpizm ruhunun doğasındaki bireysel meydan okumanın unutulduğu günler. Bunun yerini 1936 ve 1984’e özgüymüş gibi gösterilen, fakat nerede düzenleniyor olursa olsun her Olimpiyat’ta korunan ‘siyasi propaganda aracı’ yönünü okşamanın aldığı günler. Bir şekilde ‘başarısız’ yaftası yapıştırılan ülke sporcularının sıraya dizildiği ve hepimizin gözlerimizi çevirip özür dilemelerini beklediğimiz tuhaf anlar. Hiç gerekmediği halde ağızdan çıkan samimi özür cümlelerinden de tatmin olmayıp, şiddetle hesap sormaya devam etme oyununda altın madalyaya koşan başka türlü şampiyonlar.

Bu cinnet ortamından kurtulmak için Pellerin’in sözlerinin aksine, belki de her sporcunun biraz Baudelaire okuması ve aşağıdaki satırlarla tanışması gerekiyor.2

“Uluslar, aileler gibi, kendilerine rağmen büyük adamlar çıkarır. Çıkarmamak için bütün güçlerini kullanır, her şeyi yaparlar. Bu yüzden, büyük adam, ortaya çıkmak adına milyonlarca insanın yarattığı direncin gücünü alt edebilecek bir saldırı gücünü haiz olmalıdır.”

Bu büyük adamın tercih ettiği kendisi kadar sıra dışı bu ritüel, şimdilik Michael Phelps’in yöntemlerini yenmişe benziyor. Akşam seansı öncesinde boynunda asılı duran iki altın ve bir gümüş öyle söylüyor en azından.

  1. http://www.chicagotribune.com/sports/olympics/sns-rt-us-oly-swim-swm20f-agnelbre86t1g1-20120730,0,2572793.story []
  2. Twitter adresinden anlıyoruz ki, yolun devamı için de Agnel’in tavsiyelerine başvurabilirler: https://twitter.com/YannickAgnel/status/163595468734074880 []

Ağustos 2, 2012

Phelps Ne Dinliyor?

Yarışlardan önce havuza doğru yürüyen Michael Phelps’i gördüğünüzde ilk dikkatinizi çekenler konsantre yüzü, odaklanmış bakışı, cool yürüyüşü ve devasa müzik kulaklıkları oluyor. Baltimore’da doğup büyüyen yüzücünün ne dinlediğini merak ediyorsunuz. Tek merak eden biz değiliz, İsviçreli bilimadamları da konuya eğilmiş, Phelps’in en sevdiği, büyük kapışmalardan önce dinlediği beş şarkıyı yazmış.

Sedat Koç’un dediği gibi “Sonuçta Baltimore’dan çıkmış adam, ne kadar beyaz olabilir ki…”

(Ümit Davala bunu beğendi…)

Twista  Overnight Celebrity

Usher  Burn



Outkast  Roses

G-Unit  Smile

Eminem  Till I Collapse

Ağustos 1, 2012

Chad, Evladım Göster Amcalara…

Chad Le Clos kendisinin en büyük hayranı olduğunu belirttiği Michael Phelps”i dün akşam müthiş bir atakla geçerek, hem de onun çöplüğü sayılacak 200m kelebekte geçerek, gelen 19 madalyalık inanılmaz rekora rağmen Amerikalı için buruk geçen oyunlarda kahramanına pek yardımcı olmadı. Yarış sonunda yaşadığı sevinç, madalya törenindeki acemi hali -birkaç kez ne yapılacağı hakkında onu Phelps yönlendirdi- ve gözyaşları ile Londra”nın özel hikayeleri arasındaki yerini aldı. Kameraların sıklıkla gösterdiği Phelps ailesi gibi, aile üyeleri de bu oyunların renkli bir parçası. Dün Cem, oyunların şu ana kadarki en ilgi çekici ebeveyn görüntülerinin sahibi Aly Raisman”ın anne ve babasından bahsetmişti. Chad Le Clos”un babasıyla yarış sonrası BBC”nin yaptığı röportaj ise bunun ilerisine geçti. Ne yazık ki bu hem çok eğlenceli hem de çok güzel görüntüler YouTube”a doğru düzgün bir şekilde düşmüş değil, o nedenle buradan buyrun.