Skip to content

Şubat 2, 2016

Bir Kış Gecesi Trier

tumblr_inline_n6hptktzI91qj16y1

Palomar romanının 23. sayfasında şöyle bir şeyler karalar Italo Calvino:

“…Ama Bay Palomar’ın içinde, her şeyin bir başka türlü, bir düğüm gibi, bir pıhtı gibi, bir birikinti gibi var olduğu bir nokta kalıyor: Burada olduğun ama olmayabileceğin duygusu, olmayabilecek, ama olan bir dünyada.

(…)

“Burası benim yerim, -diye düşünüyor Palomar- kabullenmek ya da karşı çıkmak söz konusu değil, çünkü yalnızca burada var olabilirim.” Ama, ya yeryüzündeki yaşamın yazgısı önceden çizilmişse? Ya ölüme koşuş, her türlü geciktirme olasılığından daha güçlü olursa?”

Rivayet odur ki, roman piyasaya sürüldükten kısa bir süre sonra, o zamanlar henüz 27 yaşında bir az ünlü olan Lars von Trier, yine o aralar yeni çıkan İnce Memed’in üçüncü cildini almak için gittiği Mephisto’da tesadüfen Calvino’nun bu incecik romanını görür. Roman ilgisini çeker ve alıp okumaya karar verir. O sıralarda Kocamustafapaşa’da eski bir apartmanın bodrum katında ikamet eden Trier, romanı öylesine beğenir ki, evine gitmek için bindiği 35C daha ineceği durağa varmadan okuyup bitirir. Ertesi gün ilk işi, Calvino’nun diğer romanlarını da almak olur. Ve yine bir çırpıda hepsini okur.

İleride çekeceği filmler için de kendisinden epey ilham aldığını düşündüğü Calvino’ya teşekkür etmek ister, Trier. Fakat bu, o vakitler o kadar kolay bir şey değildir. Calvino’nun mail adresini ([email protected]) bulsa da, o yıllarda askerler her şeyi olduğu gibi interneti de yasaklamışlardır ve Turgut Özal seçimleri henüz kazanmıştır. Yine de Trier işini bilir, bir senesini de alsa, sonunda Calvino’nun Siena’daki ev adresini bulur ve mektubunu yazıp, postalar:

“Sevgili Calvino, seni ve kitaplarını canımdan çok seviyorum. Ama Palomar’ı yazmasaydın sikimde olmazdın. Siksen okumazdım kitaplarını. Sevgiler, Lars von Trier.”

191

Calvino, Trier’in bu mektubuna bir cevap yazmaz. Zaten bir sene içinde de bir beyin kanaması geçirip ölür.

Seneler sonraysa, bir kış gecesi Trier, Tarabya’daki evinde oturmuş televizyonda ilk kez gösterilen dünyanın sonu hakkında güzel bir film izlerken, aniden kapı çalınır. Kapının gözünden bakar, kimseyi göremez. “Kim o?” der, cevap alamaz. Sonunda kapıyı açar ve paspasın üstünde bir not bulur:

“Olmasaydım, ne güzel yazardım! Beni bir tek sen anladın, sen de yanlış anladın. Sevgiler, Calvino.”

Şubat 1, 2016

Ligue 1 Notları #23

Görüntü 1

“Vous avez un paquet de monnaie… Nous avons Monnet-Paquet”

  • St. Etienne taraftarı çok Fransız bir espri yapmış yukarıdaki pankartta: “Sizin cebinizde (paquet) para (monnaie) var, bizim de Monnet-Paquet’miz var. İnsan Monnet-Paquet’ye sahip olmakla niye gurur duyar lan?
  • 23 hafta geçti, puan farkı 24. Maçın notları sapıkça, onlara birazdan geçeceğim. Yalnız atmosferi en zor – ki Karabükspor eşleşmesinde de zamanında söylemişlerdi manyak bunlar diye – savunması en sert, kalecisi en formda takımın deplasmanına sakatlıklar sebebiyle 17 kişiyle gidiyorsunuz, onların 4’ü altyapıdan, hiç oynamamış oyuncular, iki stoperinizin biri yedek, diğeri 20 yaşında altyapı stoperi ve basıp geçiyorsunuz. Hakikaten ayrı bi manyaklık dönüyor Fransa’da. Şimdi; İbra 13. golünü attı St. Etienne’e. 2 gol atar demiştim geçen hafta, attı da. St. Etienne’e 13 gol atabilen “takım” yok son 3 yılda. Bakın takım diyorum. PSG 3-2 kaybettiği, İbra’nın Fransa için “Siktiğimin ülkesinde” dediği Bordeaux maçından beri 32 maç oldu, kaybetmiyorlar. 1995’te Nantes aynı sezon içinde yapmıştı bu seriyi, PSG iki ayrı sezondur devam ettiriyor. İsterlerse birkaç sezon daha yenilmeyebilirler. St. Ettienne için sıkıntı attıkları 12 şutun Trapp’ı zorlamaması. Monnet Paquet’yle falan pozisyon bitirmeye uğraşmayın. Hayır ileride Söderlund var, orta sahaya da Selnæs’i aldılar, Norveçlilik yüzünden izlemem de lazım ama dayanamıyorum.
  • Ben Marsilya’nın Lille’i 2-1 yeneceğini düşünmüştüm. Öyle bir başladılar ki maça, dedim herhalde Lille’i Enyeama bile kurtaramaz. Kurtardı. Özellikle N’Koudou ilk devrede nasıl gol atamadı, hakikaten efsunlu adam Enyeama. Şöyle bir problemi var Marsilya’nın, Rolando bu ligde pek olmuyor. Normalde “hızlı oyuncuyu NKoulou’ya bırak git ceza sahasına” yapabilir, ancak herkes ondan hızlı. Ligue 1’daşım Can Mutlu (tivitır vermiyorum, hesabı kitli) “Ya bu Velodrome da ne güzel stat falan demişti bir ara. Son iki sezonda doluluk oranı yüzde 20 düşmüş, maçı tamamlayan seyirci sayısı da yüzde 70 azalmış. 11 maçtır kazanamıyorlar içeride. Hele Lass yokken hiç kazanamamışlar (6’da 0). Çok acayip. Bu arada 95’te Enyeama’nın kurtardığı topun ribaundunu da bi zahmet takip edin be Lille savunması. Adama yazık günah.
  • Angers Monaco’yu 3-0 yendi. I repeat, Angers Monaco’yu 3-0 yendi. Jardim geçen sezonun tamamında 26 gol yemişti, şimdi 23. haftada 28 gol yemiş durumdalar. Geçen sezon bu tip maçları tutuyorlardı. Şimdi duran top savunamıyorlar, kimse çıkıp ilk devrenin sonunda bir tane ekleştiremiyor ve daha da önemlisi, bu maçta Angers orta sahası Monaco’nun tüm oyuncularını dövdü. Angers’nin attığı 24 golün 13’ü duran top. Ceza sahasını muhteşem karıştıran bir Cheikh N’Doye var, ki kariyerinde ilk kez en üst ligde oynuyor – ve tüm duran toplarda ceza sahasında herkes hareketli. Neyse, ben daha fazla Angers övmeyeceğim, Jardim düşünsün. Bu takıma direkt Şampiyonlar Ligi falan kaptırırlarsa intihar etsin hatta.
  • Lyon’un 8 Kasım’dan beri sadece 1 maç kazanabildiğini biliyor muydunuz? Lyon’un ne yapmaya çalıştığını anlayabiliyor musunuz peki? Hayır bana da anlatın diye soruyorum. Kendine hayrı olmayan bir Bastia’ya kaybettiler. Deplasmanda üst üste dördüncü maçlarını da kaybettiler. Enteresan olan şu; tamam, Fournier gitti de sen seneye Şampiyonlar Ligi’ne gidemezsen takımın başına kimi getireceksin? Umtiti-Lacazette-Fekir-Gonalons falan nasıl ve niye takımda kalacak? Neden Aston Villa’dan önce Garde’a saldırmadılar gelip kurtarsın diye? İdareten teknik direktör getirmenin zamanı mıydı yani? Korkuyorum Lyon bir zamanların Nantes’ı gibi olacak diye. Ligue 1’ı tanımadan önce Nantes çok acayipmiş, şimdi korkunç bi şey olmuş. Dedelerimiz anlatır. Hey gidinin.
  • Caen – Nice keyifli olmalıydı, oldu. Az bilinen 10 numaraların kralı Feret’nin asistiyle Caen erken öne geçti. Nice’e karşı da, Caen’e karşı da erken gol yiyip geriye düşmeniz tam anlamıyla kabus demek. Ligin en az topla oynayan takımı Caen (%41), yaslanıp çıktıklarında bütün maçı idare ediyorlar. Nice kazansa ikinci sırayı alacaktı, ancak ilk yarıyı çöpe attılar. Vercoutre’un çıkardığı acayip top dışında bi olayları yok. İkinci yarı öyle değil yalnız. Vercoutre’un maçın adamı olmasına sebep 5 pozisyon var, hepsi de mutlak gol ötesi. Lyon’da yedek kaldıktan sonra 35 yaşında ilk 11 kalecisi olup şu seviyeye çıkmak gerçekten çok saygı duyulası. 2 sezondur öttürüyor valla. İkisi altıpastan 6 kurtarış, Caen lig ikincisinden artık 3 puan geride. Helal, ne diyeyim.
  • Bordeaux Sunderland’a Khazri’yi yolladı, sonra gidip 4 attı Rennes’e. Khazri topla çok fazla oynuyor, yanlış tercihler yapıyordu da, takımın son iki sezonda attığı gollerin 27’sinde onun imzası vardı. Onsuz böyle patlamaları çok değişik. 21 şut var kaleye, 4 gol. Ben Rennes’e bir şey demiyorum artık. İyi takım mı yoksa kötü takım mı kendileri karar versin, bana bildirsinler, sonra izlerim.
  • İki senedir takım çalıştırmayan Frederic Hantz Montpellier’yle çıktığı ilk maçta Ajaccio’yu 4-0 yendi deplasmanda. Ligue 1 tarihinde yeni bir teknik direktörün ilk maçında aldığı en farklı galibiyetmiş bu. İstatistik bilimi ne acayip.
  • Nantes Troyes’u 1-0 yendi, 9 maçtır yenilmiyorlar ve o maçlardan sadece 2 galibiyet çıkarıp Avrupa potasının 4 puan gerisine geldiler. Guingamp Toulouse’un ne kadar kötü takım olduğunu bir kez daha gösterdi, Lorient da Parc des Princes’a gitmeden Reims’ı yenip az nefes aldı.
  • Haftaya gerçekten iyi maç yok. PSG’yi izlemek Barcelona’yı izlemek gibi bir olay haline geliyor, Lorient da tatlı takım, o maç fena olmayabilir. Lyon-Bordeaux var mesela, aman diyeyim.

Şubat 1, 2016

Fassbinder ve Dünyada Her Şey

dirk bogarde

Despair filmini yeni bitiren ekip, bir kutlama için çekimlerin yapıldığı otelin bahçesinde toplanır. Rainer Werner Fassbinder bu davete sadece 10 dakikalığına iştirak ettikten sonra odasına geri döner.

Gecenin ilerleyen saatlerinde Dirk Bogarde odasına çakırkeyif bir halde geri döndüğünde kapısının önünde bir not bulur. Not Bogarde’a hayran olan ve Despair’de onu yönetme şansını yakalayan Fassbinder tarafından kaleme alınmıştır. Dünyada her şeyden çok mutsuzluk var diye başlayan bu not Bogarde’ı biraz telaşlandırır. Çünkü yeteneğine sonuna kadar inandığı Fassbinder’in notu bütünüyle bir ölüm isteğinden beslenerek yazılmıştır.

Ne yapacağını şaşıran Bogarde da bir not yazmaya karar verir: Dünyada her şeyden çok umut var. Ve sen inanılmaz yeteneğinle bize daha çok film bırakmalısın. Lütfen Werner, lütfen… Bir babanın kötü durumda olan oğluna seslenişi ve onun yapacaklarından duyduğu endişe gibi bir şeyler vardır Bogarde’ın notunda.

Fassbinder’in oluşan ölümü bu notu yazdığında çoktan başlamıştır. Biyolojik ölümü ise yaklaşık dört yıl sonra gerçekleşecektir. Fassbinder’in “durumunu” belki de yakın çevresi dışında fark eden ilk kişi olan Bogarde, Fassbinder’in “beklenen” ölüm haberini aldığında ne yazık ki şaşırmadığını söyler.

Despair ise Vladimir Nabokov, Fassbinder ve Bogarde üçlüsünün ortak çizgisi olmuştur. Üç ayrı hayattan oluşan kırık bir çizgi. Üç kişinin bir çizgide homojenleşmiş hali. Bir tür ikincil hayat. Bir filmde başlayan ve biten bir manzara olarak; hayat. Tıpkı Fassbinder’in hayatı gibi.

Ocak 28, 2016

Meydan Okumak

challenger-28ocak

Tüm dünya 28 Ocak 1986’da Challenger kalkışını izlemek için ekranları başında yerini almıştı. Geri sayımın bitmesiyle beraber gözlerden kaybolan uzay mekiği tam 73 saniye sonra çakılmıştı.

Aslında facia geliyorum demişti. Daha önce hiç soğuk havada kalkış yapmamış NASA, seferde ısrar ediyordu. Hava muhalefeti, teknik aksaklıklar derken 22 Ocak için planlanan yolculuk, devamlı erteleniyordu. Basın dalgasını geçiyordu.

Kalkışta kullanılan itici roketlerin parçaları O-ring denilen bir halkayla birleştirilmekteydi. İşte bu O-ringleri üreten Thiokol şirketinin mühendisleri soğuktan emin olamıyorlardı. Ancak NASA’nın prestij kaybını hesaplayan idarecileri, ileriki yıllarda yapılacak anlaşmaları da dikkate alarak tamamen ‘duygusal’ bir karar vermişlerdi, sefer yapılacaktı.

Mühendisler daha kalkış aşamasında sorun bekliyordu. Kimse sağ roketten çıkan siyah dumanı fark etmiyordu. Mekikteki yedi astronot uzay hayalleri kurarken, 73 saniye sonra okyanusa çakılıyorlardı. Fiziğin kalelerinden Richard Feynman’ın da dediği gibi doğa kandırılamamıştı.

“Bu gemiyi Tanrı bile batıramaz” denilen Titanic’in daha ilk seferinde sulara gömülmesinden bir ömür geçtikten sonra da adı “meydan okuyan” olan bir uzay mekiği canlı yayında yok olmuştu. Kimileri gökler ve yerin Tanrı’nın mülkü olduğunu söyleyen Hadid Suresi’ne gönderme yaparken, Nostradamus’un dörtlüklerinden biri akla düşüyordu…

İnsan güruhundan dokuzu gönderilecek
Tavsiye ve muhakemeden uzak olarak:
Kaderleri yola çıkışlarıyla mühürlenecek
Kappa, Thita, Lambda sürgün edilmiş günahkâr

Thiokol Şirketi’nin harflerinin son dizede sayılması dikkat çekerken, dokuz değil yedi astronotun araçta bulunduğunu anımsatmalı.

Tam 30 yıl önce göz göre göre yedi kişi ölüme yollanmıştı. Prestijin yanında insan hayatının kıymeti nedir ki; değil mi!

Ocak 25, 2016

Ligue 1 Notları #22

Görüntü 1

WTF?

 

  • Salü.
  • Paris cephesinde değişen bir şey yok. Kısa bir beraberlik arasının ardından Angers’le 6. maç üst üste kazanma serisini buldu yine PSG. Liderin 60 puanda olduğu, ikincinin ise 40’ı henüz görmediği ucube bir lige dönüşmüş durumda Ligue 1. Keyif var belki ama alt bölümde. Şimdi Blanc’ın esas amacı 89 puanlık rekoru kırmak olacak herhalde. Lig TV’de maçı anlatan Ali Kırçıl’la konuştuk dün, “Ya Angers’li oyuncular PSG’nin nasıl geleceğini, pasın kimden nereye çıkacağını bile biliyor ama bir şey yapamıyorlar, üçüncü bölge setleri o kadar iyi heriflerin” dedi. Bağıra bağıra geliyor PSG, Chelsea eşleşmesinde Hiddink’in düşüneceği çok şey olacağı açık. Lyon – Marsilya berabere bitince 22. hafta sonunda ikisinin toplamı kadar puan almış oldu PSG. Sapkınlık. Ayrıca son 17 iç saha maçından 2’den az da atmamışlar. Double folie.
  • Lyon – Marsilya’nın keyifsiz geçme ihtimali yoktu çünkü henüz ikisi de takım değil. Hala. Maçın notları şöyle; Lyon oynadı, Marsilya 2 sene önceki PSG maçından sonra ilk kez bir devreyi %35 topa sahip olma oranının altında bitirdi (%32), ama gelin görün ki maçın son 10 dakikasına önde girdi. Ha, Mandanda transfer yapmak için canını dişine takıyor şu anda, dün de Stephane Ruffier’yi görüp 8 kurtarışla artırdı. You shall not pass yaptı. Lacazette’in kariyeri eriyor, ona çok üzülüyorum. Tamam sakatlık yaşadı ama, geçen sene de 1 ay yok olduktan sonra aynı ritimle dönebilmişti. Kafada bir şeyler yok olmuş. En büyük problem bu. EURO 2016’yı olur da kaçırırsa büyük rezillik olur, toparlanamaz.
  • Reims St. Etienne’den puan çaldı mı desem, galibiyeti kaçırdılar mı desem? Reims 12 şut attı, 3’ü kaleyi buldu. Ruffier kaleyi bulan son 12 şutun 11’ini çıkardı. St. Etienne’i Ruffier koruyor. Bu kadar şut imkanı verip, bu kadar kısır top oynarlarsa ben Avrupa’a bile gidebileceklerini sanmıyorum. Reims ya, Reims nası 12 şut çeker sana? Onu geçtim, bu sezon 6. kez ilk yarıda kaleyi bulamadan devreyi bitirdiler. Bence korkunç bi olay.
  • Troyes’un kurbanı Lille seyircisi oldu. Kim bilir kaç bahisçi kendini kesmiştir ya. Ama gelenektir, bu kadar süre galip gelemeyen takım bir yerde kazanıp herkesi patlatır. Lille deplasmanında gelen galibiyet bence Lille’in sezonunun güzel özeti oldu. İlk yarıyı kazanıp, ikinci yarı 3 gol yediler. Ha Troyes kalır mı, yok canım.
  • Monaco düşeni bulmuşken tekmelemeye doyamadı. Bu sezon içeride ilk kez 2 golden fazla attıkları maçta Toulouse’u haşat ettiler. Ben Yedder’i isteyen Premier’ciler var. Onda da Lacazette sendromu çıktı, bir an önce gitmezse asla gidemeyebilir. Toulouse’un toparlanması pek mümkün görünmüyor zira. Toparlanmak dediysem, eskisi gibi ilk 5’e oynamaktan bahsediyorum. Ha bu arada, Subaşiç son 5 penaltıda 4 kurtarış yaptı. Ne kaleciler var ligde be.
  • Lorient’a üzülsem de Nice’in bu haftaki galibiyeti özellikle Koziello’nun oyunu sebebiyle haklıydı. Ben Arfa’dan rol çaldı “Minik-Fransız” ve gol-asist yaptı. Nice tekrar ritme girdi ve öyle görünüyor ki, diğer takımlar da aşırı kırılgan olduğu için deplasman performanslarını yükseltmelerine gerek kalmayacak. Böyle de Şampiyonlar Ligi yapma ihtimalleri var. 750. lig galibiyeti oldu bu Nice’in. Hey maşallah.
  • Nantes – Bordeaux gibi korkunç bir şey vardı bu hafta. 2-2 bitmiş. Goller 1-30-85-90. Arada hiçbir şey yok.
  • Caen reyis maç kazandı. Julien Feret’nin de kontratını uzatmışlar. Bu haftayı mutlu kapatıyoruz.
  • Haftaya iki olay mühim. Biri İbra’nın Fransa’ya geldiğinden beri en çok gol attığı takım olan St. Etienne deplasmanına giden PSG, diğeri de Angers – Monaco. İbra o St. Etienne savunmasına 2 tane atar sanki. Marsilya da eşek değilse 2-1 falan kazanır. (ama eşek)