Puccini’nin Madame Butterfly operasının Scala’da görücüye çıktığı, Newsweek’in dünyaya merhaba dediği gündür 17 Şubat. Cio-Cio San’ın ölümsüz aryası Un bel di vedremo’su 112 yıldır insanları ağlatadursun, dünyanın en ünlü yayın organlarından biri 2008’de 75. yaşındayken Türkçe’ye gelmiş; birçok dergi gibi ülkedeki serüveni kısa soluklu olmuştu.
Şüphesiz basketbol tarihinin en büyük oyuncusu Michael Jordan. 53 yıl önce bugün doğan Majestelerinin parkelerde yaptığı kimi hareketler, aklın sınırlarını zorluyor; vedasından sonra da onların birçoğu tedavülden kaldırılıyordu. Potaların ilahı bir büyücü değil mi aslında? İzleyenler hâlâ etkisinden kurtulmaya çalışıyor; dilini çıkarmış Jordan, rüyalarda potaları kırıyor.
Önce dilini koparmışlardı, ardından diri diri yakmışlardı onu. Suçu Aristo mantığını reddedip kilisenin öğretilerine karşı çıkmaktı. Yıllarca gezgin olarak yaşamış, bildiği yoldan sapmayarak başkalarının kilisenin yolundan sapmasına neden olmuştu. Ölümü göze alan bir aydındı Bruno Giordano. Her türlü işkenceye rağmen düşüncelerinden taviz vermemiş bir düşünürdü. Sayısız suçtan idamına karar veren Engizisyon’a “Ölümümü bildirirken siz benden daha çok korkuyorsunuz” diye haykırmıştı. 400 yıl sonra itibarı Vatikan tarafından iade edilse de, 1600’de diri diri yakmışlardı onu.
Sadece Giordano değildi günün yitirdiği. Güldürürken düşündüren sivri dilli Moliere 1673’te, Apaçilerin önderi Geronimo ise 1909’da son nefesini vermişti. Moliere’den sonra insanlık güldü de Geronimo’dan bu yana Kızılderililerin dili kesik değil mi…
Derek Fisher’ı nasıl bilirdim? Ne iyi bilirdim, ne kötü; bilmezdim çünkü. Koçluk kariyerine, imkansız bir görevle başlamıştı: basketbol takımından ziyade reality show’a benzeyen bir camia, pace & space devrinde triangle fantezileri kuran bir yönetim, point guard’ların domine ettiği bir ligde Vujacic ve Calderon ile tutunmaya çalışan bir kadro.
2014-15 sezonuna playoff parolasıyla başlayan Knicks, aklı başında her insan evladının beklediği gibi ligin dibine demir attı. Bir buçuk yıl boyunca umut vaat eden bazı maçlar izlememize rağmen Fisher vasat seviyeyi bir türlü aşamadı. Çaylak koçun yanında maharetli asistanlar olsa manzara daha parlak olabilir miydi? Belki. Fakat Kurt Rambis ve Jim Cleamons gibi karnaval karakterleriyle başbaşa kalan Derek Fisher, en nihayet görevini Matt Barnes’a Kurt Rambis’e devretti.
Artık Knicks’in önünde iki ihtimal var:
– Basketbol tarihinin en başarısız koçlarından olan Kurt Rambis küllerinden doğacak ve New York şehrinin beklediği Mesih olarak tarihe geçecek.
– Sezon sonunda yeni koçla anlaşacaklar.
Yaz aylarında yeni bir koçla anlaşacaklarına, kadrodaki bariz gedikleri1 kapamaya çalışacaklarına şüphe yok. Esas mesele, Phil Jackson’ın üçgen hücum obsesyonu. Savunma kurallarının değişmesiyle beraber triangle mazide kaldı. Bir zamanlar oyuncuların ve basketbol topunun özgürce hareket etmesine imkan veren şemalar, artık oyuncuları kalabalık alanlara hapsedip hücumları kangren ediyor. Triangle tarikatının sofu papazları, günümüz NBA’inde, yok olmayı bekleyen dinozorlardan farksız. Fakat reformistlerin bir şansı olabilir.
Triangle, PnR’ı yasaklayan bir hücum değil. Günümüz dünyasına modifiye edilebilir; pick & roll ihtimallerini çoğaltmak, emprovize 3’lüklere müsaade etmek, yarı saha hücumuna başlarken alçak post yerine genellikle yüksek post’u kullanmak, kısaları alçak post’a yollayıp yay etrafını şutörlerle doldurmak (Porzingis!), kısaların etrafında cut yapabilecek uzunlarla oynamak (Porzingis!)…
Knicks’in elinde hem basketbolun inceliklerini icra edebilecek, hem de modern basketbol temposuna ayak uydurabilecek2 müthiş bir parça var: Porzingis. Kadrodaki veteran süperyıldız hem takımı çekip çevirebilir, hem de müthiş bir takas kozuna dönüşebilir. Eli yüzü düzgün rol oyuncuları (dengeli savunmacı uzun, aklı başında kanat, genç guard…) ve New York şehrinin albenisi, Knicks’in kara bahtına, makus talihine, işkenceye benzeyen on yıllarına nokta koyabilir. Yeter ki doğru koç ve doğru üslup takımın geleceğine şekil versin.
Phil Jackson’ın yeni koç tercihi, Knicks’in rotasına dair soru işaretlerini silecek. Bu ismin kim olacağı meçhul. Luke Walton gibi piyasası yüksek isimlerin New York macerasına yanaşıp yanaşmayacağı muamma. Triangle’dan ilham almasına rağmen takımı triangle ile kelepçelemeyecek bir koç var mı; belli değil. Hem Phil Jackson’la orta yolda buluşmayı kabul edecek bir üslup, hem de Phil Jackson’ı spread pick & roll’e yaklaştıracak bir karakter lazım.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane