Skip to content

Nisan 21, 2020

Özlem Son Buldu!

Liverpool için inanılmaz bir sezon geçti. Klopp döneminde yazılarımda bir kopukluk oldu. Olumlu noktalara fazla odaklanıp olayın büyüsünü kaçırmak istemedim. Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu bile beni kesmemişti. İçinde bulunduğumuz durum sanırım yazmamı açıklar.

Klopp geldiği andan itibaren tabii ki ne yapması gerektiğini biliyordu. Dortmund ile yakaladığı seviyeyi hepimiz hatırlıyoruz. Heyecan verici ve çok kaliteli bir oyun ile kafayı bozmuş bir psikopat. Tabii ki beklenti o seviyeleri tekrar zorlamasıydı. Ancak başlangıç inişli-çıkışlı oldu. Zaman zaman ışık verse de istikrarsız performanslar görüldü.

Bence Liverpool’un tekrar en üst seviyeye çıkışının başlangıç anı, Sadio Mane’nin koşmaya başladığı andır. Uçağın tekerlerinin yerden kesilme anı. Hiç yorulmadan koştu Mane. Günümüz futbolunda rakip defansları parçalamak için en önemli aksiyon, onların koşmasını sağlamak. Geçmişteki yazılarımda penetrasyon diye isimlendirdiğim kavram. Mane koşarken önce Firmino’yu, sonra da Salah’ı peşine taktı. Senegal’den çıkmış El-Hadji Diouf hayranı bir gencin koşarak dünyaya kafa tutması, meydan okuması. Hayat çok garip. Hatırladığım kadarıyla Diouf, uzun dönemler Liverpool taraftarının en büyük transfer pişmanlığı olarak anılmıştı. Bu pişmanlık öyle bir fitil yakmış ki çıkan alevler bütün Avrupa’yı yaktı.

Tabii ki Klopp ekibinin ve FSG’nin gerekli yerde verdiği desteğin önemini yadsıyamayız. Şans, güçlünün yanındadır. Coutinho’nun çıkardığı huysuzlukta panik yapmayan, durumu bir şekilde lehine çevirmeyi bilen ekibin en kritik rolü aldığını düşünüyorum. Coutinho büyük bir şımarıklık içindeydi. Takıma zarar veriyordu. Onun yerine, Ox gibi özel bir oyuncuyu kazanmak çok önemli bir manevra oldu. Ayrıca bu takas sayesinde elde edilen maddi gelir de unutulmamalı.

Yürüyüş bunlarla bitmedi. Trent Alexander-Arnold ile devam etti. Günümüz futbolunda takımıyla akademisini birleştiremeyen, başarıyı kalıcı tutamaz. Bu kural tüm dünya kulüpleri için geçerli. Bazen bizim üç büyük kulübe acıyorum. Üretmeden var olmaya devam edebileceklerini, başarılı olabileceklerini düşünüyorlar. Bunun yolu yok. TAA öyle bir oyuncu oldu ki, belki de on yıl sonra bile onu konuşacağız. Her ortası, isabet oranı çok yüksek bir füze gibi. Rakibinin kalbine kalbine saplıyor.

Bu arada Liverpool Academy, son sözünü söylemiş değil. Neco Williams ve özellikle Tony Curtis ile yeni bir vites buldular. Bu oyuncuları iyi izleyin.

Son kritik adım ise yine FSG’nin bu kez maddi desteğinin sayesinde atıldı. Uzun süreler yüksek verim-makul transfer politikasını kovalayan kulüp bir anda yüksek potansiyel-yüksek bütçe politikasını benimsedi. Van Dijk, Alisson ve Fabinho ile geride kaya gibi oldular. Özellikle Fabinho ile ilgili tespitte bulunmak istiyorum. Monaco ile İstanbul’a geldiler. Beşiktaş’a karşı canlı izledik. O gün vasat seviyedeki Monaco’yu tek başına ayakta tutan oyuncuydu. Üç kişilik mücadele gücü var. Biraz destek verdiğiniz zaman orta sahada öyle bir duvar örüyor ki, geçmeniz imkansız. Göreceksiniz, zamanla performansı daha da yukarılara çıkacak.

Henüz Gomez, Henderson, Robertson, Milner gibi oyuncuların katkılarından bahsedemedim. İyi çalıştılar. Kendilerinden beklenen çıkışı gösterdiler. Henderson, Gerrard’dan aldığı kaptanlık bandını tutkuyla taşıdı. Robertson sol çizgide insanüstü efor sarf ediyor. Milner, “Bay Güvenilir”. Değişik mevkilerde görev yapıyor. Görevini çabuk kavrıyor. Asla penaltı kaçırmadığını biliyorsunuz değil mi? Gomez de defansın her bölgesinde oynayabilen bir savunmacıdan, son derece olgun bir tandem oyuncusuna dönüştü. Sıradan bir hızlı durdurucunun, mesafeleri ayarlayıp hüküm sürdüğü bir imparatora dönüşmesini izliyoruz.

Koronavirüs günlerinde bu yazıyı yazmak istedim. Neredeyse on yıldır Liverpool ile ilgili değerlendirmelerimle katılım sağlıyorum. Yılların getirdiği şampiyonluk özlemini bitirmeyi hayal ediyorum. Sanırım herkes bu özlemin artık bittiğini kabul ediyor. Yazmamı tetikleyen sebeplerden biri de buydu. Defalarca hevesimiz kursağımızda kalmıştı. Belki coşkulu kutlamalar yapamayacağız ama görev tamamlandı. Umarım hayat bir an önce eskisine döner de bu başarı birçoklarının ilki olur. Herkese güvenli günler dilerim.

Ekim 31, 2019

Kazandı!

16 Eylül 1973 akşamıydı… Şili Stadı’nda bir grup asker öldürdükleri bir adamı kevgire çevirerek eğleniyordu…

Amerika’nın desteğiyle 11 Eylül’de gerçekleşen darbeden sonra stadyumlar, rejim muhalifleriyle dolup taşıyordu. İşkenceler onları yıldıramıyordu. Sonradan statlar taze boyandıysa da kan kokusu sinmişti bir kere.

Tek bir gitarın yarattığı billurluk demek de olan Victor Jara, toplananlar arasındaydı. Tabii ki biricik aşkı, hayatını verdiği enstrümanıyla. Moraller çökmüşken, onun dudaklarından dökülmeye başlayan marş, bir anda tüm stadı kaplıyordu. Dünün Şili, bugünün Victor Jara Stadı “Venceremos” (Kazanacağız) diye inliyordu.

Askerler baktılar olmuyor, dipçiklerle Jara’nın ellerini kırdılar. Kaburgaları deseniz tuzla buza dönmüştü. Fakat dur durak bilmiyordu devrimci müzisyen. Çektirilen tüm işkencelere rağmen, şarkılarını söylüyordu. Hatta son şiirini yazıyordu.

“Beş bin kişiyiz burada
Bu ufacık yerinde kentin.
Beş bin kişiyiz.
Kim bilir kaç kişiyiz daha
Kentlerde ve ülkede?
Burada yapayalnız
On bin el, tohum eken
Ve fabrikaları çalıştıran.
İnsanlığın ne kadarı
Açlıkla, korkuyla, panikle, acıyla
Ahlaki baskıyla, terörle ve çılgınlıkla
Yüz yüze?
Altımız yitip gitti
Yıldızlı göğe gidercesine.
Biri öldü, bir diğeri dövüldü, aklıma
Gelmezdi bir insanın böyle dövülebileceği.
Diğer dördü bitirmek istedi yaşadıkları dehşeti
Biri hiçliğe attı kendisini
Bir başkası kafasını duvarlara vura vura
Ama ölüm hepsinin bakışlarında.
Ne dehşettir bu faşizmin yüzünün yarattığı!
Planlarını bıçak keskinliğinde yürütüyorlar.
Hiçbir şey umurlarında değil.
Onlar için kan demek madalya demek,
Kıyımsa kahramanlık.
Ah, Tanrım, bu mudur yarattığın dünya
Yedi günlük mucize ve emeğin sonunda?
Bu dört duvar arasında sadece tek numara var
Ki o da ilerlemiyor
Ki o da yavaşça daha fazla ölüm istiyor.
Ama birden uyanıyor vicdanım
Ve görüyorum ki bu akışın yüreği atmıyor
Tek atan makinelerin nabzı
Ve askerlerin ebe yüzlerini gösterişi
Tatlılıkla yüklü.
Haykırsın Meksika, Küba ve
Dünyanın kalanı bu vahşete karşı!
On bin eliz biz burada
Hiçbir şey üretemeyen.
Kaç kişiyiz ülkede?
Başkanımızın, yoldaşımızın kanı
Bombalardan ve makinelilerden daha sert vuracak!
Bizim ilk darbemiz de yeniden!

Ne zor şarkı söylemek
Dehşetin şarkısını söylemek zorunda kalınca.
Yaşadığım dehşetin
Ölmeye durduğum dehşetin.
Görmek kendimi bunca insanın ve
Bunca sonsuzluk anının arasında
Sessizlik ve çığlıkların
Şarkımın sonunu getirdiği.
Gördüğümü daha önce hiç görmemiştim
Önce ve şimdi hissettiklerim
Doğurtacak anı…”

Bildiği yoldan şaşmamıştı Şili’nin sesi, ta ki son nefesini verdiği 16 Eylül akşamına kadar.

Yeri gelmişken anımsatmalı, öldüğü spor kompleksi 2004’ten bu yana ismini taşıyor. Konserler de düzenlenen 6500 kişilik spor salonu, basketbol ve voleybol karşılaşmalarına ev sahipliği yapıyor.

2009’da gelmişti o senelerdir beklenen itiraf. Victor Jara’ya kıyanlardan biri olan 54 yaşındaki José Adolfo Paredes Márquez, o uğursuz gecede olanları anlatmıştı. Bir subay silahındaki tek kurşun patlayıncaya kadar Rus ruleti oynamıştı. Ardından biri o zamanlar 18 yaşında olan José Adolfo Paredes Márquez olan iki asker ölümsüz devrimciye kurşun yağdırmıştı, 43 mermi daha sıkılmıştı.

Siz siz olun, her Venceremos dinlediğinizde, o adamı düşünün. Gitarıyla devrimin ezgilerini besteleyen, ölümünden yıllar sonra bugün de milyonlara umut kaynağı olan, hiçbir şekilde durmayan o insanı; yaşamı, dayanışmayı, özgürlüğü, aşkı…

Temmuz 8, 2019

Peloton Günlükleri #6: Doğrusu Olmayan Yanlışlar

“Louis Althusser, Bolşeviklerin 1920’lerdeki politikasını tartışırken, ‘doğrusu olmayan yanlışlar’ deyimini kullanır, kendi doğrularından uzak düşmüş yanlışlardır bunlar.”1

Hollanda menşeli bisiklet takımı Jumbo-Visma, 7 Temmuz itibariyle Tour de France’a damga vuran bir “ikide iki” performansı sergiledi. Bu performansın arkasındaysa yıllardır son anda kaybetmenin ya da minor zaferlere teba etmenin yası bulunuyor.

26 Mayıs 2016, Giro d’Italia’da 18. Etap koşuluyor. Lotto NL-Jumbo’nun2 Hollandalı bisikletçisi Steven Kruijswijk, etaba başlarken en yakın rakibi Esteban Chaves’in tam olarak üç dakika önünde. Peki bu ne anlama geliyor? Erkekler yol bisikleti sporunun üç büyük turundan birinde sürpriz bir takımın sürpriz bir ismi olan Steven Kruijwsijk, bir aksilik yaşamazsa Giro d’Italia’yı zirvede noktalayacak ve takım tarihinin belki de en büyük zaferini hanesine yazdıracak. Baskı sadece takım ve Kruijswijk üzerinde değil, zira bu zafer gerçekleşirse takımın bisiklet sponsoru Bianchi de artık “büyük tur şampiyonu” için bisiklet üreten bir marka haline gelecek. 18. etabın sonlanmasına yaklaşık 50 kilometre varken, Steven Kruijswijk virajı alamaz ve bir kar yığınına çarpar. Bu kaza ile Steven Kruijswijk’ın Giro’yu kaybetmesinin yanı sıra ben de mezuniyetimi kaçırmıştım. Steven Kruijswijk, büyük bir hayal kırıklığıyla bitişe gelirken ben de bir yandan evden çıkmaya ve takım elbisemin son düğmelerini iliklemeye çalışıyordum. 27 Mayıs 2016 sabahı hem Steven Kruijswijk’a hem de bana sorarsanız çok şey kaybetmiştik: Kruijswijk hayatının en büyük zaferini kaçırmıştı, ben ise mezuniyetimi… Sonrasındaysa ben istediğim üniversiteyi kazandım, Steven Kruijswijk ise Tour de France 2019’a takımının elde ettiği iki galibiyet ile başladı.

2016’da yaşananları Lotto NL-Jumbo cephesi için bir hayal kırıklığı olarak değerlendirmek çok doğru değil. Son üç etaba girerken hiç kimse Hollandalı genel klasmancının, en yakın rakibine üç dakika fark atmış şekilde önde olmasını beklemiyordu zira. Öyle de olmadı zaten, buna karşın Steven Kruijswijk’ın performansı, takımının yeniden yapılanması ve yapılacak transferler konusunda öncü bir rol oynadı ve takım, 2017’yi George Bennett’ın elde ettiği Tour of Californa zaferiyle noktaladı. 2018 itibariyle ise Lotto NL-Jumbo, Steven Kruijswijk’a yardımcı olabilecek genel klasmancısını bulmuştu: Slovenya ve Romandi turlarını zaferle taçlandırmış Primož Roglič. Uzun süre profesyonel olarak futbol oynamış Deceuninck-QuickStep bisikletçisi Remco Evenepoel gibi yol bisikletine uzak bir spordan gelen Primož Roglič, erkekler yol bisikletine geçişini belki de kayakla atlamada yaşadığı büyük kazalara borçlu.3 Spor kariyeri büyük başarısızıklarla ve kazalarla başlasa da erkekler yol bisikleti, Roglič’in spor kariyerini bambaşka bir yere taşıdı ve 2019 Giro d’Italia’ya başlarken kendisi -en azından benim için- en büyük favoriydi.

Giro, Roglič için beklenildiği gibi geçmedi ve Jumbo-Visma, büyük turlardaki genel klasman talihsizliklerine bir yenisini daha ekledi. Genel klasman talihsizlikleri diyorum zira bu süreçte büyük turlarda unutulmaz etap galibiyetleri elde eden bir takım haline gelmişti Jumbo-Visma. Jos van Emden’in 2017 Giro d’Italia’nın son etabında elde ettiği bireysel zamana karşı zaferi, Enrico Battagli’nin 2018’de İtalya’da elde ettiği zafer bunlardan sadece iki tanesi… 2019 Giro d’Italia sonrasındaysa Jumbo-Visma, bambaşka bir imgeleme büründü ve Wout van Aert’ın iki etap galibiyetiyle sonuçlandırdığı Criterium du Dauphiné sonrası Tour de France’a da müthiş bir başlangıç yaptı Hollanda ekibi.

Yazı boyunca bahsetme fırsatı bulamadığım Dylan Groenewegen, bu sene Paris-Nice’in ilk iki etabını kazanmıştı. Amsterdamlı sprinter, Tour de France’ın 106. edisyonunun ilk etabında da favoriler arasında görülse de, son kilometrelerde yaşadığı kazanın, Jumbo-Visma’nın yıllardır süregelen talihsizliğinin bir tekerrürü gibi gözükmesine karşın, Peter Sagan ile sprint yarışına giren takım arkadaşı Mike Teunissen, Jumbo-Visma adına sarı mayoyu giydi ve takımının yıllarca yaşadığı büyük tur talihsizliklerini bir nebze de olsa örtmüş oldu. Teunissen, kendisi adına Peter Sagan’ı geçerek büyük bir iş başarmış olsa da, Steven Kruijswijk ile genel klasman umutlarını canlı tutmak isteyen Jumbo-Visma için 7 Temmuz’da koşulan takım zamana karşı büyük bir önem taşımaktaydı. Belçika zamana karşı şampiyonu Wout van Aert’ı da elinde bulunduran takım, en yakın rakbi Team INEOS’a 20 saniye fark atarak galibiyeti göğüsledi ve takım olarak Tour de France’ın 106. edisyonuna iki zaferle başladı. Steven Kruijwsijk, sarı mayo mücadelesini nasıl noktalar, iki hafta sonra ancak cevap bulacağımız bir soru; lakin vurgulanması gereken bir nokta var ki o da doğrusunun nasıl olduğunu bilmeden yanlışlar yapan bir takımın büyük turlarda verdiği mücadelenin ilk defa iki kez mutlu son görmesi.

  1. Bu alıntı, Max Horkheimer’ın kaleme aldığı ve Metis yayınları tarafından basılan Akıl Tutulması adlı kitaptan alınmış olsa da cümlenin sahibi önsözün yazarı Orhan Koçak’tır. Dokuzuncu basım, s. 16-17. []
  2. Yeni adıyla Jumbo-Visma. []
  3. Roglič’in geçirdiği kazaların en büyüğünü izlemek isterseniz: https://www.youtube.com/watch?v=oNRYgKyZBAI []

Haziran 26, 2019

Peloton Günlükleri #5: Başkasının Oyunu

13 Haziran’da iki bisikletçi, hayatları boyunca unutamayacakları galibiyetler elde ettiler. Elit erkekler klasmanındaki ilk senesini Deceuninck-QuickStep formasıyla geçiren Remco Evenepoel, Baloise Belgium Tour’da elde ettiği etap galibiyetini bir de genel klasman şampiyonluğuyla süsleyerek bu sporun geleceği için neler sunabileceğini bir kez daha göstermiş oldu. Neden “bir kez daha” dediğimi örneklendirmem için, bu sene 55. kez düzenlenen Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu’nun 4. etabının son kısmını, Kartepe tırmanışını hatırlatmam yeterli olur. Merhawi Kudus, Valerio Conti, Felix Großschartner gibi yetenekli ve tecrübeli isimlerle yarışın en önünde kalmayı başaran Evenepoel, genç yaşının verdiği tecrübesizlikle erken bir atak sonucu etabı 4. tamamlasa da sporun önemli isimleri ile girdiği dişe diş mücadele sebebiyle günün odaktaki ismi haline gelmişti.

2018’de genç erkekler klasmanında koştuğu yarışların büyük kısmını ilk sırada tamamlamıştı Evenepoel. Hem yol yarışında hem de bireysel zamana karşıda dünya şampiyonu olmuş ve Giro della Lunigiana gibi turlarda gösterdiği genel klasman performansıyla çok kısa sürede dikkatleri üzerine çekince, 2018 yaz döneminde Belçika takımı Deceuninck-QuickStep ile iki yıllık sözleşme imzalamıştı. Belçikalı bisikletçinin kariyerine dair en ilginç detaysa kendisinin aynı zamanda eski bir milli futbolcu olması. Beş yaşındayken Anderlecht’e katılan Evenepoel, sonrasında PSV Eindhoven’da da forma giymiş. Bunun yanında, Belçika U15 ve U16 takımlarında toplamda dokuz kez görev almış. Sonraları futbolda aradığını bulamayan 2000 doğumlu Evenepoel, eski bisikletçi babasının da desteğiyle 2017’de yol bisikletiyle tanışmış. Babası Patrick Evenepoel’in kariyerinde Grand Prix de Wallonie galibiyetinin bulunduğunu ve kendisinin Julian Alaphilippe ile neredeyse aynı fiziki özelliklere sahip olduğunu da düşünürsek gelecek yıllarda Remco’dan La Flèche Wallonne galibi olarak bahsedebiliriz.

13 Haziran’ı bir devrim niteliğinde yaşayan diğer bisikletçi ise, Criterium du Dauphiné’de üst üste iki etap kazanmayı başaran Belçikalı bisikletçi Wout van Aert oldu. 12 Haziran’da bireysel zamana karşı etabında aldığı birincilikle yol bisikleti kariyerinin World Tour seviyesindeki ilk galibiyetini alan Van Aert, bunu yaparken bireysel zamana karşı dünya şampiyonu Tom Dumoulin’e de 47 saniye fark attı. Bir sonraki gün koşulan ve Voiron’da tamamlanan sprint etabını Sam Bennett gibi bir sprinterin önünde bitirmesinin yanı sıra klasiklerde pek çok kez arkasında kaldığı Julian Alaphilippe’i de geçmeyi başardı Van Aert.

Bu sene Jumbo-Visma’ya transfer olmasıyla birlikte Criterium du Dauphiné’de ilk kez yarışan Belçikalı bisikletçinin iki senedir bahar döneminde gösterdiği performans ise onun Jumbo-Visma ile imzaladığı üç yıllık sözleşmenin en büyük sebebiydi. İki yıldır denediği Strade Bianche, Paris-Roubaix, Tour of Flanders, Gent-Wevelgem gibi yarışlarda şans hiçbir zaman yüzüne gülmese de gösterdiği performansa tanıklık etmek bir diğer anlamda da tarihe tanıklık etmekti. Eski bir cyclo-cross bisikletçisi olmasını Paris-Roubaix, Strade Bianche gibi yarışlarda bir avantaja çevirerek sergilediği korkusuz performans, kendisi gibi cyclo-cross geçmişi bulunan Monsieur Paris-Roubaix lakaplı Roger De Vlaeminck’i akıllara getirmekte. Van Aert’ı Arenberg’te izlemek, Vlaeminck’in Paris-Roubaix’de süründüğü yetmişli yılların restorasyonlu görüntüleri adeta. Romain Bardet gibi bir yokuşçunun hemen arkasında yokuş çıkmaya çalışan,1 son saniyesine kadar pedal kesmediği bir yarışı nefes nefese çimlerde tamamlayan Van Aert’ın bu spora duyduğu saygı, Theo de Rooij’in 1985 Paris-Roubaix’de yaşadıklarının da nostaljisini yaşatmakta…

1985’te kazanmaya yakın olduğu Paris-Roubaix yarışını düşerek kaybeden De Rooij, çamur içinde röportaja gelir ve şunları söyler: “Bu yarış tam bir saçmalık! Hayvan gibi çalışıyorsun. İşeyecek vaktin yok, altına yapıyorsun. Böyle bir çamurda bisiklet sürüyorsun, kayıyorsun… Bu koca bir saçmalık.”

Ardından CBS muhabiri John Tesh’in burada tekrar yarışıp yarışmayacağına dair sorusuna şu cevabı verir: “Elbette, dünyadaki en güzel yarış bu.”

  1. Strade Bianche 2018: https://www.youtube.com/watch?v=5fcjjfPLEKw []

Mayıs 27, 2019

Peloton Günlükleri #4: Güzel ve Yüce

Giro d’Italia’nın 102. edisyonunda son haftaya girmiş durumdayız. Bugünkü dinlenme günü genel klasmancılar için bir fırsat sayılabilir mi bilemiyorum, zira Primož Roglič’i sorunsuz tırmandığı Civiglio inişinde bariyerlere çarpıp genel klasmanda 40 saniye kaybederken bırakmıştık. 2016 Giro d’Italia’yı tam olarak bu şekilde, kendi şairane iniş performansına ayak uyduramayan bisikletçileri fırsat bilip kazanmıştı Vincenzo Nibali. Ekvadorlu bisikletçi Richard Carapaz’ın pembe mayoyu taşıdığı; Fransız Arnaud Démare’ın ise hakkında yapılan tüm eleştirilere karşın siklamen mayoyu korumaya devam ettiği Giro’nun bu son dinlenme günü, emin olun, hiçbir bisikletçi için keyifli geçmiyor.

Aslında genel klasman mücadelesi buruk başlamıştı. Team INEOS adıyla ilk büyük turunu yarışacak olan eski Team SKY bisikletçileri, Egan Bernal önderliğinde oldukça güçlü bir kadroyla geliyorlardı ki Bernal’in antrenman esnasında köprücük kemiğini kırmasıyla INEOS’un genel klasman umutları daha tur başlamadan rafa kalktı. Buraya son Paris-Nice şampiyonu olarak gelmesi beklenen ve bu bir haftalık yarıştaki bireysel zamana karşı etabını 6. sırada tamamlayan Egan Bernal’in, üç tane bireysel zamana karşı etabı olan Giro’da neler yapabileceğini merakla beklemiş olsak da 22 yaşındaki Kolombiyalıyı bir büyük turda genel klasmancı olarak izlemek için biraz daha beklememiz gerekecek.

Genel klasman konusunda ikinci hayal kırıklığını ise Sunweb’in Hollandalı bisikletçisi Tom Dumoulin yarattı. 2017’de Milano’daki podyumda pembe mayosunu giyen ve aynı sene bireysel zamana karşı dünya şampiyonasını da kazanarak ne kadar iyi bir zamana karşıcı olduğunu gösteren Dumoulin, geçen sene hem Giro’yu hem de Tour de France’ı ikinci sırada tamamlamıştı. 102. edisyonun bir bireysel zamana karşı olan ilk etabında Madonna di San Luca’ya en hızlı ulaşan beşinci isim olması, performansıyla ilgili soru işaretleri bırakmış olsa da takım içi dinamikleri ve planlamaları ile kendilerine hayran bırakan Tom Dumoulin önderliğindeki Sunweb’i izleyebilmek her yol bisikleti takipçisi için büyük bir keyif.

İki genel klasmancısını erkenden dışarıda bırakan İtalya toprakları, sprinter Elia Viviani’ye de iyi davranmadı. Buraya İtalya şampiyonluk mayosuyla gelen ve önceki edisyonlardan toplam beş etap kazanmış olan Viviani, bu sefer eli boş ayrılmak zorunda kaldı. Bora-Hansgrohe’nin Alman sprinteri Pascal Ackermann’ın iki etap kazanmasıyla birlikte siklamen mayoyu Verona’ya kadar koruyacağını düşünüyorken, 10. etapta yaptığı büyük kaza kendisinin bitiş çizgisine son sıralarda gelmesine sebep olmuş ve Trek-Segafredo’nun genç İtalyan sprinteri Matteo Moschetti’yi de saf dışı bırakmıştı. Siklamen mayo şimdilik Démare’ın üzerinde. Mayoyu Verona’da kimin giyeceğiyse son hafta koşulacak olan 18. etapta, Santa Maria di Sala’da belirlenecek gibi duruyor. Giro’daki ilk etabını bu sene kazanan Fransız sprinter Démare, bu başarısını bir de mayoyla süslerse Fransa’da bambaşka bir tur onu bekleyecektir.

Siklamen mayoyu bir Fransız bisikletçinin üzerinde gördüğümüz 102. edisyonda, pembe mayoda da Movistar’dan Carapaz önde gidiyor. Peki yarış başlamadan önce son haftaya girerken pembe mayonun Carapaz’da olacağını öngörmek mümkün müydü? Cevap hem evet, hem de hayır. Carapaz, geçen sene koşulan Giro’yu genel klasmanda 4. sırada tamamlamıştı. 25 yaşındaki Ekvadorlunun ne kadar iyi bir yokuşçu olduğunu hepimiz bilsek de, bu sene üç adet bireysel zamana karşı etabı olması onu pembe mayodan uzaklaştıran en büyük etmendi. Motor sporlarında sıkça yaşanan ve bir üst sırayı kovalayan iki sürücünün birbirlerini yemeleriyle sonuçlanan kedi fare oyununun bu sene Vincenzo Nibali ve Primož Roglič arasında yaşanması da Carapaz’ın aradan sıyrılıp pembe mayoyu -kazandığı iki etapla birlikte- sırtına geçirmesinde çok büyük bir etmen oldu.

Giro’nun 21. etabı, bireysel zamana karşı olacak. Bunun kendisi için ne kadar büyük bir fırsat olduğunun farkında olan ve halihazırda iki zamana karşı etabını da kazanmış olan Roglič, Verona’da pembe mayoyu giymeye aday isimlerin başında gelmekte. En yakın rakibiyse, İtalya topraklarının tümünü evi olarak gören ve tüm bu etapları gözü kapalı koşacağından emin olduğum Nibali. Nibali’nin ikisi Giro olmak üzere toplam dört adet büyük tur genel klasman şampiyonluğu bulunmakta. Üç büyük turu da kazanmayı başarmış sayılı bisikletçilerden olan Messina köpekbalığı, pelotonun da Chris Froome ile birlikte en prestijli genel klasmancısı. Güzel ve yüce arasında ince bir çizgi yer alır. Roglič içinse pembe mayonun güzelliği ile Nibali’nin yüceliği arasında yalnızca altı etap var.