Bologna, sadece İtalyan basketbolunun değil Avrupa basketbolunun merkeziydi belki de. Ginobili, Danilovic, Rigaudeau, Djordevic ve daha kimler geçti kentin zirve döneminde ama kimse Carlton Myers kadar derin bir iz bırakamadı. Öylesine bir kraldı ki bu topraklarda derin izler bırakmış David Rivers’lar, Damir Mulaomerovic’ler bile onun yanında barınamadı. Sezonun ağır favorisi Bodiroga’lı Panathinaikos’u playoffta harcamak ya da çok daha ağır favori müthiş bir Yugoslavya jenerasyonun ipini de çektiği, sıradışı bir Avrupa şampiyonluğunun Andrea Meneghin’le beraber kahramanlığını üstlenmek gibi işlere imza atmış çok çok özel bir adamdan bahsediyoruz. Soğukluğunu her haraketinde hissettirdiği için ona ısınmak kolay değildi belki ama büyük saygı duymamak imkansızdı. Bir siyah olarak Sydney’de İtalya bayrağını taşımaktan, 1 Virtus taraftarına rekabetin en ateşli döneminde kendini ayakta alkışlattıracak kadar büyük saygı uyandırmak… Evet, çok tartışılan bir karakterdi, gerektiğinde kavga etmekten çekinmezdi,2 ama karakterli adamdı. Kariyerinin patlama döneminde Serie A’ya çıkardığı, altyapısından yetiştiği takım zor duruma düşünce, alt lige tekrar dönmekten çekinmeyecek fazla adam yok bu oyunda. Ve o karakter, bıraktığı basketbola geri dönüyor, sırf zor durumdaki San Patrignano’yu iflastan kurtarmak için, ondan yardım isteniyor ve o da tereddüt etmiyor. İtalya’da niye bir ikon olduğunu anlamak zor değil.34
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane