Tüm dünya 28 Ocak 1986’da Challenger kalkışını izlemek için ekranları başında yerini almıştı. Geri sayımın bitmesiyle beraber gözlerden kaybolan uzay mekiği tam 73 saniye sonra çakılmıştı.
Aslında facia geliyorum demişti. Daha önce hiç soğuk havada kalkış yapmamış NASA, seferde ısrar ediyordu. Hava muhalefeti, teknik aksaklıklar derken 22 Ocak için planlanan yolculuk, devamlı erteleniyordu. Basın dalgasını geçiyordu.
Kalkışta kullanılan itici roketlerin parçaları O-ring denilen bir halkayla birleştirilmekteydi. İşte bu O-ringleri üreten Thiokol şirketinin mühendisleri soğuktan emin olamıyorlardı. Ancak NASA’nın prestij kaybını hesaplayan idarecileri, ileriki yıllarda yapılacak anlaşmaları da dikkate alarak tamamen ‘duygusal’ bir karar vermişlerdi, sefer yapılacaktı.
Mühendisler daha kalkış aşamasında sorun bekliyordu. Kimse sağ roketten çıkan siyah dumanı fark etmiyordu. Mekikteki yedi astronot uzay hayalleri kurarken, 73 saniye sonra okyanusa çakılıyorlardı. Fiziğin kalelerinden Richard Feynman’ın da dediği gibi doğa kandırılamamıştı.
“Bu gemiyi Tanrı bile batıramaz” denilen Titanic’in daha ilk seferinde sulara gömülmesinden bir ömür geçtikten sonra da adı “meydan okuyan” olan bir uzay mekiği canlı yayında yok olmuştu. Kimileri gökler ve yerin Tanrı’nın mülkü olduğunu söyleyen Hadid Suresi’ne gönderme yaparken, Nostradamus’un dörtlüklerinden biri akla düşüyordu…
İnsan güruhundan dokuzu gönderilecek
Tavsiye ve muhakemeden uzak olarak:
Kaderleri yola çıkışlarıyla mühürlenecek
Kappa, Thita, Lambda sürgün edilmiş günahkâr
Thiokol Şirketi’nin harflerinin son dizede sayılması dikkat çekerken, dokuz değil yedi astronotun araçta bulunduğunu anımsatmalı.
Tam 30 yıl önce göz göre göre yedi kişi ölüme yollanmıştı. Prestijin yanında insan hayatının kıymeti nedir ki; değil mi!
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane