Dâhilik ve delilik arasındaki ince çizgide ettiği raks ile adını tarihe kazımıştı Nikola Tesla. 1856’da doğmuştu ‘Elektrotanrı’. Bugün Hırvatistan topraklarında kalan bir köyde dünyaya merhaba diyen Sırp papazın oğlu, babasına karşı direnerek başladığı hayat mücadelesinde hiçlikten başlayıp milyonerliği tattıktan sonra yine bir ‘hiç’ olarak ölmüştü.
Tarihler 7 Ocak 1943’ü gösteriyordu…
Vefatından 66 yıl sonra Ergenekon iddianamesine girmeyi başarmasına çok da şaşırmamalı, ne de olsa Tesla, imkânsızlıkların babasıydı. Başkaldırısının manifestosunu bilimle yazmıştı.
1884’te cebindeki 4 centle ayak bastığı Amerika’da başta çukur bile kazsa, yaptığı icatlar nedeniyle 32’sine geldiğinde milyonerdi. Tanrı onu “adeta yaratsın” diye yaratmıştı.
Alternatif akımın babasının Thomas Edison ile giriştiği rekabet, bilim tarihine ve patent enstitüsüne tescil edilen onlarca buluşu beraberinde getiriyordu. Edison’ın yer yer ayağını kaydırmak istediği dâhi, 1912’de ikisi arasında paylaştırılan Nobel Ödülü’nü reddetmişti.
Hayatını keşfetmeye adayan aseksüel dahi, son yıllarında inzivaya çekilmişti. Parka gidip güvercinleri beslemeyi adeta kendisine görev belleyen Tesla, onları evinde de misafir ediyordu. Sürekli kuşlardan gri benekli beyaz olanla kendi yaşamının aynı gün sonlanacağını söylüyordu. Tam 70 yıl önce hizmetçisi tarafından ölü bulunduğunda etrafı güvercin doluydu, ancak Tesla’nın en çok sevdiği kuş yoktu.
Tekrarın sakıncası yok, tarihler 7 Ocak 1943’ü gösteriyordu…
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane