antakya-cilvegözü kapısından tampon bölgeye giriyoruz… depoları neredeyse boş iki arabada şoförler hariç beş kişiyiz. bizi halep’e bıraktıktan sonra dönerken depoları dolduracaklar. bölgenin toprağını, bitkilerini, kaynaklarını, ailelerini ve havası hariç herşeyini bölen sınırın iki tarafındaki değişik kanunlar nedeniyle, bu işler böyle yürüyor. sorun yok. yani henüz yok. müge ile yerleştiğimiz öndeki arabada etrafa bakınırken, ikinci şoförün acemi ve deposunun fazla boş olduğunu, tampon bölgede benzinlerinin bitip yolda kalacaklarını, suriye tarafında yarım saat onları bekleyeceğimizi bilmiyoruz.
tampon bölgede tarihi yıkıntılar arasında kıvrılan uyduruk asfaltta ilerliyoruz. çişi gelen veya cebine eski eser parçası atmak isteyen bölgeye yabancı avanak turistler mayına basıp aya gitmesin diye bankete dikenli tel çekilmiş. mayınları görmüyoruz fakat çevremizi kapladıklarını, batı ülkelerinde üretilmiş olduklarını, paralarının hepimizin cebinden çıktığını biliyoruz. bu sırada içimden, mayın üretip kaliforniya ile nevada arasına, ingiltere-galler arasına, hollanda-belçika arasına, italya-avusturya arasına filan döşemek geçiyor. küfür ediyorum…. dışımdan.
tampon bölgenin sonu: suriye girişi, türkiye çıkışı kadar gösterişli değil. şoförümüz, benzinden başka şeker, zeytin, peynir, baharat, rakı, şarap, tütün gibi temel gıda maddelerinin türkiye’den çok daha ucuz olduğunu anlatıyor. gördüğümüzle duyduğumuz arasında ince ve sağlam bir bağ var.
yolda kalan ikinci araba da bize yetişti, vergisiz satış mağazasından suriye rakısı, viski, rom vs. ikmali yaptık, tekrar yoldayız. alfabe çift oldu. levhaların alt satırına göre biz sağdan düz gideceğiz. yakında biryerlerde ipek yolu uzanıyor. halep’e varmadan bir molamız var.
mola verdiğimiz tesiste teknoloji hakettiği komik duruma düşmüş. gülmekten başka çare yok. suriyeli kafası daha baştan hoşuma gidiyor; derme çatma işleri, derbederliği ve perişanlığı severim – belki kendim öyle olduğum için.
mola verdiğimiz yerin arka tarafında nihayet asıl yolu buluyoruz: ipek yolu’nun roma döneminde inşa edilmiş bir bölümü. kervanların yüzlerce yıllık izleri, daha yaşlı taşların üzerinde hâlâ duruyor. onlara basarak yürüyoruz. solda gördüğünüz kâse benim hatuna ait. daha solda, ipek yolu’nun banketinde yürüyen de bizim antakyalı şoför. sağdaki resim malın sağlamlığına dair. yol dediğin böyle olur be! ne yazık ki iki arabalık kervanımız buradan devam edemeyecek.
suriye insanı benden hoşlandı, ben de onları sevdim. patron döşeğine buyur etti, yanyana tüttürdük. baba şu an nerededir, hatta hayatta mıdır acaba? öyle bile olsa, yerinden yurdundan mahrum edildiğine eminim. halep’ten önceki son fotoğraf. orada gülümsemişim ama şimdi çok üzgünüm.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane