Hepiniz Robinson Crusoe’yı biliyor, peki Alexander Selkirk’ü…
Bir ayakkabı tamircisinin oğlu olarak 1676’da doğan kavgacı bir çocuktu. Pek sevimsiz karekteri, onu denizlere sürüklemişti.
Bir korsan gemisinde yelkencilik yapmaya başlayan İskoç, çenesini tutamayınca olaylar gelişmişti. Pasifik’te cirit atan korsan gemilerinin birbirlerine dalaşması normaldi de mürettebattan birinin güvertesinde bulunduğu tekneye kötü deyip su ve yiyecek ikmali yaptıkları adada kalmak istemesi…
Kaptan Stradling olaya müdahil oluyor, Selrirk’ü adada bırakıyordu. Yine de yüce gönüllü davranıyor, ona tüfek, barut, bıçak filan veriyordu.
Gerçek Robinson Crusoe’nun öyküsü böylece başlıyordu. Sahildeki ufak bir mağarada yaşayan denizci, keçilerin etinden sütünden besleniyor, adanın iç kesimlerindeki garip meyvelerle tanışıyordu. Tevatüre göre farelerden çektiğinden vahşi kedilere yakın yaşıyordu.
Adaya yanaşan İspanyol gemilerinden saklanmış, 2 Şubat 1709’da Duke isimli bir tarafından kurtarılmıştı.
Dört yıllık macerasını Richard Steel adındaki bir gazeteciye anlatan Selkirk, karada fazla dayanamamış, yeniden denizlere açılmıştı. Söylemeye gerek yok, 1721’de denizde can vermişti.
Kaderin cilvesi, bugün Selkirk’ün yaşadığı toprak parçası Robinson Crusoe Adası olarak biliniyor. Selkirk Adası var mı deseniz, evet var fakat gerçek Robinson Crusoe oraya aslında hiç gitmemiş. Edebiyatın gücü mü dediniz….
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane