Skip to content

Sisi Aralamak

tevfik-fikret-evi

Ferhan Şensoy Gündeste’sinde yazar; Galatasaray Lisesi’ne Çiçek Pasajı’ndan dönerken, hafif başı da dönerken insanın, ters ters bakar insana Tevfik Fikret. Bir liseyi lise, bir edebiyatı edebiyat, insanı da insan yapan o şair. Devrim kelimesinin pek sık ağza alınmadığı zamanlardan bir şairdi Fikret, Prometheus’la gizli bir anlaşması yoktu; elini yakan bir ateş vardı ondan devraldığı, o kadar. Ömrü, bir Prometheus bekleyerek geçti denemez, o şimdiki nesle farklı gelebilecek bıyıklarında bir hikâye taşırdı, şiirin Prometheus’uydu.

Onu hep oğlu Haluk’la andılar, o hayatı hep oğlu Haluk’la andı. Servet-i Fünun dendiğinde akla gelen adı, 1900’lerde yanan meşalelerden biri gibi saygıyla durur hala Mekteb-i Sultani’nin oralarda. “Kızlarını okutmayan millet, oğullarını manevi öksüzlüğe mahkum etmiş demektir; hüsranına ağlasın” cümlesiyle bugün bile ‘kadının yeri’ni hâlâ erkeklerin tartıştığı ülkede bir mihenk taşı gibi durmaktadır.

Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şair olarak haykırmıştı; kim bilir belki de bu topraklara sinmiş kokunun farkındaydı. Biat edenlerden hiç olmamış, Haluk’un ardından döktüğü gözyaşlarının içinde, bir sisin ardında yaşamış durmuştu. Kimi zaman o perdeyi aralayıp padişah ve İttihat ve Terakki’yi ağır bir şekilde eleştirmişti.

24 Aralık 1867’de dünyaya merhaba diyen büyük ustanın, ölümünün üstünden 46 sene geçmişken, doğumunun 94. yıldönümünde son arzusu ancak yerine getirilmiş, mezarı devlet töreniyle Aşiyan’a taşınabilmişti. Hem geç olmuştu, hem de güç.

“Sarmış yine âfâkını bir dûd-ı munannid,

Bir zulmet-i beyzâ ki peyâpey mütezâyid.”

Bugün de nefes almak ziyadesiyle güç!