Tam 391 yıl önce doğmuştu Jean de la Fontaine. Masalları, fabllarıyla milyonlarca çocuğun dünyasına girmişti. Oysa hiç sevmezdi çocukları…
Küçücüktük, masallar dinliyorduk. Hayvanlar bize dersler veriyordu. Biraz büyüdük, okuma yazmayı söktük. Bu sefer kendimiz keşfediyorduk o hayvanların öykülerini. Adını ilk defa o zaman duymuştuk. Ben şanslıydım zira La Fontaine’in çeşme manasına geldiğini daha ilkokulda öğrenmiştim babaannemden. Biraz daha serpildiğimizde de Orhan Veli ile tanıştık, o zaman öğrenmiştik o çevirilerin kime ait olduğunu…
Bir dala konmuştu karga cenapları;
Ağzında bir parça peynir vardı.
Sayın tilki kokuyu almış olmalı,
Ona nağme yapmaya başladı:
“-Ooo! Karga cenapları, merhaba!
Ne kadar güzelsiniz, ne kadar şirinsiniz!
Gözüm kör olsun yalanım varsa.
Tüyleriniz gibiyse sesiniz,
Sultanı sayılırsınız bütün bu ormanın.”
Keyfinden aklı başından gitti bay karganın.
Göstermek için güzel sesini
Açınca ağzını, düşürdü nevalesini.
Tilki kapıp ona dedi ki: “Efendiciğim,
Size güzel bir ders vereceğim:
Her dalkavuk bir alığın sırtından geçinir,
Bu derse de fazla olmasa gerek bir peynir.”
Karga şaşkın, mahcup, biraz da geç ama,
Yemin etti gayrı faka basmayacağına.
Son söz yine şiir olsun. Jean Baba’ya Can Baba can versin.
Geldiği gibi gitti Jean
Geliri giderden noksan
Bakmazdı paraya pula
Hesapsız adamdı ama
Gavur etmezdi vaktini
Pek bilirdi kıymetini
Dalga geçer çoğu zaman
Ya da uyurdu durmadan.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane