23 Mart Cumartesi sabahı L’Equipe, Strade Bianche galibi ve Tirreno-Adriatico’dan iki etapla dönen Julian Alaphilippe’i Milano-San Remo için favori gösterdiğinde ilk tepkim, bunun Fransız usulü bir “adam kayırma” olduğunu düşünmekti. Fransız medyasının böyle bir niyeti var mıydı, hiçbir zaman bilemeyeceğiz ama şurası kesin ki Alaphilippe bundan böyle çıkacağı her yarışın favorisi.
Poggio yokuşuyla, inişiyle, sprint finişiyle her sene ayrı bir hikayenin yazıldığı yarışta geçen sene Poggio’da yaptığı atakla kazanmıştı ilk Milano-San Remo galibiyetini Vincenzo Nibali. Bu sene ise toplu sprint finişinde gülen taraf Deceuninck-QuickStep bisikletçisi Alaphilippe oldu ve ilk anıtsal yarış galibiyetini elde etti.
Güneşli bir Milano sabahı başlayan 291 kilometrelik yarış, kalabalık bir kaçış grubuyla açılsa da son 25 kilometreye girdiğimizde elimizin altında yalnızca her an bir atak yapılacağını sezdiren bir peloton kalmıştı. Direct Énergie’nin İtalyan bisikletçisi Niccolò Bonifazio’nun inişte yaptığı atakla birlikte hareketlenmeler de başlıyordu. Greg Van Avermaet için çalışan CCC’nin pelotonun önüne geçmesiyle son 10 kilometreye girdiğimizde Bonifazio da pelotona çekildi.
Capo Berta’daki duman ile birlikte pelotonu ele geçiren Deceuninck-QuickStep’in etkisiyle bambaşka bir yarış izlemeye başladık. Bünyesinde Van Aert, Sagan, Trentin, Kwiatkowski, Alaphilippe, Clarke, Nibali, Naesen gibi isimleri barındıran elit bir grubun en önde kalmasıyla birlikte kedi fare oyunu da başlamış oldu. Gözler son dünya şampiyonu Alejandro Valverde’nin üzerindeyken Alaphilippe’nin yaptığı atak, Fransız bisikletçiye bu sezonki yedinci zaferini ve kariyerinin ilk anıtsal yarış galibiyetini kazandırdı.
AG2R La Mondiale’in Belçikalı bisikletçisi Oliver Naesen, kariyerinin en iyi anıtsal yarış derecesine (ikincilik) imza atarken Team Sky’ın eski dünya şampiyonu Kwiatkowski, 2017’de kazanmış olduğu yarışta bu kez podyuma üçüncü olarak çıktı. Milano-San Remo ile birlikte anıtsal yarış sezonu da açılmış oldu.
Yarış öncesi konuşulan istatistiklerden bir tanesi de, yarıştan yaklaşık bir hafta önce koşulan iki haftalık tur Paris-Nice’te ve Tirreno-Adriatico’da yarışan sporcuların Milano-San Remo’da aldıkları sonuçlardı. Bu sene yarışın galibi Tirreno-Adriatico’dan çıkarken, podyumdaki diğer iki isimse Paris-Nice’ten gelmişlerdi. Buna ek olarak Kwiatkowski’nin Paris-Nice’te genel klasmanı üçüncü bitirdiğini ve puan mayosunu sırtına geçirdiğini hatırlatmakta yarar var.
Son olarak, “Strade Bianche’den beri yeni bir şeyler oldu mu peki?” diye sorulabilir. Yılın Fransa’daki ilk haftalık turuna Team Sky damgasını vururken İtalya’da ise 2016’da trajik biçimde Giro genel klasmanını kaybeden Jumbo-Visma (o zamanki adıyla LottoNL-Jumbo), bu sefer Primož Roglič’in zamana karşı performansıyla –bir saniyelik farkla– genel klasmanda birinciliği göğüsledi.
Koşulan iki haftalık turla ilgili bahsetmek istediğim bir diğer takım da Astana. Klasikler öncesi sezona ambargo koyan ekip, her iki haftalık turdan da ikişer etap galibiyeti almayı başardı. Bu galibiyetlerden Ion Izagirre’nin kazandığı Paris-Nice 8. etap galibiyetiyle, Jakob Fuglsang’ın Tirreno-Adriatico 5. etap galibiyeti arasında yaklaşık üç dakika vardı. Önceki senelerin aksine aynı yüzleri ve aynı takımları tekrar tekrar andığımız bir sezona başladık. Önümüzdeki anıtsal yarışların bu denklemi bozmamaları içinse hiçbir sebep yok.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane