Philadelphia kilisesi cemaatine: Yaz! Mukaddes olan, gerçek olan, Davud’un anahtarı elinde olan. Açtığı kapı kapanmayan, kapattığı kapı açılmayan…
Apokalypsis 3:7
Denver, Detroit, Memphis maceralarının ardından Iverson yine Philadelphia’ya gelmişti. Korkunç bir sezonun yegane tesellisi olacaktı. Salona ilk girdiği an, yer yerinden oynadı. Anonslar duyulmuyor, çığlıklar yankılanıyordu. İnsanoğlunun Ay’a ilk kez ayak basması veya Mehdi’nin Kudüs’e girmesi gibi bir vakaydı bu: Iverson yeniden Philadelphia’da! Sahanın ortasına gelip yere eğildi, parkeyi öptü. Sahte bir jestle taraftarı selamlamadığını biliyorduk. Birkaç sene önce, Nuggets formasıyla Spectrum’a Wells Fargo Center’a geldiğinde de aynı sahneye şahit olmuştuk.
Philadelphia adeta kendi kaidesini dolduramayan bir şehir. Kolonyal dönemin merkezlerinden biri olmasına rağmen zamanla ekonomik ve siyasî statüsünü kaybetti. Kendi tarihinin gölgesinde yaşıyor. Spor tarihi de siyasî ve malî tablolardan farklı değil. Philadelphia’da dört büyük ligin takımı olmasına rağmen 1983’ten beri şehrin en büyük spor başarısı, Rocky Balboa’nın round başına 178 yumruk yiyerek mucizevî şekilde kazandığı boks maçları olmuştu.1
Iverson Philadelphia’ya böyle bir zamanda geldi ve Jordan’dan beri basketbol kültürünü en çok etkileyen oyuncuya dönüştü. Yalnızca doğaüstü yetenekleriyle (hız, çeviklik, denge, top hakimiyeti…) değil, önüne çıkan her engeli parçalayan, dünyayı kaosa sürükleyen azmiyle de Philly’nin kahramanı oldu. Avrupaî tribünlere sahip olan Sixers ve yalnızca gardırobuyla bile David Stern’ün kabuslarına giren Iverson, birbirlerine eşsiz bir çekim kuvvetiyle bağlanmış iki yıldıza benziyordu. Allen Iverson kariyerini şampiyon olamadan tamamladı. Fakat NBA’de, yani tüm ekonomik stratejisini yıldızlar üstüne kurmasına rağmen herkesi aynı tornadan çıkmış oyuncaklara çeviren bir ligde, eşsiz bir karakter yaratmayı başardı. Allen Iverson’ın manevî mirası asla unutulmayacak. Artık Philadelphia için Rocky Balboa’dan bile daha önemli.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane