François Truffaut, Les quatre cents coups (1959)
Daha önce söylenmemiş bir sözle çıkagelmenizi imkansız kılan bir film 400 Darbe. Bu sebeple, bir yazıya konu etmeden önce en fazla düşünmeniz gerekeni belki de. Hakkındaki sayısız okumadan sonra, körü körüne bu müsrifliğe bir katkıda bulunmak istemezdim. Fakat ilkleri ele alan tüm diziler gibi, bunun da ilk sayfasında bu olmalı.
Madem öyle, ufak bir yardım alalım. Jean-Luc Godard bir Cahiers du cinéma alt ürünü olarak doğmuş Yeni Dalga’nın bu ilk şaheserini şöyle selamlıyordu:
“Truffaut bu filmle çağdaş sinemaya ve çocukluğumuzun sınıflarına giriş yaptı. Bernanos’un küçük düşürülmüş çocukları. Vitrac’ın iktidarı ele geçiren çocukları. Melville ve Cocteau’nun dehşet çocukları. Vigo’nun, Rossellini’nin çocukları… Bunlara yakın zamanda “Truffaut’nun çocukları” da eklenecek, film gösterime girdiği gibi bu söyleyiş yaygınlaşacak. İnsanlar Bengal Süvarileri, oyunbozanlar, mafya babaları, acemi şoförler yahut sinema düşkünleri derkenki gibi, tek nefeste söyleyecekler: Truffaut’nun çocukları. Les Mistons’un yönetmeni 400 Darbe’de kamerasını ihtiyar Hawks gibiler yerine yine çocukların arasında dolaştırmayı yeğliyor.”1
Onun çocukları, hepsinden önce de beş film boyunca kamerasını çevireceği ve açıkça kendi çocukluğunun temsili olan Antoine Doinel, sahiden de tüm bu çocuklarla bir bağ taşır. Cahiers grubunun eleştiriden yönetmenliğe geçişini ilan eden ilk üyesi Truffaut’nun çocuklarının bir dolu referansla birlikte gelmesi çok şaşırtıcı değildir. Belki ilk seferde değil ama dönüp yeniden izlediğinizde Antoine, Almanya, Yıl Sıfır’da (Roberto Rossellini, Germania anno zero, 1948) gözlerinin önündeki vahşetin içinde büyüttüğü kedere dayanamayıp intihar eden Edmund’un bir şekilde Fransa’ya firar etmiş kayıp kardeşi gibi görünür. Onun şahitlik ettiği Fransa manzarası, anlatıya eşlik eden ve zaman-mekan açısından çarpıcı bir etnografi içeren doğal Paris sesleriyle birlikte düşünüldüğünde daha az katlanılmaz değildir. 1968 çok uzak sayılmaz, ama henüz kendisini hissettirmeye başladığı da söylenemez. Bir yetimin onu çevreleyen vasatlığın prangalarına bu neredeyse tepkisel başkaldırısı, retrospektifte bu yüzden daha değerlidir. Genç insanları ve öğrencileri içeren her devrimci hareket için geçerli olan şey, başlangıçta sadece hakim işleyişten sıyrılmak için koşan ve nereye koştuğunun kararını yolun ilerisine bırakan birisi/birileri vardır.
Bugün 54 yaşında olan (ama 154 yaşında göstermesine yol açacak kadar eskitilmiş) kapanış sekansının yenilikçiliğinden bahsedebilirsiniz, donan çerçeveye vurulmuş ilk kişi olmayacaksınız.2 Fakat en geleneksel anlatıyı seçip, radikal stil değişiklikleriyle topyekün yeni ve özgün bir mizansene kavuşturmayı şiar edinen Yeni Dalga üyelerinden bir farkı vardır Truffaut’nun ve henüz ilk filminde bunu açık edecektir. Sinemaya ilk adımı diğerlerinin aksine hayli ağırbaşlı olmuştur. Nitekim aceleci bir klişe kovuculuğa/yıkıcılığa yeltenen Serseri Aşıklar (Jean-Luc Godard, À bout de souffle, 1960) gibi dönüştürücü olamamıştır, ama bu yeni Fransız sineması için kalıcı arketipler yaratmıştır. Onu evlat edinerek çocuk hapishanesinden kurtaran André Bazin’in anısını en çok da bu yönden onurlandırmayı becermiştir. Bir Truffaut yazısıyla açılan politique des auteurs tartışmalarında, bunun ‘yaratıcı konu = eser’ denkleminde konuyu hiçe sayıp, yaratıcıyı kanonlaştıran tutumunun ‘bir estetik kişilik kültü’ oluşturma tehlikesi taşıdığını söyleyerek onları uyaran Bazin’in anısını…
400 Darbe en iyi Truffaut filmi değil. Serge Daney’nin bahsettiği iki Truffaut’dan ‘Truffaut-Hyde’ daha suretini göstermemiştir bile mesela.3 Bir ilk filmin, yönetmenin külliyatında böyle saygın bir yer taşıdığına nadiren rastlanacağı doğrudur. Ama bu filmin büyüsü burada değildir, bir ‘ilk film’ olmasıyla da esasen en ufak bir ilgisi yoktur. Bu filme bakarak kendinizi tanırsınız. Yerinizi saptamanıza yarar. Düzenli aralıklarla izlerseniz, geçen zamanda nereye savrulduğunuzu görebilirsiniz. Size bunu yapabilecek başka bir seyirlik var mıdır, emin değilim.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane