Bir büyük şampiyona daha kapıda bitiverdi. Yolunu gözlemiyor da değildik hani. Martin Amis de oyunun büyüsüne çocuk yaşta yenik düşenlerden. Oğlu Jacob’ın da bu güzellikten heyecan duyacak kadar ayrıcalıklı olması onu belli ki sevindiriyor. Ancak oyunun etrafında dönen ve kulaklarınızı bir yere kadar kapayabildiğiniz bir sürü muhabbet de var. Londra’da yaşamaktan mutlu gibi görünmeye çalışan insanların arasında yazdığı, meydan okuyan bir toplum eleştirisini de barındıran son romanının aldığı tepkiler yetmezmiş gibi bir de Avrupa Futbol Şampiyonası mı başlıyor?
Daha Aralık 1981’de, London Review of Books için yazdığı “The Soccer Tribe” incelemesinde bile duruma uyanmış Amis.
“Entelektüel futbolsever güruhunun etrafı sarılmış durumda. Bir yandan entelektüeller, diğer yandan tutkumuzu yapmacık, sözde proleter ve hatta hafif eşcinsel bulan –bizim gibi– futbolseverler tarafından kuşatıldık. Bu duruma alıştık, kendi köşemize çekildik – nasıl da iki büklüm olup saklanmak zorundaydık. Hala okumaya devam ediyorsanız, öyle tahmin ediyorum ki siz de bizden birisiniz, toplum tarafından kabul görmenin ve yüce oyunla ilgili açık fikirli tartışmaların özlemini çekenlerden.”
Christopher Hitchens yazdığı hatıratta, bekleneceği üzere, bir bölümü uzun dönem kankası Amis’e ayırıyor.
“Ondan –ve sonraları oğlumdan ve vaftiz oğlum Jacob’dan– çevremde böyle insanların var olduğunu kabul etmeyi öğrendim. Belirli spor müsabakalarının sonuçlarının, duygusal açıdan önem arz ettiği adamlar. Bu işin özü hiçbir zaman geçebileceğimi düşünmediğim bir erkeklik testi, lezbiyenliği büyülü bulan birtakım heteroseksüel erkekler gibi.”
Sevgili Christopher, ne de güzel anlamamışsın.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane