Bundesliga’da ikinci yarı Wolfsburg’un etkileyici galibiyetiyle başladı. Almanya’da futbol tatilden dönerken ilk haftadan akılda kalanları, birkaç rakamla anlatmaya çalıştım.
4 – Almanya’da her iki yarının da ilk maçını son şampiyon Cuma günü oynuyor. Bu maçlar da devlet kanalından canlı yayınlanıyor. Bu da uzun aralardan sonra, yoksunluk halinde olan futbol bağımlılarına bir güzellik oluyor. Başka bir etkisi daha var, bu maçlar paralı kanalda yayınlandığında izleyecek insan sayısının iki – üç katı ilgi çekiyor. Pazartesi günü işte, okulda, yolda sokakta bu maçlar konuşuluyor.
Wolfsburg geçtiğimiz Cuma, Bayern’e 4 gol attığında da muhtemelen Almanya nüfusunun yarısından fazlası bu maçı izledi. Son senelerin tartışmasız en iyisi olan, bu kadar iyi olmasının ligin seyir zevkini mahvettiği bile söylenen takımı sahadan silindi, Bayern daha önce de yenilmişti ama sahada hiç bu kadar ezilmemişti. Wolfsburg haftalar süren tatil sonrası, maçı izleyenlere futbolu en güzel haliyle hatırlattı. Temposu, golleri, oyuncuların yetenekleriyle klasik söylemle Almanya’yı futbola doyurdu.
Hücumcu bekler ve önlerinde onlar kadar mücadeleyi seven Caligiuri ve Kevin de Bruyne, Bas Dost’un performansı, güçlü orta saha, sağlam defans ve sonrasında Bayern’e ilk 17 maçta yediği kadar atılan 4 gol.1 Bu galibiyet futbolcuların performansının ötesinde Dieter Hecking’in futbol zekasının ürünü oldu. Hecking çaktırmadan bir şeyi netleştiriyor, değişen futbolda sadece sahte 9 yok, sahte 2, 3, 5, 8… herkesin oyunun iki tarafında da klasik pozisyonlarından farklı görevleri var. Wolfsburg şimdi de Schürrle’yi Almanya’ya geri getirdi. Zaten güçlülerdi, daha da sağlam olacaklar. İyi futbolculuğunun yanında tam da Hecking’in takımında oynayabilecek, koşan, mücadeleci, hocasını dinleyen, futbol zekası yüksek bir futbolcu. Kulübün arkasında Volkswagen gibi bir dev var, para sorunları da yok. Yetenekli gençleri de yavaştan takıma ısındırıyorlar. Tek zayıf noktaları istikrarsız Luiz Gustavo. O kötü günündeyse veya oynamıyorsa onun yaptıklarını yapabilecek bir futbolcuları yok.
Bu 4 gollük yenilgiyi Bayern’de yıkımın başlangıcı olarak görmek isteyenler olabilir ama onun için biraz daha beklemek gerekiyor. Sonucun asıl gösterdiği, Dortmund’un çöküşü sonrası ligin yeni Dortmund’unun Wolfsburg olduğu.
18 – Borussia Dortmund ligin dibine oturdu. Son yılların havalı çocukları, Klopp yönetiminde hiç yaşamadıkları bir şeyi yaşıyorlar. Haftalar öncesinden zaten başlamıştı ama şimdi daha da yoğun bir şekilde, istatistik uzmanlarından psikologlara, filozoflardan eski futbolculara veya hocalara kadar herkes onlar için bir yorum yapacak. Bütün diğer özellikleri bir yana, Dortmund ligin en çok transfer harcaması yapan, değeri en yüksek olan 2-3 takımından birisi. Ayrıca borsaya açılmış, yatırımcıları olan bir takım. Buna tam zıt bir şekilde de gelenekçilik, sonuna kadar bağlılık üzerine kurulmuş bir taraftar – kulüp ilişkisi var. Bu iki zıt özelliği Dortmund’u şu anda bir yol ayrımına getirdi. Bundan sonra alacakları iki karardan birisi Dortmund’un ileride nasıl bir kulüp olacağını da gösterecek.
Dortmund’un küme düşmesi çok zor, sahip oldukları kadro, teknik direktör ve taraftar kitlesi bunu engelleyecektir. Ama imkansız değil. Normal şartlarda bu tip kötü gidişatta ilk başvurulan çıkış teknik direktör değişikliği olurdu. Dortmund’un ise bu güne kadar en büyük kozu hep Klopp oldu. Fakat bu aynı zamanda en büyük dezavantajları haline geldi. Belki de tüm dünyadaki algı Dortmund eşittir Klopp şeklinde. Kulübün onsuz yapamayacağı düşünülüyor. Taraftarları Klopp’u gönderme düşüncesini akıllarından bile geçirmek istemiyor. Kısaca Dortmund iliklerine kadar Jürgen Klopp olmuş durumda. Borsaya açılan, büyük paralar harcayan ve dünyanın sayılı kulüplerinden biri olmak isteyen bir takım böyle bir romantizm içindeyse, yeni modern futbol dünyasında tutunması çok zor. Klopp’la devam edebilirler ama o zaman onun değişmesi lazım. Her maç sonu röportajında iyi mücadele ettiklerini ama şanssız olduklarını söylüyor, sakatlıklardan yakınıyor. Bir nevi kaderci bir bakış açısına bürünüyor. Bayern gibi topla oynamayı seven büyük takımlar karşısında parlattığı prese dayalı sisteminin, Bundesliga’nın diğer 16 takımı tarafından çözüldüğünün, artık işlemediğinin, ayrıca Şampiyonlar Ligi’nde kura şanslarının da yanlarında olduğunun farkında değil gibi. Kulübün yol ayrımındaki birinci seçeneği Klopp’u göndermek. Şu anda bunu kimse düşünmek istemiyor.
İkinci seçenekleri de dünya futbolunun diktesine meydan okumak. İsmi belki de kulübün önüne geçen Klopp’la devam etmek. Jürgen Klopp futbolu iyi biliyor, oyuncularıyla ilişkisi ileri düzeyde, genç oyuncuları elit seviyeye çıkaracak çok iyi bir eğitmen kapasitesine sahip. Eğer tüm kulüp arkasında durursa ve Dortmund eşittir Klopp yapısı devam ederse, yapması gereken eskiden çok iyi kullandığı analiz yeteneğini artık köklü bir taktik değişiklik için kullanması. Eğer bunu yapabilirse, yeni Dortmund’un modern futbola karşı zaferini Klopp’la izlemek büyük bir zevk olacak.
6 – Klaas-Jan Huntelaar, Bundesliga’nın ve (bence) dünyanın en iyi forvet oyuncularından birisi. Topa vuruşunu, koşularını, mücadele şevkini bile izlemek bir keyif. Dört dörtlük bir golcü. Şansızlığı, belki de değişen futbolun onun tipinde forvetlere ihtiyacının giderek azalması. Fakat kesin olan, Schalke’nin ona hep ihtiyacı olduğu ve onunla daha iyi oynadığı.
Huntelaar son 3-4 yıldır sezona fırtına gibi başlıyor. Goller atıyor, asist yapıyor, pres yapıyor, defansa yardım ediyor… Belli ki yazları iyi çalışıyor. Sonrasında, Aralık – Ocak ayı gibi bir sakatlık yaşıyor, uzun bir süre oynayamıyor, bu arada Schalke’de de sorunlar başlıyor. Aslında Schalke ve sakatlık sorunu diğer futbolcularla da var ama (bana) periyodik bir düzende sakatlanan futbolcuları Huntelaar gibi geliyor. Bu sezon Ocak ayı biterken Huntelaar hala sahadaydı. Bu sefer sakat değildi. Onun yerine başka bir şey oldu. Rakip takım oyuncusuna, defanstan top çıkarırken ve gerçekten hiç gerek yokken, arkadan çift daldı. Direkt kırmızı kart gördü ve oyun dışında kaldı. Buraya kadar büyük bir sorun yok. Fakat ertesi gün alınan karara göre Huntelaar’ya 6 maç ceza verildi. Hareketi izlediğinizde bu faulun birçok ligde yine kırmızıyla cezalandırıldığını görürsünüz fakat 6 maç ceza verildiği belki de hiç olmamıştır.
Aslında bu cezanın arkasında yatan neden basit. Bir örnek oluşturmak, karşı takımdaki futbolcuyu sakatlayabilecek bu tip hareketleri yapabilecek futbolcuların gözünü korkutmak. Bundesliga’nın son senelerde sertliğe karşı bir mücadelesi var, oyuncuları sakatlıktan korumak istiyorlar. Ama giderek garipleşen bir futbol ortaya çıkıyor, böyle giderse ilerleyen dönemlerde futbolcuların sıfır temasla maçı bitirdiği zamanları görebiliriz. Bazı maçlarda sertliğe sıfır tolerans fikri o kadar abartılıyor ki, rakip iki taraftar grubunun her faul kararına birlikte isyan ettiklerini görmek mümkün oluyor.
9 – Tasmania Berlin Bundesliga tarihinin en kötü takımlarından birisi olarak kabul edilir. Birçok negatif rekora sahiptirler. Bunlardan birisi de ligin ilk 18 haftasında 8 golle, en az gol atan takım olmaları. Bu alanda onların tahtını sallasa da yıkamayan bir takım oldu. Bundesliga’nın kurulduğu günden beri var olan, en çok maça çıkmış takımı, dinozoru, 18 haftada sadece 9 gol atabilen Hamburg. Gol sorunları yüzünden, ellerinde ligin başka bir takımında onlarca gol atabilecek Lassoga olmasına rağmen, ikinci yarıya Ivica Olic’i transfer ederek başladılar ama o da yetmedi ve Köln maçında da gol atamadılar.
Bu rakam ve rekor biraz zorlama gibi gözükse de2 bir gerçeği gösteriyor. Hamburg çok kötü durumda. Kimse net bir şekilde ne kalır ne düşer diyebiliyor ama Hamburg geçen sene kıl payı kurtardığı birinci lig hakkını bu sene kaybedebilir. Ligin şu andaki puan durumunu ters çevirirseniz, alttakiler ilk üçte olsa kimse çok da garipsemez. Bu sezon düşme hattındaki takımlar çok güçlü. Tecrübesiz, dar kadrolu takımlar oraya çekilmedikçe, işleri çok zor. Bütün bunların üstüne, Hamburg pahalı/değeri yüksek bir takım ama her yerinden su alıyor. Bir deliği kapatsalar başka bir yerden su fışkırıyor. Takımın içi dedikodu kazanı, sürekli yerel basında bir haber çıkıyor. Onun dışında ekonomik sorunları var. Gelecek sezon için almaları gereken Bundesliga lisansına bile zar zor para yetiştirdiler. Kadroları hala güçlü ama sorun saha içinde değil başka yerlerde gibi gözüküyor. Hamburg’un 2. lige gitmesi günümüzde çok da önemli görülmese de, tarihi açıdan Bundesliga’da bir devrim demek. Başı dertte olan dinozor sadece Hamburg değil. Ligin sırasıyla diğer en eski iki takımı, son hafta biraz yükselse de Bremen ve oralara demir atmış gibi görünen Stuttgart da düşme potasında. Bu ikisi dışında en altta da Dortmund var. Normalde ligin üst sırasında birbiriyle kapışması gereken bu takımlar şimdi büyük bir risk altındalar ve bunların en zor durumda olanı Hamburg gibi gözüküyor.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane