Kemal Sunal öldü bugün. 10 yaşında mıyım neyim, öğlen haberlerini seyrediyorum. Öğlen olmayabilir, kahvaltı sonrası falan da olabilir, zaman önemli değil zaten. Kemal Sunal öldü diye bir altyazı var. Sadece bakabiliyorum. Anneme sesleneceğim, sesim çıkmıyor. Gördüğüm uçak fotoğrafına karşı anlamsız bir bakakalma içerisindeyim. Oturduğum yer beni aşağıya çekiyor…
Çeşitli abur cubur alıp Cumartesi ya da Pazar akşamlarını beklemek demek benim için Kemal Sunal o zamanlar. Annem sevmiyor, sevmeme nedeni çok tuhaf. “Kendini acındıracak hallere sokuyor, çok zavallı roller oynuyor, üzülüyorum onun için” diyor, izlemiyor. Oynadığı aptal “şaban” rolünü yakıştırmıyor Kemal Sunal’a. Biz babamla çok eğleniyoruz yalnız. Babam herkesin bildiği espriyi film fark etmeksizin 20 saniye önceden “bak şimdi” diyerek belirginleştiriyor, kahkahalarla gülüyoruz.
Misafirliğe gittiğimizde eğlence benim. Harika Kemal Sunal taklidi yaptığımı söylüyorlar. Hatta her misafirlik, benim kapıda “eşoleşek ıhıhı” deyişimle kapanıyor. İnsanlar Şaban taklidimi çok seviyor, bense Kemal Sunal’ı çok seviyorum. Sabah kahvaltısından başlayıp gece sızana kadar Kemal Sunal seyredebiliyorum. Duygusal patlamalı filmlerini de, komikli filmlerini de, eleştirili filmlerini de… Hiç umrumda değil, “Şaban” kondisyonum acayip yüksek benim.
Kemal Sunal’ı biliyor olmak yeterli benim için o zamanlar. Şimdi “abi Al Paçino yaa…” deniyor ya, “Şaban” diyorum ben. Döndüre döndüre filmleri veriliyor, ben de neredeyse her akşam sufle veriyorum oyunculara.
Ya şaka maka ben Kemal Sunal’ın öldüğüne hala inanamıyorum. Barış Manço’nun ölüm haberini geceleyin almış, 2 gün uyuyamamıştım. Kemal Sunal’ın ölüm haberini aldığımdaysa uçaklardan nefret etmiştim. Uçak, uçak korkusu öldürmüştü benim çocukluğumun en büyük neşe kaynağını. “Anne, Kemal Sunal ölmüş” diyebildim o gün. Annem de mutfaktan “olmaz öyle şey” diyerek koşturmuştu içeri. Ben de öyle diyordum içimden işte, “olmaz öyle şey”. Hiç değilse beraber inanamamıştık. Kemal Sunal’ın öldüğüne tek başıma inanmamaya benim gücüm yetmezdi zaten. Yetmiyor da.
Şimdi bipliyorlar Yeşilçam’ın en güzel ağızlı adamını. 5-6 yaşlarında “Eşoleşek”i bir tanımlama olarak kullanan ben gayet normal bir insan olmuşken, şimdi izleyemiyorum ağız tadıyla Şaban’ları. 90’ların Kemal Sunal’la büyüyen çocukları herhangi bir ruhsal sorun yaşamazken, şimdinin çocuklarını Kemal Sunal’ın filmlerindeki argodan koruyor RTÜK denen saçmalık. “Köyden İndim Şehre”de Zeki Alasya Kemal Sunal’ı azarlarken “lan” dediğinde kesiyor kanallar artık. Bir daha ne zaman Zeki Alasya gibi bir adam, Kemal Sunal gibi bir adama “lan” diyebilecek lan RTÜK?
Veliahtıymış, yenisiymiş, bilmem nesiymiş. Eski filmleri döndükçe göğsümde bir titremeyle anıra anıra gülmeye razıyım Kemal Sunal filmlerine. Yeter ki Şahan’ı, Şafak Sezer’i falan aday göstermeyin tahtına. Alınıyorum.
Kemal Sunal en sevdiğiniz Yeşilçam aktörü değildir, sesimi çıkarmam. Kemal Sunal sizin için özel bir şeyler ifade etmiyorsa içinizde bir şeyler eksik demektir, kabul ederim. Yalnız Kemal Sunal’ı sevmiyorsanız ciddi sıkıntılarınız var demektir. Siz ne halt ediyorsanız edin de, ben çocuklarıma miras bırakayım, o bana yeter.
Çocukken sadece güldürüyordu, şimdiyse ne kadar büyük oyuncu olduğunun farkındayım. İzlerken ya gülüyorum, ya gözlerim doluyor, ya da ikisi birden oluyor… Bir oyuncudan ne isteyeyim ben başka?
Her filmde sorduğum şeyi bir de buradan sorayım: Ya sen nasıl ölürsün be Şaban?
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane