Ne zaman Olimpiyat yaklaşsa, tarihin unutulmaz kareleri sağı solu süslüyor. İşte spor tarihinin unutulmazlarından Jesse Owens’ın öyküsü, ırkçılığın kol gezdiği dünyada turnusol kağıdı vazifesi görüyor.
Aslında her şey 11 çocuklu Henry ve Emma Owens’ın Oakville’den Cleveland’a taşınmasıyla başlamıştı. 1.5 milyondan fazla siyahın başka bir yaşam rüyasıyla Kuzey’e gitmesine sahne olan Büyük Göç’te yer değiştiren bir ailenin yedinci çocuğu olan James Cleveland’ın bir gün okulda adını soran hocası bir efsanenin doğumunu sağlamıştı. Küçük çocuk güneyli aksanıyla J.C. demiş, öğretmeni Jesse anlamıştı.
Öğretmenlerinden Charles Riley’in teşvikiyle atletizme başlayan Jesse, bakkalda çıraklıktan kunduracılığa değişik işlerle uğraşıyordu. Daha lisedeyken 100 yarda (91 metre) dünya rekorunu egale eden çocuğun ayak sesleri duyuluyordu.
Ohio Eyalet Üniversitesi’nin medar-ı iftiharı katıldığı yarışlarda geçilmese de ten rengi onu adeta gölgede bırakıyordu. Başarılarına rağmen burs alamadığından geçimini sağlamak için çalışmak zorunda kalıyor, sadece siyahların yemek yiyebildiği veya kalabildiği yerlere gidiyordu.
25 Mayıs 1935’te tarih yazan Owens, 45 dakika içinde üç dünya rekoru kırmış, birini de egale etmişti. Almanya’da yükselen Nazi iktidarının kaçırılmaz propaganda fırsatı olarak gördüğü Berlin Yaz Oyunları’na gelindiğinde, Amerika’nın en büyük madalya ümidi oydu. Onun farkında olan Adidas’ın kurucusu Adi Dassler, Olimpiyat Köyü’nde ziyaret ettiği atleti kendi ayakkabısını giymesi konusunda ikna etmişti.
Yaz Oyunları’nın ilk gününde madalya kazanan Avrupalıları tribüne davet eden Hitler, Amerikalı siyahi atletlerden Cornelius Cooper Johnson’ın zaferinden sonra stadyumu terk etmişti. Führer kendisini tarafsız olması konusunda uyaran Uluslararası Olimpiyat Komitesi Başkanı Comte Baillet-Latour’a kulak verince, atletleri halkın önünde tebrik etmeyi bırakmıştı. Bu yüzden ikinci günde 100 metrede altına koşan Owens, program gereği Führer’in elini sıkamamıştı, rengi nedeniyle değil.
İkinci altınına uzun atlamada kavuşan siyahi atlet, Alman Luz Long ile kıyasıya bir mücadeleye girmişti. İlk iki hakkında faul yapan Owens’a geriden atlaması tavsiyesini veren ev sahibi ülkenin sporcusu, yarışmanın sonrasında rakibini ilk kutlayan olmuştu. İkinci Dünya Savaşı’nda İtalya cephesinde ölen Long hakkında “Bugüne kadar kazandığım tüm madalya ve kupaları eritseniz, o anda Long’a karşı hissettiğim 24 karat dostluğun kaplaması bile etmez” diyen sporcu, 200 ve 4×100 metrede de zafere uzanmıştı.
Berlin Olimpiyat Stadyumu’nu dolduran yüz bini aşkın insanın çılgınlarca alkışladığı Owens, ülkesinde de kahraman olmuştu. Otobiyografisinde Hitler’in ayağa kalkıp kendisine selam verdiğini söyleyen başarılı atlet, kendisini asıl küçümseyenin ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt olduğunu söylemişti. Seçim kampanyası nedeniyle tarihin bir Olimpiyat’ta dört altın madalya kazanan ilk sporcusunu Beyaz Saray’a çağıramayan Başkan, bir telgraf bile çektirecek vakti bulamamıştı.
Berlin’den tam 19 yıl sonra Eisenhower tarafından onurlandırılan büyük atlet, 1980’de vefat etmişti. Hasta yatağında bile Başkan Jimmy Carter’ı Moskova Olimpiyat Oyunları’nı boykot etmemesi için ikna etmeye çalışan Owens, 1984 Los Angeles’ta onun başarısını tekrarlayarak dört altın madalya kazanacak Carl Lewis’i de görememişti.
Yoksa Owens dendiğinde sizin de aklınıza Hitler mi düşüyordu…
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane