Skip to content

ters yön yukarı

dağılır manzara, gelecek yanar.

* İlk olarak RED dergisinin sitesi redaktif.com’da yayınlanmıştır.

“… Türkiye’de statükoyu koru! Niçin? İçine, dağılmadan önce bir at leşi konmuş çürük bir şeyi, o çürümüşlük derecesiyle korumaya da çalışabilirdiniz. Türkiye çürümeye devam ediyor, şimdiki ‘güç dengesi’ düzeni ve statükonun korunması sürüp gittikçe, çürümeye devam edecek; çürümüş her maddenin çevresine biraz hidrokarbon ve hoş kokulu bazı gazlar salması gibi, Türkiye de, kongrelere, protokollere, ültimatomlara karşın, kendi payına düşen diplomatik güçlükleri ve uluslararası kavgaları yaratmaya devam edecek. …”

— Karl Marx ve Friedrich Engels’in Kırım Savaşı ekseninde 1853-1856 yılları arasında yazdıkları yazılardan, Eleanor Marx Aveling ve Edward Aveling tarafından derlenerek 1897’de yayınlanan ‘The Eastern Question/Doğu Sorunu’ adlı yapıtın, Engels tarafından 22 Mart 1853’te kaleme alınan ‘Türkiye (parça)’ adlı ilk makalesinden alıntı. (İngilizce aslından çeviren: Yurdakul Fincancı – SOL Yayınları)

(üstteki resim: Polonyalı ressam Antoni Piotrowski’nin “Batak Katliamı” adlı tablosu)

 

— ters yön yukarı —

göz göre göre bir savaşa devrilen
her toplumsal sürecin sonu gibi
dâvâ ‘haklar’ meselesinde düğümlenir
dâvâ sınıflararasıdır ve bir klasik olarak
ortalığı yine din bulandırmaktadır
kafaları düşman edip tokuşturarak
kardeşliği dolandırmaktadır paracılar
safları ayrı ayrı bölüp karıştırarak

pabucumuz tamdır diye geldik oyuna
değerleri önyargıyla sıvadık
varsayımla çürüttük kavramları
irâdeyi kör inanca okuttuk
unutmaya razı gelen ders almadı
konuşmanın şehveti laf dinlemedi
asgarî düzeyi de böyle böyle kaybettik

te-ve’de bir kanalda anasının karnında
kurşunlanıp ölen bebek canlı yayında
sonrakinde taksitle pırlanta pazarlanıyor
al sana eşzaman! bu ne biçim kurgu?

şu gözü kanlıların pek cesur silahları
dürüst mayınları, mert bombaları var
resmî açıklama iki cümle üçkağıt:
    “bölücü örgüte büyük darbe!
    isyancı teröristler safdışı…”
resmî olmayan açıklama şöyle:
    “beyaz bayraklı dede tarandı,
    altı aylık bebek ağır yaralı…”

kapatıp çıktım emektar’dan meydana
eskiden suyu taksim ettikleri yerde
göz korkutup insan dağıtıyorlar
alışveriş şart, işine bakmayan hain
gündüz vakti arapça bir karanlık
çoktandır kadıköy’e göçmüş istanbul

belinde şişlik, elinde telsiz, aynası yok
bozuk ağzında çarpılmış bir babadil
anası yaşında çiçekçi kadına bağırıyor
zimmetine güveniyor çakan ışıklarda
kırmızı tehdit, mavi haraç
elbet kaldırıma parketmiş resmî araç
bir anlığına yunanca düşünüyorum
geçerken kapıkoluna tükürüyorum

nereye gidiyorum ben? tünel’e…
“kodesteki gazetecileri salın ulen!”
diye bağrışarak toplu yürüyeceğiz
haftasonu kalabalığı fırsat verirse
lağımlaranası’nda diyalektik çabası

galatasaray meydan’da kısa bir mola
iki toma arası beş-on cumartesi annesi
her bağdaşta bir resim, bir gönül yarası
kimi sevgili, kimi kardeş, kimi evlât
kiminin fâili meçhul, kiminin âkıbeti
az ötede iki çevik kuvvet otobüsü
yanında dikilmiş sıra sıra klonlar
miğfer kapatıp kalkan kuşanıyorlar
kamu düzenini bozan anma gazlanır

eşzamanı siktiret, aynı anda doğuda
ırklı ordumuz mezarlık bombalıyor
ölüleri iyice öldürecekler anlaşılan
polisi sorarsan, cenâze evi basıyor
kaçan ağıta ateş açıldı, tâziye kıskıvrak
yasadışı yas etkisiz hale getirildi

bizim devlet bokunu halka yedirir
sonra kıçını milletine yalatır
diyet diye sol kolunu kesmiştir
bizim devlet hiç olmadı, anladık

güvenlik, sağlık, bolluk, iktidar
ne kadar da genetik fırsatlar
sığınakta dijital bir özgürlük
buruk bir gülüşle çökünce köprü
dağılır manzara, gelecek yanar

üşüşmek, tıkınmak, sıvışmak
ne kadar da sinekçe bir kurtuluş
nerden baksan şüpheli bir varoluş
doğu sorunu’nda sınır boyunda
çürümüş bir at leşinde yaşamak

 

16.03.red.jnst

janset evcimen

 

nisan 2016, gümüşsuyu