Açılış & Fransa – Romanya
Turnuva başlamadan önceki iki hafta Avrupa’da uzun süren sağnak yağışlar vardı. Bu da bazı nehirlerin taşmasına sebep oldu. Paris de bundan etkilendi. Hatta Fransa Açık’ta karşılaşmalar bir gün tamamen iptal edildi.
Dünyanın en çok turist çeken, romantizmin başkenti olan şehirde hal böyle olunca, gördüğünde insanın birçok duygusunu harekete geçiren alttaki fotoğraf ortaya çıkmış. Yorum da çok güzel. Başka ne yapacaklardı ki?
I mean, what else would you do during a flood in Paris? pic.twitter.com/tuq1voPJyr
— Sara Yasin (@missyasin) 3 Haziran 2016
Paris özel bir yer. Uzatmaya gerek yok. Paris’teki spor seyircisi de diğer yerlerden farklı. İnsanı rezil de vezir de edecek uç noktalarda tepkileri var. Kariyerinin ilk yıllarında daha 18 yaşındaki Martina Hingis, 21-22 yaşındaki Serena Williams Paris seyircisinin kötü tarafına denk gelmişlerdi. Seyircinin züppeliğinden nasibini almış, kortu gözyaşlarıyla terk etmişlerdi. Aynı seyirci reddedilemeyecek kadar iyi olanın hakkını da verir. Serena’nın bugünlerdeki ilişkisi de bu yüzden çok iyi, sorabilseydik herhalde çok iyi anlatırdı. Ama cuma gecesi başka bir sporcu Parislinin iyi yüzünü gördü. Avrupa Kupası’nın favori takımı Fransa, beklentilerinin gerisinde kaldı. Yıldız adayı Pogba pek de bir şey gösteremedi. Açılışa damga vuran, yıllarca hatırlanacak isimse Payet oldu. Yaptığı asistin, attığı golün yeri ayrı ama oyundan çıkarken ismi statta yankılandığında gözyaşlarını tutamadı. Nasıl bir karakter olduğunu tam bilmiyorum, bir iki röportajından anladığım çok sesini yükseltmeyen, çekingen birisi. Belki de bu yüzden bu güne kadar nasıl bir futbolcu anlayamadık. Fakat o gözyaşlarıyla sahadan çıkışının bir futbol kahramanının doğuşunu simgelediğine eminim.
now we understand pic.twitter.com/70VHi32uZu — fikret özer (@zarkufil) 10 Haziran 2016
Açılış maçlarında futbol hiçbir zaman bizi kendimizden geçirmiyor. Bu maç da öyleydi. Fransalı futbolcular gereğinden fazla stres yapmışlardı. İlk dakikalarda da neredeyse bir kaza kurşununa gideceklerdi. Pogba’nın oyununda da bu stres çok net gözüküyordu. Basit oynamayı unuttu. Bu da Fransa’nın, Romanya’nın kalabalık ve diri orta sahasının arasında kaybolmasına neden oldu. Payet tartışmasız maçın adamı. Fakat orta saha üç kişiden oluştuğu için onun da omzunda savunma yükü vardı.1 Payet’in yer tutmaktan çok topu tutan adama baskı yapma isteği, özellikle solda olduğunda büyük açıklar verdirdi. Zaten bir tuhaf oynayan Evra her kontrada karşısında iki üç Romanyalı görünce iyice kevgire döndü. Naçizane fikrim, ortada Kante’ye destek lazım. Bu orta sahayla defansta çok zorluk çekecekler. Giroud ve Griezmann ikilisiyle başlayıp, savunmada orta sahayı eksik bırakmak akıllıca değil. En azından Coman sağa geçerse Payet hücumda her yere gitme derdinden kurtulur ve daha rahat oynar.
Romanya beklenenden çok daha düzenli, iyi bir takım çıktı. Fransa zor kazandı. İlk golleri de net faul. Fakat orada Tătăruşanu’nun hatası hakemden daha büyük. Romanyalı kaleciye Neuer’in Dünya Kupası finalindeki hareketini veya Oliver Kahn’ın yan toplara çıkışını izletmek gerekiyor. İyi bir kalecinin ceza sahasını forvetlere kabus haline getirmesi lazım. Giroud zaten öyle bir kaleci varken o topa vuramazdı.
İsviçre – Arnavutluk
Maç öncesi en büyük hikaye Xhaka kardeşlerin birbirine karşı oynayacak olmasıydı. Bunun benzerini Boateng kardeşlerde görmüştük. Orada, biraz da fazla zorlamalarla, çeşit çeşit hikayeler anlatılmıştı. Bu kardeşlerin durumu ise başka. Cem Pekdoğru’nun dün maç sonu yayında dediği gibi, içinde bulunduğumuz çağı daha iyi anlatan bir hikaye. Tercihler doğduğu yere bağlılık veya ana-baba vatanı sevgisi üzerinden yapılmamış. Daha kariyer odaklı. Kardeşlerin dışında iki takımın birbiriyle ilişkisi de çok derin. Arnavutluk göçmeni ailelerin çocuklarının bazısı İsviçre’yi bazısı da Arnavutluk’u seçmişler. Herhalde hepsi de İsviçre’de futbola başlamışlar.
İsviçre vasatlığı diye özel bir terim olmalı. Dışarıdan her şeyin dört dörtlük gözüktüğü bir yer. İçerden bakınca vasat. Şehirleri, günlük hayatı her şey bir rutin. Takımları da farksız. O kadar yetenekli futbolcuya bu takımda bir şeyler oluyor. Mehmedi, Rodriguez hatta Seferovic. Dünya Kupası’nda olmadı burada da olacak gibi gözükmüyor.
129 – Granit Xhaka had 129 touches against Albania setting a new record for a Swiss player in a EURO game. Go-to-guy. #ALBSUI
— OptaFranz (@OptaFranz) 11 Haziran 2016
Xhaka, İsviçre adına bir rekor kırmış. İsviçre’de bir Avrupa Kupası maçında en çok topla buluşan oyuncu olmuş. Maçın adamı da (bence) Xhaka. Fakat bu İsviçre’nin zayıf noktasını da gösteriyor. Onun üstüne baskıyla kurulacak bir oyun İsviçre’yi dağıtabilir. Bu futbolla, Pogba’nın da daha iyi olacağını varsayarsak, Fransa’ya Romanya’nın direndiği kadar direnemeyebilirler. Ortada daha zayıflar, bunun faturasını 2014’te ağır ödemişlerdi.
Arnavutluk biraz daha diş gösterebilseydi, daha doğrusu bireysel yetenekleri biraz daha fazla olsaydı bu maçta çok rahat sürpriz yapacaklardı. Kalecileri Berisha gerçekten çok iyi bir maç çıkardı. Fakat daha 5. dakikada yaptığı bir hata maçın gitmesine sebep oldu. Onun da Romanya kalecisi gibi ceza sahasında canavara dönüşen kalecileri izlemesi gerekiyor. Maçın Arnavutluk için özeti Berisha tutamadı, Gashi atamadı ve ilk maçları puansız bitti. Yine de takımları erken gole ve kırmızı karta rağmen disiplinliydi. İlerisi için umut var. Hiç ilgimi çekmeyen Romanya – Arnavutluk maçı şu anda beklediğim maçların başında. Gerçi 0-0 bitme ihtimali hala yüksek ama mücadelesi zevk verecektir.
Galler – Slovakya
Başta Hamsik ve yanındaki 10 kişi, Bale ve yanındaki 10 kişiye karşı şeklinde gördüğüm bir maçtı. Daha ilk dakikalarda Hamsik kaçırdı, Bale kalecinin de hatasıyla güzel bir gol attı. Maç yüksek tempoda devam edince beklentinin üstünde zevk veren bir karşılaşma oldu. Maçın adamı (bence – çok tartışmalı, biliyorum) Robson-Kanu. Kurtarıcı oydu. Coleman forvetsiz başlama tercihini neye göre yaptı bilinmez ama bu maçta puan kaybedilseydi çok eleştiri alacaktı. Robson-Kanu onu bu dertten kurtardı. Galler gruplardan çıkacak fakat Slovakya’nın işi çok zor. Rusya’yı yenmeleri gerekiyor. Fakat çok umursadıklarını sanmıyorum. Kulüplerde Bratislava’dakiler gibi ateşli taraftarları var, futbolu seviyor gibiler ama ülkenin asıl konusu buz hokeyi. Elendiklerinde çok da baskı görmeyeceklerdir. Maçla ilgili ilginç bir iki bilgiyle konu kapansın.
1 – Wales has become the 1st British team to win their EURO opening game. England (8 times) and Scotland (2) always failed. Epic. #WALSVK
— OptaFranz (@OptaFranz) 11 Haziran 2016
İngiltere – Rusya
İngilterelilere içki yaramıyor. Bunun iki nedeni var.
Birincisi içince sapıtıyorlar. Üç dört gün önce Marsilyalılarla kavgaya başladılar. “IŞİD neredesin, yiyorsa gel” şeklinde bağırıp sağa sola saldırdılar. Herhalde Marsilya’da gün boyu farklı kökenden çokça insan görmek bilinçaltındaki tuhaf şeyleri tetikledi ve içlerindeki şeytanı çıkarmaya karar verdiler. Yaz turnuvalarının eşi benzeri yok ama özellikle Avrupa Kupası bu tip milliyetçilikleri ortaya çıkardığında işin tadı kaçıyor.
İkinci neden de içince hayal görmeye başlıyorlar. Her kupa senesi “o sene” oluyor. Tamam bu sefer çok iyi bir takım var, belki de bu sene “o sene” ama biraz sağlam basmaları gerekiyor. İngiltere milli takımı futbolcularını dramatik bir kayıptan sonra sahanın ortasında üzgün, çökmüş bir şekilde görmek artık klasik haline geldi. Bu olay romantik bir hikayeden çok, biraz komik ama çok da iyi olmayan bir devam filmine döndü. Bu hayalci halleri agresiflikle birleşince ortaya “ya benimsin ya toprağın” durumu çıkıyor. Maç günü de karşılarında, en az kendileri kadar kabarık sicilli Rusya taraftarları olunca ortalık savaş alanına döndü.
Video of Marseille right now at the Vieux Port. Fans clashing with police ahead of the #ENG #RUS game#EURO2016 pic.twitter.com/F3bJzukqfv
— Onefootball (@Onefootball) June 11, 2016
Rusya’ya da alkol dahil hiçbir şey yaramıyor. İngiltere’nin en azından takımı iyi. Rusya 2014’te bir beklenti yarattı fiyaskoydu, İngiltere maçında da futbola hiçbir artı değerleri olmadı. Gelen topu ileri vurup, uzun forvet düzgün indirebilirse gol atmayı bekleme hangi devirdeydi onu bile unuttuk. Çok kötü oynadıkları bir maçta İngiltere’nin yine maçın 90 dakika olduğunu unutma sendromunun nüksetmesi sayesinde beraberliği aldılar. Bu futbolla ne Galler’i ne de Slovakya’yı yenebilirler ama herhalde onlara karşı böyle oynamazlar.
Dier’ın güzel golü İngiltere’ye ilk defa bir açılış maçını kazanma şansını getirmişti, olmadı. Gol güzeldi ama burada da diğer tüm maçlarda olduğu gibi bir kaleci hatası vardı. Akinfeev o pozisyonun hemen öncesi inanılmaz bir şut çıkarmıştı ama gol vuruşu öncesi sola, barajı kurduğu tarafa adım alması golü yemesine sebep oldu.
Son olarak, Güner Çalış’ın deyimiyle, Rooney’e Schweinsteiger rolü çok yakışmış. Sırf bu yüzden maçın adamı onu seçtim. Daha önce görmeyenler için şurada Güner’in güzel bir yazısı var.
Ek:
Hayal kırıklığı: Kaleciler. Çok hata yapıyorlar. Her maçta hatalı bir gol oluyor
Kilit nokta: 6 ve 8 numarada oynayanlar. Turnuva boyunca o bölgeyi iyi kullanan, ele geçirebilen maçları kazanacak gibi gözüküyor.
Günün maçları:
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane