Tim Duncan’ın 2000 yazındaki şehir gezisi ya da taraftarları ömürlerinin sonuna dek yalnız bırakmayacak o Courtney Lee turnikesi kadar sık konuşulmaması anlaşılabilir, fakat Orlando Magic’in ‘kısa ve acısız’ tarihindeki önemli kavşaklardan birinin kahramanıydı Billy Donovan.
1 Haziran 2007 günü Otis Smith onu yeni koçu olarak basına tanıtırken, iki saatlik bir otobüs yolculuğu uzaklığındaki Gainesville kampüsünde Donovan’ın dünyanın en güçlü insanı olduğunu hissetmesi için bütün imkanlar seferber edilmişti. Smith nasıl bir adamı ikna ettiğini biliyordu. Bu adamı nasıl ikna ettiğini biliyor muydu?
Rick Pitino’nun çıraklığında geçen yılları bir kenara bırakalım, Billy the Kid büyüyeli çok olmuştu.1 Bir futbol okuluna iş görüşmesinde parlak bir Duke asistanını alt ederek girmiş, başlangıçta bir spor salonundan ibaret olan topraklarını her yıl biraz daha genişletmiş ve nihayet Florida’yı basketbol coğrafyasına sokmuştu. Bunun işaretlerini ilk kez Kansas ve Roy Williams’ın elinden Mike Miller’ı kaptığında vermişti, nitekim kolej basketbolu çevrelerindeki algısını inşa eden de bu ilk işaretler olmuştu. Williams’ın canını sıktığı o günlerde henüz otuzlarının ortasındaydı, Miller’ın yanına liseden gümbür gümbür gelen Donnell Harvey, Udonis Haslem ve Matt Bonner’ı eklemesine rağmen o takımı bir yere taşıyamadığında hakim algıyı onaylamış olacaktı: Kafa tuttuğu efsanelerle aynı cümlede anılmayı bile hak etmeyen şımarık bir recruiter. Liseden selefleri gibi bol yıldızla gelen David Lee, Matt Walsh ve Anthony Roberson’ın2 çekirdeğini oluşturduğu ikinci ‘süper takım’ da turnuvada ikinci hafta sonunu göremeden mezuniyete sürükleniyordu.
“Bir şeyin ilginçleşmesi için ona uzun süre bakmak yeter” diyen Gustave Flaubert, Billy Donovan’ın hikayesinden bir roman çıkarabilir miydi? Yukarıdaki ümitsiz tabloyu dağıtan şampiyonluk formülünü icat edişini veya 2007’de 24 saat bile sürmeyen evden kaçışını bağlayabileceği özel ve ilginç bir aydınlanma anı yakalayacak mahareti gösterirdi muhtemelen. Fakat gerçekten de anlatının kırılma yaşadığı ya da filmin topyekün yırtıldığı bir yer var mıydı baktığımız Donovan’da?
Üç yıl önceki yazıya sığınalım ve sayısı hesap edilemeyen o hayatların bazılarının tanıklıklarına başvuralım. 2004 yazında kampüse gelen ve bugünlerde demode bulunan O’Connell Center’ın en güzel köşesinde adları ölümsüzleştirilen “The Oh-Fours” ile başlayabiliriz. O yılın istihdam cangılındaki en büyük ödüllerden biri olarak temayüz eden Corey Brewer, seçimini açıkladığında kolej basketbolu coğrafyasına büyük bir şaşkınlık dalgası yayılmamıştı. Donovan yine yapmıştı. Yeni insanların nefretini kazanmak pahasına… Bu konuda hiçbir zaman hayal kırıklığına uğramazdı. O dönem ders çıkışlarında tribünü dolduran yahut Gainesville’den haber geçen birçok kişiye göre her şeyi rayına oturtan Donovan’ın yaşadığı ruhani bir aydınlanma anı olmamıştı, bilakis –çoğu zaman olduğu gibi– sadece bir yumruk yapabilmişti bunu.
2004-05 sezonunda Gators favori olduğu bir eşleşmeyi daha ızdırap verici bir şekilde sonlandırmış, Randy Foye, Kyle Lowry ve o gün kenardan gelen Jason Fraser’ın sürüklediği Villanova takımı 1988’den beri ilk kez okullarını Sweet Sixteen arasına yazdırmıştı. Donovan yine yapmıştı. Üst üste beşinci sene de sıralamada kendilerinden aşağıda yer alan bir takıma kaybetmelerine engel olamamıştı. Bu mağlubiyetten birkaç hafta sonra oyuncular toplanacak, kendi aralarında koçlarının bizzat katılmadığı maçlar yapacaklardı. Bu yaklaşım farklılığı iyiye yorulabilir, oyuncu grubunun Nova karşısında aldıkları türden bir mağlubiyete gösterdiği doğru refleks olarak okunabilirdi. Oysa içlerinde bu depresif maçlarda yer almayı kaldıramayan, olayın seyrini değiştirmek için ayağa kalkıp sesini yükseltmesi gerektiğini düşünen bir karakter vardı. Brewer ayağa kalktı, sesini yükseltmek yerine Walsh’un suratına bir direk çıkardı. Brewer kasabanın yeni şerifiydi ve heyetiyle birlikte gelmişti. Walsh düşük görülen draft şansını umursamayacak, birkaç hafta içinde apar topar erken profesyonellik kararı alacaktı. Roberson’ın ona katılması gecikmedi.
2008-09 sezonunda Florida asistan koçlarından biri olarak ekibe katılan Shaka Smart’a dönelim.3 Özellikle 24 saatlik firarının ardından inşa ettiği takımlarda “oyuncu koçu” sıfatıyla daha çok yan yana gelmeye başlayan Donovan için bir tür aydınlanmadan söz edebiliyor Smart: “Joakim Noah, Al Horford ya da Taurean Green’e onları Florida’ya getirenin ne olduğunu sorun, Donovan’ın onlarda ne gördüğünü. Üçünün oyunlarında ortak olarak taşıdıkları bir özellik bulamazsınız, fakat hepsinde bulunan o karakteri fark edebileceksiniz.”
Florida’nın fileyi kestiği günleri mümkün kılanın Brewer’ın yumruğu olduğunu düşünenler bir tarafta, Donovan’ın oyuncu istihdam ederken takındığı yeni ve karakteri önceleyen tavrı değişimin merkezine koyan Smart diğer tarafta. Hikaye nihayet ilginçleşiyor mu? Muhtemelen yalnızca daha ihtilaflı bir hal alıyor.
2004 yazında kampüse adım atan isimler Brewer, Horford, Noah ve Green’den ibaret değildi, bir sezon önce Clemson’ın başında olan Larry Shyatt teknik ekibe deneyimli asistan olarak katılıyordu. Donovan’ın ona yer açmak için yollarını ayıracağı isimse, zaferle dönülen tüm o recruiting seferlerinin esas kahramanı Tom Ostrom’du. Ostrom, ülkenin önemli yetenek avcıları arasında zikredilmesini Sonny Vaccaro’nun düzenlediği ve dönemin en büyük ‘et pazarı’ olarak her sene büyüyen ABCD kamplarına soktuğu şişman bir oyun kurucuya borçluydu.4 Khalid El-Amin’i dokuzuncu sınıftan beri hayranlıkla izleyen Ostrom, Vaccaro ile her gün farklı bir yoldan irtibata geçiyor ve sonunda pes dedirtiyordu: “Kabul, ama bir şartla. Minnesota Doughboy beni aramayı kesecek.” El-Amin ABCD kampında MVP ödülünü alınca5 roller değişmiş, Vaccaro telefon rehberine yeni bir isim eklemişti.6
Donovan 2004 sınıfıyla tanışıncaya kadar çevresindeki herkes, en büyük başarısının Miller’ı Florida’ya gelmeye ikna etmek olduğunu düşünüyordu. O yıl Mart ayında takım Manhattan’a bu kez bir 5-12 eşleşmesini kaybettiğinde birisinin langırt masasını tekmelemesi gerektiğini hissetmişti. Bunun için en büyük başarısının altında imzası bulunan kişiyi kapının önüne koyması gerekecekti. Ostrom’un yokluğunda ışıltılı lise fenomenlerini Gainesville’e getirmenin bir yolu olmadığını biliyordu.
Birlikte çalışmaya başladıkları ilk yıllarda Ostrom’a verdiği listenin başında Jonathan Bender vardı.7 Ostrom, Bender üzerinde de Vaccaro’da başarıya ulaşan metodunu kullanıyordu. Öyle ki Donovan asistanlarından biriyle Bender’ın lisesini ziyarete gittiğinde yıldız oyuncuya “Florida koçu seninle görüşmek için burada” denince nihayet telefonun ucundaki sesin sahibiyle tanışacağını düşünmüştü: “Koç Ostrom mu, nerede?”
Ostrom’un Florida’ya verdiği son hediye ise Noah oldu. New York basketbol çevrelerinde edindiği şöhrete karşın profesyonel kariyerinden şüphe duyulan, oyunu saçları kadar iddialı gözükmeyen bu genç uzunu ikna etmek için büyük mesai harcamıştı. Villanova maçında 21 sayı, 15 ribaund ve 5 blokla infilak eden Noah, 2006 şampiyonluğunun kapısını açtığında Ostrom uzaklarda bir yerlerdeydi. Birkaç gün sonra posta kutusunda bir şampiyonluk madalyası buldu.
Ostrom’a gönderdiği madalya ile Donovan bir anlamda “Bu şampiyonlukta payın çok büyüktü, ancak bundan sonra işleri kendi yöntemlerimle halledeceğim” demek istiyordu. Her zaman basketbol hakkında yeni şeyler öğrenmeye açıktı ve sonsuza kadar bu oyunun öğrencisi olarak kalacağını sıklıkla dile getiriyordu. Acemilik yıllarını ardında bırakma zamanının geldiğine, en yakınında bulunduracağı kişileri onun için ülkenin ücra köşelerinde parlak gençleri ayartan Ostrom gibileri içinden değil, saha kenarına ve taktik tahtasına bir basketbol aklı getirebilecek Shyatt gibileri içinden seçmesi gerektiğine karar vermişti.
Ostrom’un ayrılmasının ardından Donovan, en ümitsiz anlarında bile bu pozisyonu doldurmak için bir teşebbüste bulunmadı. Gerçekten ümitsiz anlar… Civardaki Lake Howell Lisesi’nde birlikte oynayan Nick Calathes ve Chandler Parsons’ın başını çektiği8 2007 sınıfı, Ostrom sonrası dönemde eline geçen en güçlü istihdam grubunu oluşturuyordu. Eyalet dışından Florida’ya getirilen en büyük prospect ise Bradley Beal olacaktı. Mektubunu aldığı günden itibaren iki yıl boyunca takımı tek başına yeniden elit seviyeye taşıyacağı günlerin hayalini kurduğu Beal, yalnızca beş ay Florida forması giyebildi. Artık oyunun kuralı buydu. John Calipari takımlarıyla baş etmek için Beal gibi oyunculardan her yıl ve mümkünse birkaç tane bulmanız gerekiyordu. Donovan 2004 yazında yaptığı personel değişikliğiyle karanlık tarafı ardında bıraktığını sanmıştı. Ancak karanlık, onun peşini bırakmayacaktı. Bu yaklaşım Gainesville’e sadece Shyatt’i getirmemişti, bir geleneğe dönüştüğü bile söylenebilirdi: Her zaman kolej basketbolunun bir sonraki dahisi olmaya aday gösterilen birilerinin stajını yapmak üzere orada, Donovan’ın yanında, oturduğunu görebilirdiniz. Önce Smart, sonra Richard Pitino. İlk günden beri oyun hakkında sonu gelmez sorular sormasıyla ünlenmişti Donovan. Her zaman doğru soruları sorduğu şüpheli olsa da… Smart ve Pitino masaya bizzat doğru sorularla oturmasalar da koçlarını onlara giden yola sürüklemiş olmalıydılar. Zira dalga konusu edilen underachiever Gators kadroları unutulmuş, gücünü temelde Donovan’ın baskılı dış savunmasından ve seçilen sağlam karakterlerden alan overachiever takımlar Elite Eight’in gediklisi olmuşlardı.
Favori koçlarımdan Smart ile ayrı saflarda yer almaktan rahatsızım, ama Donovan’ın herhangi bir sabah uyandığında bir aydınlanma yaşadığını sanmıyorum. Koçluk hayatında epifaniye en yakın şeyse 2013-14 sezonunun sonu olmalı.
2010 sınıfından Scottie Wilbekin, Casey Prather, Patric Young ve Will Yeguete’in sophomore Michael Frazier II ile birlikte oluşturduğu senior ağırlıklı takım SEC fikstürünü 18-0 ile noktalayacak, konferans turnuvasında da finalde Calipari’yi yenerek şampiyonluğa ulaşacaktı. Gainesville’e geldiğinde ESPN tarafından yaş grubunun en iyi 100 oyuncusu arasında gösterilmeyen Wilbekin, Noah’dan bu yana All-American payesi verilen ilk Gator olmuştu. Young büyük beklentilerle boy ölçüşemediği birkaç sezonun ardından rolünü kucaklamış, ülkenin en iyi savunmacılarından birine dönüşmüştü. Prather ve Frazier II doksanlı yılların ikinci yarısında oluşmaya başlayan Florida basketbolcusu stereotipinin tam aksinde duran mavi yakalı skorerlerdi.
Donovan bu kadroyu “koçu olmaktan en çok gurur duyduğu oyuncu grubu” olarak nitelerken tüm bunları göz önüne alıyordu. O dönemde okulda olan herkesin ezbere sayacağı Green-Brewer-Humphrey-Horford-Noah beşinin kutsal halesi altında öylesine edilecek söz değildi bu. Elindeki özel grup ulusal şampiyonluğu hak ediyordu ve ertesi gün bir madalyayı Ostrom’a göndermesini gerektirecek bir şampiyonluk olmayacaktı bu, tüm kredileri üzerine alabilirdi.
2014 dörtlü finalinin ilk günü AT&T Stadium’da oynanan Connecticut maçı Wilbekin, Prather, Young ve Yeguete’in Florida formasıyla son maçı oldu. Kevin Ollie’nin takımını alt edebilse finalde Calipari’ye karşı 10 yıl önce verdiği kararın doğruluğunu ispat etme şansı yakalayacaktı. Karanlık tarafı terk etmiş, vücudunu zehirden tamamen arındırmıştı. Ancak geride bıraktığını düşündüğü karanlıkla göbek bağı taşıyan daha büyük bir karanlık, kolej basketbolunu hızla işgal ediyordu. Calipari metodu çoktan en büyük ödüle giden güvenilir bir yol olarak kabul edilmişti. Donovan gibilerinin bu düzendeki en büyük hayali, Beal’ın beş ayına sahip olmak olabilirdi.
Ertesi sezon Florida 17 yıl aradan sonra Büyük Dans’ı kolon arkası masadan izlemekle yetinirken, Donovan ikinci sınıf öğrencilerinden birini lotaryadan seçilmesinin mümkün olmadığına inandırmaya çalışıyordu. 2006’da ilk turdan seçilmeleri kesin olmasına rağmen grubu dağıtmayıp ikinci şampiyonluk için geri dönen Noah, Horford ve Brewer’ı hafızadan silmek için güzel bir gün. Ve yeni bir hayata başlamak için. Kariyer eğrisi artık 2007 yazında olduğu gibi Coach K kıyaslarına imkan tanımıyor, onun ABD milli takımındaki varisi olacağı da eskisi kadar sık dillendirilmiyor. Ama en azından yalnızca birkaç ay sonra Kevin Durant ve Russell Westbrook’un koçu olacak.
2 Haziran 2007’de zamanı durdurup hamlesini geri çeken Donovan için kolej basketbolunda geçirdiği fazladan sekiz senenin çarçur edildiğini düşünebilirsiniz. Düşünmeyin, çünkü Thunder’ın başında göreceğiniz koç, göreve geldiğinde yalnızca futbol oynanan bir okulu 2006 ve 2007’de üst üste iki kez ulusal şampiyonluğa taşıyan koç olmayacak. Horford, Noah ve Brewer’ın Donovan hakkında söylediklerini okumakta özgürsünüz ama fotoğrafın tamamını görmenize yetmeyecek. Jason Williams ile olan ilişkisini düşünüp Westbrook’u yola sokmak için uygun koç olup olmadığının kararını vermeye de, lütfen, çalışmayın.
Kolej basketbolunun gördüğü en kalın playbook Donovan’a ait değil. Yakınından bile geçmiyor. Florida basketbolunun son 19 yılında bir dehanın izini sürebileceğiniz 190 tane hücuma rastlamamanız olası. Başarıya ulaşan savunma şemalarının NBA’e tercüme edilmesinin söz konusu olmadığını bu geçişi yapan birden fazla koç yardımıyla deneyimledik. Bununla birlikte yazıyı bitirmeden, onu Scott Brooks’un yeni bir sürümü olarak yaftalayanlardan kendimi ayırmalıyım. En büyük fark şu ki, selefi gibi kendi ezberlerinin düşünme sürecine dikte etmesine izin vermiyor. Çoğu zaman başarıyla noktalanmamış olsa da farklı kadrolarla farklı başarıya ulaşma yolları keşfetmeye çalıştığı yılları hemen ayırt edebilirsiniz. Değişime direnç göstermeyen, esnek bir koç olması takıma mutlaka nefes aldıracaktır. Analitik verileri işin içine katmaya çalışması da bu portreye uyuyor. Bu konuda yakın arkadaşı Brad Stevens kadar mahir olabileceğini zannetmiyorum ama Sam Presti’yi etkileyen özellikleri arasında bunu sayanlar da var. Yine de Westbrook’u bir an önce parmağında yüzükle görmeyi bekleyen biri olarak pek mutlu olmadığımı itiraf edebilirim. Bu seçim bana başından beri Durant’in 2016-17 sezonuna Oklahoma City’de başlayacağına pek de ihtimal vermeyen bir genel menajerin fikriymiş gibi geliyor. Seneye en az 40 Thunder maçı izleyeceğime söz veriyorum.
“Kevin Durant is not walking through that door.”
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane