Son yazımda Türkiye Futbol Federasyonu’nun misyonunu ve vizyonunu, resmi web sitesinden örneklemelerle sizlerle paylaşmaya, bu bağlamda kurumun güçlü/zayıf yanlarını ortaya koymaya çalışmıştım. Bu kez yazımın odağında Fenerbahçe Spor Kulübü var.
Yazıya başlamadan evvel kulübün resmi web sitesinin SWOT analizini bilgisayar ortamında peşinen gerçekleştirdim; dolayısıyla sizi bu kez detaylara boğmayacağım. Yaptığım derinlemesine analizin sonunda, web sitesine tek eleştirim, “Sert Basın Açıklamalarımız” şeklinde bir sekmenin ana menüde yer almamasıdır. İslam Çupi’nin bugün hayatta olsa diyeceği gibi; “Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü, ne kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü sert basın açıklamalarından gelen başka türlü bir büyüklüktür, adı konamaz.”
Yeni Türkiye’nin yeni “güç” dengelerine göz attığımızda; “Sadece kendi koyduğu kurallar ve belirlediği değerler çerçevesinde ‘delikanlı olma’ → Bu çerçeve kapsamında ‘delikanlı olmayana’ haddini kamuoyuna açık şekilde çekinmeden bildirme → Bu da ‘adam etmeye’ yetmezse nüfuzu ya da bir tarafını yasladığı yüksek makamlar sayesinde ayağını kaydırma/işinden etme/bu arabesk toprakların tabiriyle ekmeğiyle oynama => Cezasını kesme” şeklinde rutinleşme yolunda giden bir formül görüyoruz. Gezi sonrasında medya dünyasında sıkça şahit olduğumuz “normalleştirme” ayarı, ülkedeki en dejenere alanlardan sporda da etkisini gösteriyor, malum.
Hükümetin genel merkezi orijinli Twitter yeni yetmelerinin linç, katliam, soykırım çağrısı yaptığı, padişahçılık oynadığı bir dönemdeyiz; artık sadece bilmem kimin yeğeni, bilmem kimin kapı komşusu, bilmem kimin köylüsü değiliz; tüm yeni yetmeler olarak tek bir bilmem kimin evine iç güveysi gittik. Bu öyle bir gidiş ki, o evin de o düzenin de namusu bizlerde artık, biz öyle bilmem kimin bilmem nesi olduğumuz için değil, tam da o evin iç güveysi olduğumuz için muktediriz. İç güveysi gittiğimiz o bilmem kimin evini temsil etme, yokluğunda onun yerine karar verme, onun onaylamayacağı hadsizliklerin cezasını kesme hakkını kendimizde görüyoruz.
@Cemil_Marki’nin de pek yerinde buyurduğu üzere; “Belki de Türkiye, Dünya’nın Endüstri Meslek Lisesi’dir”, dolayısıyla bu dilin belli seviyelerde “iş yapmasını” anlayabilirim. Peki ya, kırık dökük de olsa nicelik anlamında büyük bir ülkenin büyük bir spor kulübünün, dahası büyük bir anonim şirketinin @FENER_BAHCE_1907_FİKİRTEPE_18 tadında bir kurumsal dilinin olmasını nasıl açıklayabiliriz? İki paragraf yukarıda özetlemeye çalıştığım formül dâhilinde iletişim kurmasını nasıl izah edebiliriz? Bu dili kullananların işlerinde gayet başarılı, zengin, saygı gören insanlar olmasını nasıl ifade edebiliriz?
Spor başta olmak üzere, tüm ilişkilerin iyiden iyiye yavşaklaşmaya başladığı şu dönemin tek bir olumlu yanı varsa; o da şu topraklarda yaşayan çoğunluğun artık olduğu gibi görünmeye başlamasıdır. Sağınızda solunuzda ötenizde berinizde başkalaşan insan profilini görüp enseyi karartmaya gerek yok, zira biz sadece kendimiz oluyoruz. Esasında hep buyduk ve şimdi, bugün, olduğumuz gibi görünmemizin bir sakıncası olmadığını gösteren dev bir rol modelimiz var. Bunun şımarıklığı, küstahlığı elbet yaşanacak; şaşırmayalım. Artık linç çağrısı yapmak eskisinden de serbest, artık bel altı vurmak eskisinden de serbest, artık birçok şey serbest; tam bir özgürlükler ülkesi –nerede durduğunuza bağlı olarak.
Şu yazıyla ilgili bile bir “zehir zemberek açıklama” yapması muhtemel Fenerbahçe Spor Kulübü ise bu bel altı vurma vagonuna atlamış deplasman deplasman dolaşmaktan geri durmuyor. Bir gün bakıyorsunuz Fikret Orman’a hitaben kaleme alınmış bir cümlede “ahlaksızlık” iması yapılıyor[1], bir gün bakıyorsunuz Ersun Yanal “ahlaksızlık” kontenjanından yuvadan uçup gitmiş. Başta dedim ya, yerine göre “delikanlı olmaya davet”, yerine göre “ekmeğinden etme”; dişinize göre. Bir başka büyük kulübün başkanı sıfatını taşıyan Fikret Orman, “zehir zemberek” bir basın açıklamasında üstü kapalı şekilde özel hayatıyla ilgili tehdit ediliyor, “ahlaksızlıkları” üzerinden haddi –sözüm ona- bildiriliyor. Fikret Orman’ın ayağı kaydırılamıyor, işinden edilemiyor ya da ekmeğinden oldurtulamıyor; ama Ersun Yanal yine “ahlaksız” olduğu için işini kaybedebiliyor. Tıpkı Angel McCoughtry gibi.
Duymamış olanlar vardır, kısaca özetleyeyim. Geçtiğimiz Kasım ayında Hürriyet gazetesinde yer alan bir haber, Angel’ın kız arkadaşı Brande Elise ile nişanlandığını duyuruyordu. Bu haber, beş yıllık Türkiye macerası yakın zamanda sona eren Angel’ın söylediklerine göre, Fenerbahçe yönetimini çıldırtıyor, başta Bayan Basketbol Şube Sorumlusu Asbaşkan İsfendiyar Zülfikari ve elbette ki olağan şüpheli Aziz Yıldırım olmak üzere kendisine özel hayatıyla ilgili bir “inkâr mektubu yazması konusunda” büyük baskı uygulanıyor ve en sonunda o da bu mektubu kamuoyuyla paylaşmak zorunda bırakılıyordu.
Evinden çok uzakta kendi takımlarının başarısı için didinen 28 yaşında, Olimpiyat altın madalyalı bir kadın üzerinden “Müslüman mahallesinde” ahlak bekçiliği yapmak, O’nu taraftarın gözünde tu kaka ilan etmek, sonrasında “satmak”, tam da işte bu yukarıdaki formüle oturuyor ve “…tam da ayağını kaydırma/işinden etme/bu arabesk toprakların tabiriyle ekmeğiyle oynama => Cezasını kesme” şeklinde sonlanıyor.
Peki, [ben dâhil] kendi taraftarlarını bile utandıran basın toplantıları [Bkz; Statta muz yemezse ölecek o taraftar] ve basın açıklamaları yapma konusunda ustalık dönemine giren Fenerbahçe yönetimi, ABD Milli Takım Oyuncusu Angel McCoughtry’nin bu “zehir zemberek” sözlerine neden cevabı yapıştırmıyor? Angel’ın bu “zehir zemberek” iddialarına[2] cevaben bir basın açıklaması yok, ama dilerseniz şimdi kulübün 19 Şubat 2015 tarihli basın açıklamasını bir okuyalım:
Angel McCoughtry ile olan sözleşmemiz, kamuoyuna yansıtılanın aksine, oyuncu tarafından hiçbir hukuki gerekçe gösterilmeksizin tek taraflı olarak feshedilmiştir.
İş bu haksız fesih ile ilgili tüm hukuki başvuruları yapmak için gerekli yasal süreç ve işlemler, kulübümüz tarafından başlatılmıştır.
Kamuoyuna duyurulur.
FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ
Zekice. Tek söyleyebileceğim bu. Sizler çok zekisiniz ve işte tam da bu yüzden hep kazanıyorsunuz, çok güçlüsünüz. Bu yazıyı okumayacaksınız, çünkü ben önemli biri değilim. İyi ki de değilim, zira hemen sert bir açıklamayla haddimi bildiriverirdiniz, yazdığım bu siteden ayağımı kesiverirdiniz, maazallah. Haddini bildirme, evinden aldırma, bir telefonla hayatını söndürme çağındayız ya, sizin dünyanızda nefes alacak kadar önemli biri olmadığım için şükrediyorum.
Beni boşverin de; her konuda bir tek @FENER_BAHCE_1907_FİKİRTEPE_18 nikiniz eksik olarak yaptığınız o “zehir zemberek” açıklamaların ve ergen ayarlarının/atarlarının ardından, bu konuda da Angel’ın haddini bir basın açıklamasıyla bildirmeyecek misiniz?
[1] http://www.sabah.com.tr/spor/futbol/2015/03/25/fenerbahce-besiktasa-oyle-bir-yanit-verdi-ki Yeni Türkiye basınının bu “ayarları” nasıl yaban çakalı modunda gördüğünü hatırlayalım diye özellikle Sabah gazetesi haberini linkledim.
[2] Angel’a kulak vermek için: http://www.kaosgl.org/sayfa.php?id=19092
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane