Çin geleneksel resim sanatı denince aklınıza ilk gelen imgelerden biri çiçekler olacaktır. Yüzyıllardır Çin resminin dört ana konusundan biri olan çiçekler, doğaldır ki, birçok metaforu barındırırlar. Zaman içinde bu metaforların farklı kültürlere bir sarmaşık gibi istemsizce saldırmış, farklı dillerde farklı tatlar bırakmış olması da muhtemeldir.
Çin’den gelen renk renk çiçeklerle başladık, İngilizcedeki en güzel kelimelerden biriyle, yani “wallflower” ile devam edelim. Bir kalabalık içinde ya da bir partide durduğunuzu, aslında istediğinizde gayet sağlıklı iletişim kurabilme yetisine sahipken, her defasında, türlü nedenle, olan biteni, tüm eğlenceyi şöyle biraz kıyıdan köşeden seyretmeyi, sessiz kalmayı seçtiğinizi düşünün. Eğer tanıma üç aşağı beş yukarı uyan bir karaktere sahipseniz, bu sizi kıdemli bir “wallflower” yapar. Öyle ya da böyle şekillenmiş bir bilinç dahilinde kalabalıklar içinde yalnızlığı tercih etmek, ya da başrolü hep başkalarına bırakmak, kendine biçtiğin role ölesiye sadık kalmak irade ister; ama çoğu zaman da bu rol bazı bedellerle gelir.
Ding Junhui’yi nasıl bilirsiniz?
Eğer önünüze 100 tane sıfat konsaydı ve Çinli snooker oyuncusunu tanımlamak için 10 tanesini seçmeniz istenseydi; eminim ki bunlardan en az birkaçı “içine kapanık”, “utangaç” ve türevleri olurdu. Duygularını gizlemek için –genellikle- gösterilen üst düzey bir çaba, sanki geçmişte bir şeylere takılıp kalmış gibi solgun bir yüz ifadesi. Bize düşen ise, kendi hafızamızdaki bölük pörçük Ding Junhui anlarını birleştirip, bu genç adamın o an iyi mi hissettiğini, hayal kırıklığı mı yaşadığını, bir şeyleri görmeyi ya da kabullenmeyi mi reddettiğini anlamak. Bir sonraki vuruşunu tahmin etmekten kat kat zor…
Ding Junhui’nin, hayatının merkezine oturttuğu oyun için yılın en önemli iki gününe girdik.1 Kim olursanız olun, hangi şartlar altında oynuyorsanız oynayın, kime karşı mücadele ediyorsanız edin; bu oyunun en gurur verici anlarından biri, alkışlar eşliğinde gerçekleştirilen bir yüzlük seridir. Bir maç içinde yapılan yüzlük seri; akıl, strateji ve yetenek gerektirir.2 Eskisinden çok daha rekabetçi bir hale gelen bu oyunun dünya şampiyonasına katılan 32 oyuncudan 24’ünün bu turnuva kapsamında en az bir yüzlük seri gerçekleştirdiği, dünya şampiyonaları tarihinin toplam yüzlük seri rekoru olan 86 sayısının, henüz önümüzde olası 35 frame varken ince ince sallanmaya başladığı farklı türden bir snooker çağının keyfini çıkarıyoruz.3 Dominasyon yok, neredeyse artık favori bile yok. Tam da böyle bir snooker ikliminde; bir yanını karanlıklarda tutmayı sürdüren Ding, mesafeli Ding, soğuk Ding, düşünceli Ding, kendisinden yıllardır hasretle beklenen dünya şampiyonası finali için Crucible Tiyatrosu’na çıktığında ise karşısında, duygularını göstermekten hiç çekinmeyen, Ding’in kenardan izlediği partilerin en merkezinde olmaya her daim bayılan bir “soytarı” bulacak: Mark Selby. Kaderin bir cilvesi olsa gerek.
Bir yalnız gezerin şampiyonluk düşleri
Tam bir “wallflower”a yakışır şekilde, üstün yeteneklerine ve kazandığı şampiyonluklara rağmen Ding Junhui yıllardır ısrarla davet edildiği tüm partilerde yüzünün bir kısmını hep karanlıklarda saklıyor. Asla bilemeyeceğimiz kendi karmaşıklıkları içinde, benim gibi ‘yalnız gezer’lere bu kadar yakın durması, belki de tüm çağdaşlarımızın haleti ruhiyesinin –bir anlamda- ortalamasının vücut bulmuş hali olmasındandır.
Bu, sadece bir dünya şampiyonası finali değil. İki farklı seçimin, belki de hayata karşı geliştirilen iki farklı savunma mekanizmasının buluşması; birbirlerinin karşıtı ama aynı zamanda tamamlayıcısılar. Zıtlıkların birliği bu kez de yemyeşil çuhanın etrafında sağlansın: Bu karşıt karakterlerin, yani iki çelişkinin mücadelesi bizlere ancak daha ileri, daha kusursuz bir parti sunar; ne de olsa tam tekmil bir partide bir “jester” da gerekir, “wallflower” da.4 Buradan hareketle ve tamamen öznel bir bakış açısıyla sonlandırayım. Şampiyonluk düşleri kuran Ding’in kazanmasını istiyorum, ama konfetiler eşliğinde mahcup şekilde kameralara gülümseyip kupayı kaldırarak mı, yoksa “soytarı”nın başrolünde olduğu partiyi kenardan sessizce izleyip biz yalnız gezerlerin yolunu aydınlatmayı sürdürerek mi; işte ona karar veremiyorum.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane