“X yaşanırken neredeydin?” kritik bir sorudur ve aynı jenerasyondan gelen iki insana muhabbetin tıkandığı anlarda çare olur. Her şeyin arkamızı döndüğümüz an değiştiği, nostalji duygusunun 15 yaşından itibaren içimizi kemirdiği şu zamanlarda bu soru özellikle kritiktir. Almanya’nın Brezilya’yı 7-1 yendiği 2014 Dünya Kupası yarı finali de bu anlamda gelecek zamanlar için güzel bir kapı olacak. Vakit geçmeden kendinizi hazırlayabilir, hikâyenizi daha havalı bir hâle getirebilirsiniz. Almanya, Brezilya’ya 18 dakikada 5 gol atarken neredeydin?
Rakamı görmüşsünüzdür. 90 dakika boyunca maç üzerine 35.6 milyon tweet atılmış ve bu bir spor karşılaşması sırasında Twitter tarihinde görülmüş en büyük rakam. 35.6. Muhtemelen siz de onlardan biriydiniz. İlk golden sonra mı giriş yaptınız? Yoksa zaten maçın başından beri elinizde tuttuğunuz telefonun izin verdiği ölçüde mi gollere baktınız? Tweet okumaktan ya da yazmaktan kaçırdığınız gol oldu mu? Bu sorular, 2014 Dünya Kupası’nın nasıl hatırlanacağını da belirleyecek.
Bir saniye soluklanalım ve üzerinden günler geçmesine rağmen unutmadığımız maçı kenara bırakalım. Deadspin kurucularından biri olarak 2000’li yılların başında ünlenen Amerikalı yazar Will Leitch geçtiğimiz aylarda sosyal medya üzerine bir yazı kaleme almıştı. Dert ettiği hadise temel olarak internet çağında sporu nasıl seyrettiğimizdi lâkin yazısına farklı bir yerden girmişti. İnternetin hayatındaki evrimini anlatarak.
Sahi “Ben telefon kullanmıyorum” diyen insanların olduğu yılları hatırladınız mı? Bundan 10 sene öncesine kadar muhabbetlerde karşımıza çıkardı bu cümle. Bu tercih dudaklarından dökülenler yalnız kalmak istediğini, sürekli aranmak ya da bulunmak zorunda olmak istemediğini anlatırdı. Evet, gerçekten de bir zamanlar böyle bir ihtimal vardı. Yazarımız Leitch de sadece e-mail atmak için internete girdiği yıllardan başlayarak teknoloji ile olan serüvenini anlatıyor, meşhur sosyal medya kazalarından birini örnek gösterdikten sonra esas meselesine geliyordu. Kendi kaleminden -kabaca bir çeviriyle- dinleyelim:
“Beyzbol Finalleri sırasında, öteki gazetecilerle birlikte Fenway Park’taki basın tribününde maçı takip ediyordum. Herkes Twitter’a bakıyordu. İkinci maç, altıncı inning’de Michael Wacha’nın attığı topa vuran David Ortiz bir home run yaptı. Ortiz’in yaptığını o an farkeden herkes, neredeyse aynı anda, kafalarını bilgisayarlarından kaldırdı ve sahaya doğru bakarak ne olduğunu anlamaya çalıştı. Fakat çoktan kaçırmışlardı bile. Ve ben, bilgisayarı olmayan tek kişi, herkesin bu vuruş hakkında neler dediğini kaçırmıştım. Şu gerçek, gün geçtikte daha açık bir hâle bürünüyor. İkisine birden aynı dikkati gösteremezsiniz. Her şeyin tepesinde olamazsınız. Bir seçim yapmalısınız.”
Bir seçim yapmalısınız. Yazıyı okuduğumdan beri aklımdan çıkmayan bu örnek, Almanya-Brezilya maçında da aklımı kurcaladı. Almanya maça muhteşem girmişti, 11. dakika, ilk gol. 23. dakika, 2-0. 24. dakika, yine mi gol? Bir yandan heyecandan bağırıyor, hayatımda böyle bir spor karşılaşması izlemediğimi söylüyordum. Bir yandan da içim içimi kemiriyordu. Online olmalıydım. Aslında zaten bağlanmıştım. Farklı bir sürü WhatsApp grubuna gollerle birlikte tepkilerimi yazıyor, en az 6 arkadaşımla maç üzerine tartışıyorum. Twitter’ı da açmalıydım, ne olup bittiğine bakmak için.
Üçüncü golle birlikte amacıma ulaştım. Almanya’nın oyununa karşı duyduğum heyecanı paylaşacak birilerini arıyordum. Beklediğim gibi bunu Twitter’da buldum. Takip ettiğim binlerce insan golle birlikte tepkilerini yazıyor, bir noktadan sonra saniyede yüzlerce mesaj önümde akıyordu. Bir gol daha. Spikerin sesinin yükselmesiyle gördüğüm bu golden birkaç saniye sonra Twitter’a dönmüştüm. Kim ne yazdı? Nasıl tepki verdi? Bir kez daha. 4-0. Sonra Mesut Özil, Real Madrid’den eski takım arkadaşı olan Sami Khedira’dan pası aldı, sonra tekrar topu ona uzattı, 5 oldu. Peşinden temposu düşen oyun ve devre arası. O süre sanki goller sırasında atılmış tweet’leri okumamız için Alman oyuncuların bize verdiği bir süreydi. Okudum, yine hiçbir şey anlamadım. O kadar çok şey yazılmıştı ki bir noktadan sonra hepsine yetişmeye çalışırken başınız dönüyordu.
Bütün bu hengâme Almanya-Brezilya maçını sıradan bir maç olmaktan çıkarmıştı. Zaten sıradan bir maç değildi, muhtemelen Dünya Kupası tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir 45 dakikaya şahitlik etmiştik. Bir 45 dakika daha önümüzdeydi. Lâkin bu benzersiz 45 dakika aynı zamanda zihinsel olarak iflasımıza da yol açmıştı. Mesaj bak, telefona bak, Twitter’a bak, maça bak. Dürüst olalım, 30 sene sonra biri size “Almanya-Brezilya maçını izlerken neredeydin?” diye sorduğunda ne cevap vereceksiniz? Ben söyleyeyim, Twitter’daydım.
Başta telefon kullanmamayı tercih eden insanların çağından söz etmiştik. O zaman farklı bir örneğe geçelim. Offline olduğumuz zamanları hatırlar mısınız? İnternetten çıktığımız, her şeyi kapadığımız yıllar. Artık bu bitti. Sadece bilgisayarla değil, aldığımız her yeni cihazla birlikte bir şeylere bağlanıyoruz. Offline olmak bir suç hâline geldi. Nasıl görmedin maili? Ne demek telefonum kapalıydı? Sadece işte değil, özel hayatımızda da bunu tek yol olarak belledik. Artık internet girdiğimiz bir şey değil, zira zaten hiç çıkmıyoruz. Hep bağlıyız. 2014 Dünya Kupası da bu bağlılığın bir başka yansıması oldu. Gollerden çok goller üzerine yazılanlar ilgimizi çekti. Bu dünyanın bir parçası olduğumuza, evrende yerimiz olduğuna inanmak istedik.1 Bir tweet daha attık, Almanya gollerine devam ederken bir tweet daha attık. Sen, ben, o. Çoğu zaman birbirimizin yazdığını okumadan, öylece sayfa yenileyerek dünyayı 140 karakterin içine sıkıştırdık.
Son yıllarda meşhur olan “Post-Internet”2 teorisinde söylendiği gibi artık internetin etkisinin sadece online kültür ile sınırlı olmadığını, hayatımızın her köşesine sıçramış olduğunu anlamış olduk. İnternet ölmedi, sadece artık kendisine bağlı olmayan başka hiçbir şeyi dünyada yaşatmayacak noktaya geldi. Futbol da o dünyanın bir parçası. 2014 Dünya Kupası bitiyor, ne üzücü. Artık Twitter’ı açmak için yeni sebeplere ihtiyacımız var ve muhtemelen final maçının son düdüğünden birkaç saat sonra yeni bir şey konuşuyor olacağız. Futbol öldü, yaşasın futbol.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane