2013 Temmuz’unda 19 yaş altı milli takımıyla Dünya ikinciliğini kazandıktan birkaç ay sonra Avrupa Şampiyonası’nın en genç oyuncularından biri olarak tanıdı dünyanın büyük bir kısmı, Micic’i. Sırbistan dünyanın basketbol başkentlerinden biri olarak kabul edilir ve hakkını da verirler; başkentin bana göre tek turistik yerinin ortasında boy boy basketbol sahaları olan bir yer mesela, en basit açıdan. Ancak, geçen yılki turnuvanın, basketbolu takip eden insanların birçoğunun aklında “kimsenin gelmediği turnuva” olarak yer aldığı da bir gerçek. Kimi zaman, özellikle genç oyuncular hakkında, alt yaş turnuvalarından birinde izleyip, daha sonra arkadaş ortamında “bu adamı da ben çekip çıkarmıştım” demek için gereğinden fazla heyecanlanırız, Sırplar’da ise durum tam tersi.
Adamlar o kadar çok yetiştirmişler ki, NBA draft’ının ilk turunun sonlarında seçilmesi sürpriz sayılmayacak, milli takımlarının son büyük turnuvadaki yedek gardını tanıyan pek adam bulamazsınız sokakta. Crvena ya da Partizan’da oynamıyor oluşu, bu durumun en önemli sebebi, tabii ki. Ancak Micic seçildiğinde, buna Sırpların çok ufak bir kısmıyla aynı anda tanıklık edeceğimize de eminim. Perşembe sabaha karşı; ancak iş gereği draft’ı seyretmek zorunda olanlar izleyecektir, bir-iki avuç kafadan çatlağın dışında. Teorik olarak çok fazla göz önünde olması gereken; ancak hiç de öyle bir konumda olmayan biri, Vasilije Micic. Kendisiyle tanışıklığım televizyon ekranından; lakin oralarda yaptığım gözlemler doğrultusunda, vücut dilinden, bunu pek de kafaya takan bir adam olmadığı tahmininde bulunabilirim.
Velhasıl, Belgrad’da insanlar güzel, hayat daha güzel artistliğini bir kenara bırakıyorum, ne de olsa iki hafta önce o defter kapandı, bir süreliğine temelli. Topçuluğuna geçiyorum, sevgili Vasilije’nin. Bir üst paragrafın son cümlelerinde bahsettiğim şeyle paralel olarak, Micic’le ilgili çok da sağlıklı değerlendirmeler okuyamıyorum, olağan şüpheli draft sitelerinde. Sizin için işleri kolaylaştırmak için, karşılaştırılması gerektiğini düşündüğüm oyuncunun ismiyle başlayayım; Andre Miller. Onun gibi kendine has bir tarzı olduğundan değil; ancak vakti zamanında Fast Break’te, bir draft öncesi, Miller’la ilgili bir pasaj vardı, yanlış hatırlamıyorsam Murat Murathanoğlu tarafından yazılmış. Utah Üniversitesi’nin gardı Andre Miller’ın, o sınıfın açık sahadaki en iyi gardı olduğuna vurgu yapılmıştı. Bu sınıfın diğer gardlarını çok bilmiyorum da, Micic’in benim gözüme en çok çarpan özelliği, saha görüşü ve hızlı hücumlarda büyük oranda doğru kararları verebilimesi. Her ne kadar atletizm seviyesi karşılaştırılamayacak derecede farklı liglerden bahsediyor olsak da, pota civarlarında, pek patlayıcı bir oyuncu olmamasına rağmen, beklenenden daha iyi bitirdiğini de not düşeyim. Benim gözüme çarpanlardan öte, alenen açık olan bir şey de, pick’n roll’u oynamayı çok iyi becermesi.
Bütün bunlarla doğrudan ilgili ve belki de hakkında heyecan duyulmasının en önemli sebebi 1.95’lik boyu. Ancak dış şutuna hiç güvenen bir oyuncu değil ve kimi zaman pası arama işini çokça abartıyor. Kimi maçları garip top kaybı sayılarıyla bitirebiliyor, tam da bu yüzden. Öte yandan, bu bölgelerden çıkan her genç kısa gibi, NBA seviyesinin çok uzağında bir atlet. İzlerken, gözlerinizi fal taşı gibi açtıracak bir ilk adım çabukluğu, vites değiştirme, show up’ı yarıp geçme gibi şeyleri belki de hiçbir zaman gösteremeyecek NBA kariyeri boyunca. Hem güvendiği bir şutu olmayınca, hem de bunu kompanse edecek bir atlet olmayınca, bir de Avrupalı kısa olunca, ister istemez cebinde pek çok soru işareti barındırıyor Micic.
16 yaşında profesyonel olan ve Mega Vizura’da kaydadeğer roller üstlenen Micic, draft’ın en çok kilometreli oyuncularından biri olabilir. Henüz 20 yaşında ve gelişime açık bir fiziğe, vücut yapısına sahip olduğu söyleniyor. Üstelik, ne zaman gitmeye karar vereceğinden bağımsız olarak, gittiğinde ligin sayılı pasörlerinden biri olacak bir pas yeteneğine ve saha görüşüne sahip. Öte yandan, ikinci profesyonel sezonunda geçirdiği ağır diz sakatlığı da eklenince, biraz üstteki şeylere, atletizmi ve patlayıcılığıyla ilgili, kafadan duyulabilecek hiçbir şüphenin dağılması için de hiç yardımcı olmuyor. Bildiğiniz gibi tahmin yapmayı severim. Tutturduğumda, “ben demiştim” demeyi sevdiğim gibi, Japonların fena ters köşe yaptığını da kabul ederim. Öte yandan bol gollü maçların müjdesini, turnuva başlamadan günler önce verdiğimin de farkında olduğunuzu düşünüyorum. Velhasıl, Micic’in bu ligde uzun süreler tutunabileceğini düşünüyorum, draft/takas kısmetine sahip olduğu ve doğru akıllar aldığı sürece. Birtakım sitelerin kendisiyle karşılaştırdığı Calderon ayarına yakın bir şut tutturabilirse, bir takımın ilk beş gardı olarak hizmet eder ve bir bakmışsınız, ikinci turun başı-ortalarından seçilmesi “steal” olarak adlandırılıyor olmuş. Ya da, şutunu tutturamaz ve Beno Udrih tarzında rollerle kariyerini geçirir, Misko Raznatovic devreye girip de Efes’e falan sansasyonel bir para karşılığı paketlemezse.
Kendisinin saha dışında neler yaptığıyla ilgili bir spor gazetecisi arkadaşıma başvurdum; ancak kendisi Viyana’da Belle and Sebastian konseri kovaladığı için sonuç alamadım. Lakin, bir senedir kendisini herhangi bir ortamda, sokakta, sağda, solda görmemiş olduğum için, aklı başında bir sporcu olduğunu düşünüyorum. Yolun açık olsun, sevgili Vasilije. (Bu da, Belgrad’ı da avcumun içi gibi bilirim artistliğiydi. Sırf bu işin suyunu çıkarmamak için, Bogdan Bogdanovic’i ben yazmıyorum. Halbuki, daha Avrupa Şampiyonası hazırlık maçları sırasında, “bu adama dikkat” demiştim. Üstelik, kendisini farklı mecralarda da gördüm. Hehe, yazsaydın neler zırvalayacaktın dediğinizi duyar gibiyim, mazur görün, içim acıyor.)
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane