Yılın benim için en heyecanlı sabahlaması geldi nihayet. Yaklaşık dört saat boyunca sevdiklerim kazandıkça sevinip daha çokça hak edip eli boş kalanlara üzüleceğim, esprilere gülüp daha çok sayıdaki kötü esprilere of çekeceğim. Çok kızacağım, ama yine de yılın en güzel dört saati olacak. Oscar bu.
Son yıllarda, özellikle En İyi Film aday sayısı artırıldığından beri, her sene “bu yıl en çekişmeli yarış” cümlesini duyuyorum. İstisnasız her sene. Bu yıl, bunu söyleyenler gerçekten haklı olabilirler, zira uzun zaman sonra ilk defa üç atlı bir yarış söz konusu: “12 Years A Slave,” “Gravity” ve “American Hustle” törene kazanmak için yeterli sebeplerle giriyorlar. Oscar öncesi kritik öneme haiz olan meslek birliği ödüllerini de paylaşmaları etkileyiciydi: Yönetmenler Birliği’nin ödülü Alfonso Cuaron’a gitti, Oyuncular Birliği tercihini 1970’lerin permalılarından yana kullandı. Yapımcılar Birliği (PGA) ise hem “yerçekimi”ne karşı koyamadı, hem de Steve McQueen’in “esaret”inde kaldı. Tarihte ilk defa yarış beraberlikle sonuçlandı, ödül paylaştırıldı. Bu üçlü dışında bir büyük usta (Martin Scorsese), Oscar’ın gediklisi bir adam (Alexander Payne), klas bağımsızlar (“Dallas Buyers Club” ve “Her”) olunca, en iyi film yarışı iyice çözülmesi zor ve elbette keyifli hale geliyor. Ben tahminlerimi iliştiriyorum, evi arabayı satıp satmamak size kalmış.
En İyi Film: 12 Years A Slave
Ocak ayının başlarında, meslek birlikleri ödülleri verilmeye başlamadan önce, her şey “American Hustle”ın istediği gibi gidiyordu. “Gravity” ve “12 Years A Slave” ise Şubat’ta momentumu kazandı ve şu anda ikisi arasındaki çarpışma bekleniyor. Her iki film de kutuplaştıran işler değiller: İkisinin de tutkulu savunucuları var, evet, ama onlardan nefret eden kimseyi bulamazsınız. Dolayısıyla Oscar’ın oylama sisteminde (sıralı liste) pek çok oy pusulasında bu iki filmin ilk ikide çıkacağını varsayabiliriz. Yine PGA’deki gibi kafa kafaya gideceklerdir. Bu durumda “12 Years A Slave” bir adım öne çıkıyor. Bugüne kadar hiçbir bilimkurgu veya 3D film En İyi Film seçilmedi. “12 Years A Slave” ise zorlayıcı yapısına karşın tam bir Oscar filmi: Dönem filmi, tam bir yıldızlar ve iyi performanslar geçidi, kimseyi rahatsız etmeyecek bir politik tavrı var ve çarpıcı. Filmin Oscar kampanyası “Zamanı geldi” cümlesi üzerine kurulu – Esaret üzerine, siyah bir yazar tarafından kaleme alınmış, siyah bir yönetmen tarafından çekilmiş bir filmin “vaktinin geldiğini” söylüyorlar. Mesaj adrese ulaşacaktır. Evet, “Gravity” bir dolu Oscar alarak gecenin ödül zengini olacak ama En İyi Film konusunda “12 Yıllık Esaret” diyorum.
En İyi Yönetmen: Alfonso Cuaron (Gravity)
Ödülün iki favorisinden hangisi kazanırsa tarih yazılmış olacak: Steve McQueen alırsa Oscar’lı ilk siyah yönetmen olacak, ki zaten daha önce sadece iki siyah aday olmuştu (“Boyz ’N The Hood”la John Singleton ve “Precious”la Lee Daniels). Alfonso Cuaron ise bunu başaran ilk Latin olacak. Oscar gelenekleri, film ve yönetmen ödüllerinin aynı tarafa gideceği yönünde (85 yıllık Oscar tarihinde sadece 22 defa ayrım yaşandı). Yani “Zamanı geldi” ödülleri yönetmen kategorisinde çok işlemez: Michel Hazanavicius veya Tom Hooper gibi tazeler de ustaların önünde ödül alırlar. Yani normalde Steve McQueen’in şansının büyük olduğunu düşünmeliyiz. Ama bu seneki karambol geleneksel patikaların bu sefer işlemeyebileceğini söylüyor bize. Cuaron’un “Gravity”deki işçiliğinin takdir edileceği, DGA ödülünün burada da bir heykelciğin habercisi olduğu yaygın kanı.
En İyi Erkek Oyuncu: Matthew McConaughey (Dallas Buyers Club)
Bu kategori oldukça açık gibi görünen, ama zaman ilerledikçe rekabeti azalan bir dal oldu. Leonardo DiCaprio’nun kariyer performansı gösterdiği, Chiwetel Eijofor’un koca bir filmi tek başına sırtında taşıdığı, Bruce Dern’in “Adam ölmeden bir Oscar verelim” şansı taşıdığı ve Christian Bale’in “Zamanının geldiği” düşünülebilirdi. Ama ödül sezonu ilerledikçe McConaughey şansını artırdı. DiCaprio filme ve Jordan Belfort’a gelen eleştirilerden nasibini aldı, Bale’in şansı “American Hustle” rüzgarıyla birlikte dindi. AIDS hastası bir homofobiği yorumlamak için verdiği onlarca kilo değil sadece mesele, perde personasını tamamen paramparça edebilme cesaretini göstermek. McConaughey birkaç yıl içinde herkesin dalga geçtiği bir adamdan Hollywood’un en çalışkan ve klas aktörlerinden birisine dönüştü: Sadece iki yıl içerisinde oynadığı “Bernie,” “Magic Mike,” “Killer Joe,” “Mud” ve “Dallas Buyers Club”la geldiği nokta takdir edilmeyecek gibi değil. Matt’in gecesini berbat edebilecek tek adam Eijofor: Gece bir “black celebration”a dönüşecekse o da ödül alacaktır.
En İyi Kadın Oyuncu: Cate Blanchett (Blue Jasmine)
Bütün adayların üzerinden geçerken “Bir yerde sürpriz olmalı, bir yerde sürpriz olacak” diye bakıyorum ama o sürprizin burada olmayacağı kesin gibi. Ay başında Woody Allen’ın taciz suçlamaları Cate’in şansını etkiler mi tartışmaları olmuştu ama ardından gelen ödülleri almaya devam etti. Amy Adams’ın dokuz yıldaki beşinci adaylığında yüzünün gülmesini istedim ama hayat böyle.
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Jared Leto (Dallas Buyers Club)
Tıpkı McConaughey gibi bir geri dönüşten bahsedebiliriz: Yakın zamana kadar sinemaya ilgisini yitirmiş ve 30 Seconds To Mars’la müzik kariyerine konsantre olmuştu Leto. “Dallas Buyers Club”ın trans Rayon’u için geri dönüşü muhteşem oldu. Ödül onun.
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Lupita Nyongo (12 Years A Slave)
Gecenin en ortada ödülü bu olsa gerek. Jennifer Lawrence, Hollywood’un gözbebeği. Muhtemelen “American Hustle”dan en akılda kalıcı şey. Daha bu yaşında üçüncü adaylığını aldı ve geçen yıl da Oscar’ı almıştı. Altın Küre ve BAFTA’yı aldı, ki 2000’lerde bu ikisini alıp da Oscar’dan eli boş dönen kimse yok. Ama Lupita Nyongo hem burada kısa süresinde (ki bu bir dezavantaj) etkileyici bir performans veriyor, hem de filmin rüzgarını arkasına alıyor. Son yıllarda Jennifer Hudson, Mo’Nique, Octavia Spencer gibi siyahi aktrislerin burada bir trendi olduğu da ortada. Sally Hawkins ve Julia Roberts’ın performanslarını çok beğendiğimi, June Squibb alsa havalara uçacağımı not düşeyim.
En İyi Orijinal Senaryo: American Hustle (David O. Russell, Eric Warren Singer)
En İyi Uyarlama Senaryo: 12 Years A Slave (John Ridley)
Oscar’ın en bildik numaralarındandır: “Güzel iş çıkartmışsınız ama En İyi Film ödülünü alacak kadar değil” dedirten, bağımsız ya da aykırı film senaryo dalında ödüllendirilir. Tarantino’nun iki Oscar’ı var, ikisi de senaryo dalında (“Pulp Fiction” ve “Django Unchained”). “Eternal Sunshine of the Spotless Mind,” “Milk,” “Juno” veya “Little Miss Sunshine” da bu dallarda ödülü aldılar. Dolayısıyla bu patikayı takip edersek bu sene de “Her”ün Orijinal Senaryo Oscar’ını alması gerekiyor, Altın Küre ve Yazarlar Birliği (WGA) ödüllerini takiben. Ama “Her” Akademi için her şeye rağmen “fazla” bağımsız bir film. Dahası, son dört yılda üç kere aday olan, neredeyse çalıştığı tüm oyunculara Oscar adaylığı kazandıran, Akademi’nin gözbebeği David O. Russell’ın burada ilk heykelciğine kavuşacağını düşünüyorum. Uyarlama Senaryo dalında genelde En İyi Film’de güçlü olan ödülü alır, burada da “12 Years A Slave” ödülü alır ve John Ridley bu ödülü alan ikinci siyah yazar olur gibi görünüyor. Kendisinin gecesini mahvedebilecek isim ise “Philomena” olabilir.
En İyi Animasyon: Frozen
Animasyonla neredeyse eş anlamlı Disney’nin bu dalda henüz Oscar kazanamadığına inanabiliyor musunuz? Pixar’ın normalde ambargo koyduğu bu dalda kuvvetli bir aday çıkaramaması sonucu “Frozen” ödüle koşuyor. Elbette Hayao Miyazaki’nin veda filmi “The Wind Rises”la ödüllendirilmesi gibi bir hoşluk düşünülebilirdi, ama usta zaten 2002’de “Spirited Away”le kazandığı için Akademi’nin böyle bir derdi olacağını sanmıyorum.
En İyi Yabancı Film: La Grande Bellezza
Zor bir kategori, zira Thomas Vinterberg’in “The Hunt”ı kuvvetli bir film ve Amerika’da tanınan bir yönetmenden geliyor. Belçika’dan gelen “The Broken Circle Breakdown” da çok çarpıcı bir film olmasının yanı sıra Amerikan kültürüne büyük referanslar yapmasıyla Akademiyi tavlayabilir. Ama Paolo Sorrentino’nun başyapıtının ihtişamına karşı koymanın güç olduğunu düşünüyorum.
En İyi Belgesel: 20 Feet From Stardom
Güçlü bir aday listesi: Özellikle “The Square” ve “The Act Of Killing” çok önemli konulara eğilen, etkileyici belgeseller. Ama on yıllarca perde arkasında kalmış geri vokalistlerin öyküsü hem çok keyifli bir seyirlik, hem de insanı iyi hissettiriyor. Büyük dezavantajı, geçen yılki “Searching For Sugar Man”den sonra bir “müzik” filmine daha aynı ödülü vermek istemeyebilirler.
En İyi Sinematografi: Gravity (Emmanuel Lubezki)
En İyi Kurgu: Captain Phillips (Christopher Rouse)
Akademinin Sinematografi bölümüne saygı göstermek gerekiyor, En İyi Film adaylarının peşine takılmadığı için. 11. adaylığındaki büyük usta Roger Deakins’in “Prisoners”la adaylığı sevindirici, “Inside Llewyn Davis”in mat renklerinin hakkının teslim edilmesi gerçekten güzel ve “The Grandmaster”ın varlığı da güzel detay. “Nebraska”daki incelikli çalışmanın da adaylığı hak ettiği ortada. Ama herhalde Lubezki’nin “Gravity” ile ödül almaması çok büyük sürpriz olur. Kurguda ise sadece kurgucuların oy verebildiğini düşünürsek onların meslek birliklerinin ödüllendirdiği “Captain Phillips”in kazanacağını düşünebiliriz. O olmazsa elbette “Gravity.”
En İyi Yapım Tasarımı: The Great Gatsby (Catherine Martin ve Beverley Dunn)
En İyi Kostüm Tasarımı: The Great Gatsby (Catherine Martin)
Zor bir dal gibi görünüyor çünkü “The Great Gatsby” geleneksel anlamda sanat yönetimi düşünüldüğünde çok kuvvetliydi. “Gravity” ise son yıllarda 3D filmlerinin (“Hugo” ve “Avatar”) başardığı gibi Oscar’a uzanabilir. Aynı zamanda “Her”ün naif gelecek tasarımının başarısı da ortada. Her üç film de meslek birliklerinden ödülleri kaptılar (Dönem Filmi, Fantezi ve Çağdaş kategorilerinden). Ben yine de akılda kalıcılığıyla “The Great Gatsby” diyorum, film beğenilmediyse de ödül gelir.
En İyi Makyaj: Dallas Buyers Club
Johnny Knoxville’den “Bad Grandpa” yaratan günde beş saatlik makyaj seansları şüphesiz etkileyici, ama “Jackass”in Oscar alacağını zannetmiyorum. Ödül Rayon’a gider.
En İyi Müzik: Gravity
Kişisel favorilerim şüphesiz William Butler ve Owen Pallett’lı “Her” ve Alexandre Desplat’lı “Philomena.” Ne var ki, “Gravity”nin “o sessiz atmosferde insanı etkiliyor” yanılsamasıyla müziklerine oy verileceğini düşünüyorum. Hayır, müzikler hiç de baskın değildi ve hayır, müzikleri o kadar da iyi değildi. “Philomena” çarpıcıydı, ufak bir ihtimalle sürpriz yapabilir.
En İyi Orijinal Şarkı: Frozen
Herhalde bu kadar yıldızlar topluluğu bir aday ekibi az bulunur: U2, Karen O ve Pharrell! Ama “Frozen”ın “Let It Go”su Akademi’nin gözünde (kulağında) tek başına en ayakta duran şarkı olarak görünecektir.
En İyi Ses: Gravity
En İyi Ses Kurgusu: Gravity
En İyi Görsel Efekt: Gravity
En İyi Kısa Animasyon: Get A Horse
En İyi Kısa Belgesel: The Lady In Number 6
En İyi Kısa Film: The Voorman Problem
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane