Arabayla yapılan uzun yolculukları çok severdim uçakla tanışmadan önce. Küçükken uçak korkum vardı. Daha doğrusu uçağa binene kadar. Zaman en büyük kazanç düsturunu benimsediğimden beri araba yolculukları sadece aileye zaman ayırmak gibi kalmaya başladı.
Babamla annem çok sever Yıldız Tilbe’yi. Dört arabamız çalındı – ki ben hala inanamıyorum – her birinden Yıldız Tilbe kasetleri alındı. Küçükken her yaz çıkılan Kuşadası yazlık yolculuğu sırasındaki en büyük karın ağrımdı Yıldız Tilbe. Arabesk canımı yakıyordu, fantezi en fazla Ninja Turtles olmalıydı… Yahut Power Rangers.
Susurluk molasına kadar iki albümü çalınırdı. Tost ve köpüklü ayranlarımızı kaza ettikten sonra biraz toparlanan küçük çocuk olan bendeniz muhtemelen Craig David, plase olarak da çok kötü bir R&B boyband’i cd’si koydurur, yola devam ettirirdim bizimkileri. Onların karın ağrısı kısa sürerdi. İki şarkı sonra ezberlediklerim biter, sonrasında biraz radyo çalınır, ondan sonra Balıkesir’e doğru Tilbe’nin üçüncü albümü konurdu teybe.
Şarkı yazarken yaptıkları çoğunlukla bir şehir efsanesi olan Yıldız Tilbe’nin bende yeri bayağı ayrı. Ergenlik dönemine girdikten sonra çok banal bulduğum Dayan Yüreğim’in1 içinde geçen “öyle güzelsin ki içimde, onu kirletmeyeceğim seninle” sözünün derinliğini yeni yeni kavrıyorum. “Olduğu kadar güzeldik” sözünün burnuma sokulmasında Onur Erdem’in instagram hesabının da payı var.
Sezen Aksu’yla birlikte Türk müzik tarihinin en saykadelik sözlerini yazan, yeri gelip İbo Şov’da ayar yiyen, yeri gelince İTÜ dördüncü sınıf öğrencilerince “abi bu sözlerin bi tık üstü Morrissey zaten” diye övülen Yıldız Tilbe’nin “olduğu kadar underrated” kalması beni ergenlikten çıktığımdan beri yaralıyor. Zira o ara anladım kendisinin “ııy çok arabesk” değil de deli-dahi olduğunu.
***
Hedef olup vursan da
Özenli sözlerin oklarıyla
Süslemedim harfleri
Adını oluşturanların dışında
Dökmedim yüreğimi
Kimsenin gözlerine
Ey aşk beni yağmala
Ateş et arka arkaya aşk
Beni tara
Bitsin hiçbir şey umrumda değil
Dağlarım yaralarımı çabuk geçsin
Öğrenirken hasretinle sevişmeyi
Gözyaşlarım akabilirler özgürce
İçimde öyle güzelsin ki
Onu kirletmeyeceğim seninle
***
Zamanında modern edebiyatımızda ortaya çıkan -ciler (örn. Beş Hececiler, Yedi Meşaleciler) modası devam etse ilk albümünü bir anlayışın bildirisi olarak alıp, sonrasında gittikçe güçlenen anlayış ve mental derinliğinden emin olunamayan güzellikteki şarkılarla devam eden sonraki albümler olarak sıralayabiliriz müzik kariyerini sanırım. Sıralayabiliriz de, herhangi bir şeyle sınırlandırabilir miyiz, çok emin değilim.
Lisedeyken şarkı sözlerini (genellikle Evanescence, nadiren Türkçe pop) biriktiren Ezgi adlı arkadaşımın biriktirme defterine o sıralar “lan bu kadın iğrenç değil dahiymiş” uyanışıyla bağlandığım şarkı sözlerini yazışım ve Ezgi’nin okuduktan sonra “yalnız lütfen bi daha arabesk yazma, senin müzik zevkin iyi diye biliyorum ben tamam mı” diye geri dönüşü o dönem derin yaralar açsa da, sonradan pek şeyimde olmamıştır. Hatta işte Türk insanının sıkıntısı budur. Yıldız Tilbe’nin şarkılarını bir tür arabeske yormak, yaftalamak, aşağı görmek gibi hatalara düşmüştür Türk müziksever. Ve hatta yeri gelmişken söyleyeyim, Ezgi’ciğim üniversiteye girdikten sonra lise arkadaşlarınla görüşmeyi reddetmen havalı olduğun anlamına gelmiyor, biz seni geri zekalı olarak anıyoruz aramızda.
Ulan konudan konuya atladık.
Adı kokaine mi ne karışmıştı Yıldız Tilbe’nin. Babam, “o şarkıları başka türlü nasıl yazsın zaten” dedi, annem onayladı o akşam. Ben kokainin ne olduğunu bilmiyordum ama eğer bana öyle şarkı sözleri yazdıracaksa vardım. Haberde olanca çene beniyle saçma sapan hareketler yapıyordu Yıldız Tilbe ve annem “cıkcıkcık” yapıyordu onaylamaz halde. Yıldız Tilbe’nin onaylanmaya ihtiyaç duymadığını, bilakis kimsenin onaylamamasının içinden geleni iyi şekilde yaptığını belirttiğini yeni yeni anlıyorum yine.
Deli olduğu söylendi, kötü dans ettiği söylendi, “kullanıcı” olduğu söylendi. 90’ların hakkı kendini cazcı sanan Zerrin Özer’e bile verildi, Yıldız Tilbe hep öteki oldu. Liverpool doğumlu olup anadili İngilizce olsa o şarkıları Scouse’ken yazsa, bugün birkaç Emmy adaylığı olacak kadın hep ötekileştirildi, İbo Şov’da küçük düşürülmeye çalışıldı.
90’lara derinliğini veren kadının hakkını ben veremem, siz de veremezsiniz. O aşık, biz kör hevesin geçici misafiri. Ne yapsa ayrılamaz o halinden asla.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane