Bundesliga’da ilk 6 hafta geride kaldı. Biz de bu güzel 6 haftaya kayıtsız kalamayıp bir sohbete oturduk. Defans kurgularından konu açıp, fırsat bu fırsat diyip Schalke ve Hamburg’u eleştirdik. Konu Freiburg veya Braunschweig olduğunda “Ben demiştim” demenin zevkini tattık. Sıra Markus Weinzierl ve O’nun Augsburg’una geldiğinde şaşırarak alkışladık. Timo Werner’e desteğimizi sunup diğer beğendiğimiz oyunculara selam gönderdik. Bir de en sona beğendiğimiz golleri ekledik. Aramızdaki sohbet İngilizce olmadığından, yazıya aktarırken anlama bağlı kalarak cevaplarımızı genişletemedik. Ama Franz Beckenbauer evimize bilmediğimiz bir dilde mektup gönderip bizim Bundesliga’yı en iyi bilen iki büyük güç olduğumuzu söyledi. Çok beğendiğini de ekledi. Bakalım siz de beğenecek misiniz?
F.Ö: Giriş benden olsun. 54 maç içinde 0-0 biten karşılaşma yok. Buna ek olarak bahisçi tabiriyle, maçlarin %60’dan fazlası üst bitmiş, maç başına ortalama gol sayısı da 3,25. Nedir bu Bundesliga’da fazla gol olayı?
O.C.S.: Yetenekli hücumcular mı, savunma sıkıntısı mı? Benim aklıma ilk savunma geliyor. Schalke’nin maçlarının gollü geçmesi savunmasının kötü olmasından, gel gör ki Leverkusen’in durumu uç elemanlarının taş gibi top oynamasından. Ama bu sezon herkeste çok ciddi bir tempo var. Mesela geçen sezon play-out oynayan Hoffenheim bana en çok keyif veren takımlardan biri oldu bir anda. Sence hangisi? Savunma-hücum?
F.Ö.: Geçenlerde “Almanya n’oluyor, defansın oynamıyor” şeklinde bir yazı yazmak istedim. Cevap zaten orada olacaktı. Bence çok büyük yeteneklerden öte, Almanya’da bir defans sıkıntısı var. Milli takımda bile bu görülüyor, en son oynadıkları ABD, Ekvador ve Paraguay hazırlık maçlarında ortalama 3 gol yemişler. Onun dışında Dünya Kupası eleme grubunda en ciddi maçlarında İsveç’ten 4 gol yemişlerdi. Ama Leverkusen’e de katılıyorum. Sam, Kiessling ve Son üçlüsü için yeni “Magic Triangle” diyenler bile oldu. Son haftada Son yerine Avustralyalı Robbie Kruse geçti, Son’dan daha da iyi bir iş çıkardı.1
O.C.S.: Aslında şöyle bir şey var. Bütün takımların geri dörtlüsünde, ya da kaleciyi de kat, beşlisinde mutlaka 1-2 tane gelecek vadeden savunmacı ya da kaleci var. Geleceğe yatırım yaparken tecrübesizlikten gelecek hataları da kabul ediyor galiba takımlar. Ama dediğin gibi “Magic Triangle” olmasa bile neredeyse bütün takımların feci derecede iyi hücum hattı, onların da pozisyona girmesini sağlayacak çok sağlam orta alan adamları var. Tek tek sayamıyorum şimdi de, başaltına bile baksan görüyorsun.
F.Ö.: Doğru, Bundesliga’nın bu kadar gençleşmesi şu sıralar için sıkıntı oluşturuyor. Baktığında takımların en yaşlısı Mainz, onların da ortalaması 27 civarı. Takım kadroları genelde 24 yaş ortalamasında. Ben bu söylediklerine, bir de defans oyuncularının oyun içi görevlerindeki değişiklikleri ekleyebilirim. Topu oyuna doğru sokma, geriden oyun kurma, şişirme top oynamama ve hücuma yardım gibi. Genç oyuncular buralarda da sorun yaşıyor, zaten topu oyuna sokarken kaybedilip yenilen birçok gol var. Bu arada defans ve en başta Schalke ile başlamışken, hangi takım senin için büyük hayal kırıklığı oldu?
O.C.S.: Schalke galiba. Schalke’nin bu kadar dengesiz olması tuhaf geldi bana. Gerçi Hamburg’un şu anki durumu da anlamsız.
F.Ö.: Benim de burada tercihim Hamburg. Bu takım Bundesliga’da acıların takımı olmaya aday. “Mavili” takımlar lanetli biraz da herhalde?
O.C.S.: Hamburg birkaç senedir öyle aslında. Kim geldiyse oturmadı. Bir türlü planlar işlemedi.
F.Ö.: Bundesliga’nın son 5 senesinde transferden en çok zarar eden 3 takımdan birisi olmuşlar. Yüksek maliyetli kadrolar, ünlü hocalar ama hiçbiri tutmuyor. Ligin kuruluşundan bugüne birinci ligde olan tek takım Hamburg, ama bu kadar yılda sorunlarını çözebilecek olgunluğa erişememişler demek ki. Yeni teknik direktör Marwijk ilaç olacak mı sence? Bir de senin Schalke’den Keller’le aran pek iyi değil galiba ?
O.C.S.: Kim geldiyse ilaç olmadı ki. Gerçi Marwijk’i severim. Bir de van der Vaart galiba özel olarak istemiş. Takımın lideri, istediği teknik direktörle falan çalışacak. Bunlar toparlama olasılığı olan şeyler. Keller’e gelince, zerre sevmiyorum. Hücum aksiyonları falan güzel genellikle ama savunma konusunda çok sıkıntısı yok mu adamın? Hatta savunma anlayışı yok.
F.Ö.: Ben hala defansta Matip’e nasıl tahammül ettiğini anlamıyorum. İlk hafta yaptığı hatalar çocukçaydı. İyi futbolcu olabilir ama biraz dinlense kendisi için de iyi olacak. Bu arada şimdi Transfermarkt’da gördüm, Hamburg’un aldığı tek galibiyet için şu andaki kadrosuna harcadığı para 62 milyon Euro!
O.C.S.: Eh işte…öeh…Hiç Bundesliga planlamasına benziyor mu bu şimdi? Çok Na-Alman bir iş.
F.Ö.: Kulüp içindeki ilişkiler de benzemiyor. Geçenlerde Hamburg’la ilgili bir makale okumuştum. En büyük şikayet yönetim veya takım içinde ne oluyorsa anında yerel medyaya haber olmasıydı. İçerisi köstebek dolu diyorlardı. Bu senelerdir böyleymiş. Eğer iş bu boyutlardaysa, Marwijk’le sorunların çözülmesi zor. Ekleyecek bir şeyin yoksa, hayal kırıklığı iki takım dışında, ne beklendiyse o oldu dediğin iyi veya kötü anlamda takımlar hangileri?
O.C.S.: Kötü anlamda Braunschweig. Bu kadar rezil oynamaları çok normal çünkü transfer döneminde resmen hayal gördüler. Yapılan transferler onları ikinci kez Bundesliga’ya çıkaracak transferler, Bundesliga’da tutacak transferler değil. Kumbela geçen sene gol kralı oldu da, markajcısı Boateng değildi. Yani anlam veremedim transfer hamlelerine. İyi anlamda da Hannover bence. 2-3 sezondur tertemiz işliyor takım. Sen ne diyorsun?
F.Ö.: Bunlara ekleyeceğim kötü anlamda herhalde Freiburg olur. Streich için o kadar dilendik ama mütevazı takım olayını biraz abarttı gibi. Bu takım kaç senedir 1. ligde, üstüne şimdi de Avrupa Ligi gelirleri var. İyi transfer bir yana elindeki iyi futbolcularını da kaybetti. Kötü gitmelerini bekliyordum, öyle de oldu. Umarım toparlarlar, onlarınki hala romantik bir hikaye.
O.C.S.: Galiba bir süre sonra o mütevazı takımla iyi iş yapma durumu takıntıya dönüşüyor. Braunschweig işte, o da aynı. Peki beklenti üstü takımın hangisi?
F.Ö.: Augsburg! Çok içten söylüyorum, ben bu takımı geçen sezon başında hiç sevmiyordum, hatta düşmelerini istiyordum. Sıkıcı, sanki her maç 1-0 kaybetmeye çıkıyorlar gibi bir futbol oynuyorlardı. Geçen sezonun ikinci yarısından itibaren takım birden değişti. Bu sezonki, son hafta Hannover maçı 1-1 bitecekken, uzatma dakikalarında Hannover çok saçma bir penaltı kazandı. Bu maçı kaybetmeseler şu anda 10 puanla 4. sırayı Hannover’le paylaşıyor olacaklardı. Bu bütçeyle Bundesliga’da bu seviyede olmak bence beklenmeyen bir olay. Senin var mı sürprizin?
O.C.S.: Katılıyorum aynen, geçen sene sonunda sırf bakayım düşecekler mi diye izlemeye başlayıp her hafta takip ettim. Bu sezonki performans da harika ki takımda neredeyse elle tutulur oyuncu yok. Hayır gidip yılların “olamamışı” Callsen-Bracker’le top oynayıp şu halde olmak çok acayip.
F.Ö.: Halil Altıntop var bir de, bir şekilde takıma oturdu.
O.C.S.: Hakikaten ya, hem de hiç oynamadığı bir yerde.
F.Ö.: Stuttgart’ın kiralık gönderdiği 20 yaşındaki Holzhauser de orta sahanın liderliğini yapıyor, ilginç takım. Başka sürpriz var mı sence?
O.C.S.: Augsburg olmasaydı Hoffenheim derdim.
F.Ö.: Hoffenheim için ben ön yargılıyım, onları sana bırakıyorum.
O.C.S.: Hahaha biliyorum, sen sevmezsin pek. Bireysele ne diyorsun? Hayal kırıklığı, en iyi oyuncu, sürpriz, genç?
F.Ö.: Sidney Sam Leverkusen’de çok iyi iş çıkarıyordu ilk haftalarda, Firmino var Hoffenheim’da tabii geçen seneden sevdiğimiz Volland’la birlikte. Defans hattında Naldo Wolfsburg’u toparlıyor. Hepsine ek emektar Olic, Wolfsburg’da bu sene başka oynuyor. Fakat benim favorim Max Kruse. M’Gladbach gibi iyi bir takımla, iyi oyununun üstüne koydu.
O.C.S.: Katılıyorum. Sürpriz olarak Max Kruse. Yani ben kadroya uyar, iyi oynar diyordum da sazı alıp yıldızlaşmasını beklemiyordum. Peki hayal kırıklığı?
F.Ö.: Hayal kırıklığına ilk Götze geliyor aklıma ama çok oynayamadı. Senin?
O.C.S.: Tanımayan çok olur gerçi de ben Clemens diyorum, patlama yapar derken etki etmedi. Götze de sayılır ama.
F.Ö.: Caligiuri var bir de. Max Kruse’nin yaptığını yapamadı. Freiburg’da çok iyiydi ama Wolfsburg’da hiçbir varlık gösteremiyor gibi.
O.C.S.: Güzel hatırlattın.
F.Ö.: Bir de Bremen’in forvet transferi var Bayern’den, ismini hatırlayamadım…
O.C.S.: Nils Petersen?
F.Ö.: Hah evet!
O.C.S.: O büyük abartılmış oyuncu ya.
F.Ö.: Petersen, aynen katılıyorum. Yani hayal kırıklığı değil de abartılmış oyuncu. Peki burada söylemeden geçmem, genç oyunculardan Timo Werner’e ne diyorsun? Bruno Labbadia takıma aldı, o gidince de yerine gelen Thomas Schneider’den Stuttgart’ta formayı kaptı.
O.C.S.: Şu ana kadarki en iyi genç performansı? Bence net!
F.Ö.: Bence de. Stuttgart’la lig maçına çıkan en genç oyuncu, ligin de gol atan en genç 3. futbolcusu oldu.2 Bruno Labbadia demişken Thorsten Fink’le birlikte işini erken kaybedenlerden oldu. Teknik direktörler için ne diyorsun?
O.C.S.: Oraya gelecektim, en iyi performans Augsburg’dan Weinzierl ya da Mainz’dan Tuchel derim. En kötüsü de Schalke’de Keller ya da Braunschweig’da Lieberknecht. Keller takım yönetiminde, Lieberknecht kadro mimarisinde çok kötü iş çıkardı. Sence?
F.Ö.: Weinzierl ve Keller’de katılıyorum sana. Lieberknecht’de de haklısın ama orada biraz da parasızlık var. Gerçi parası olsaydı da transfer yapacağını sanmıyorum.
O.C.S.: Hah işte sıkıntı o! Daha geçen sezon ilk 2’yi garantileyip “kadroyu çok değistirmeyeceğim” demişti.
F.Ö.: Bir röportajında da “100 milyon Euro verseler takıma kimi alırsın?” sorusuna “Messi mi dememi bekliyorsun? Çok sıkıcı. Ben Düsseldorf kaptanı Lambertz’i alırdım ama o da gelmez” diye cevap vermişti…
O.C.S.: Hahahaha, ilüzyon işte bu.
F.Ö.: Az önce senin bahsettiğin olay aslında, mütevazılığı abartmak oluyor işte.
O.C.S.: Evet, aynen. Düşük profile katkı yapmazsan başarı devam etmiyor. Bir de Bundesliga’ya çıkıyorsun, o kadroyla Augsburg’un yaptığını yap, aynı ligde devam ediyor ol eyvallah. Ama 25 senedir birinci lig oynamayan takıma bir şeyler katman lazım. Simeon Jackson’dan daha iyisini de mi alamayacaktı yani? Marica bile boşta.
F.Ö.: Ama Marica da pahalı hayal kırıklıklarından Bundesliga’da. Ne Stuttgart’ta ne de Schalke’de bir şey yapamadı.
O.C.S.: Kapatacak hesabı var işte, kötü takıma git kendini ispat et. Çok mu abarttım?
F.Ö.: Bence abartmadın. Yani ben orada romantikleşiyorum. Bu tip adamların futbola borcu var, bedavaya bile oynaması lazım.
O.C.S.: Hah, daha üstüne bir şey söylemem. Mutu gibi misal. Aynı neslin devamı.
F.Ö.: Aynen, şu anda başka bir Romanyalı var Stuttgart’ta, Maxim. Ama Bobic ona gözü gibi bakıyor, bu yüzden şu anda çok iyi gidiyor.
O.C.S.: Romanya sonunda istikrarlı hücumcu çıkardı mı?
F.Ö.: Sayılır. 2 gol 4 asistle oynuyor ligde. Çok yetenekli, izlemesi bayağı zevkli bir futbolcu.
O.C.S.: Evet evet, estetik, zeki, ayağı da feci derecede temiz.
F.Ö.: Evet ama geçen sene tempo, devamlılık sorunu vardı. Yavaş yavaş aşıyor onu da. Klişe söylem olacak ama saf yetenekle futbolcu olunmuyor artık.
O.C.S.: Hele Almanya’da mümkün değil.
F.Ö.: Benim o konuda hep aklıma gelen ilk futbolcu Lahm. Çok yetenekli değil ama en kötü maçında ortalama oynuyor adam. Lahm’ın kötü oynadığı maç hatırlamıyorum.
O.C.S.: Lahm kadar kendini sürekli geliştiren de azdır zaten.
F.Ö.: Bu arada squawka’da ilginç bir istatistik gördüm. Braunschweig en çok gol tehlikesi yaratan 3. takım.
O.C.S.: Tamam işte. Werder maçını hatırlamıyor musun? 89 tane gol pozisyonuna girdiler, sonra gol yediler.
F.Ö.: En azından bu sene için orta halli bir forvet bulabilseler idare ederlerdi. Eskiden yeni çıkan her takım Asamoah gibi futbolcuların peşinde koşuyordu. Bir bildikleri varmış demek ki.
O.C.S.: Hayatında hiç birinci lig topçusu olmamış Kumbela’yla çıkılmazdı yola dediğin gibi. Neyse gollere ne diyorsun? Bir tane en iyi 5 gol listesi yapalım mı?
F.Ö.: Toplam 15 gol var seçtiğimiz. Onlardan 5’er favori seçelim. Kalan 5 tane de bonus olsun.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane