Mayıs olup yaz gelince
Paris’e heyecan çökünce
Nole, Federer aşka gelip
Silahşör’e kem bakınca
Köye döner Rafael Nadal…
2005’ten beri her yıl Paris’te, mayıs ayının son pazar günü gösterime girip iki hafta süreyle tenis izleyicisiyle buluşan filmin açılış müziği bu. Rafael Nadal’ın filminin yardımcı oyuncuları değişiyor, kurgusu çok hafif de olsa değişiyor ama sonu ve müzikleri aynı. Doğrudur, 2009 yılında İsveç’li makinist Robin Söderling’in makarayı koparması sebebiyle film sadece bir hafta gösterilmiş, ikinci hafta Roger Federer, tüm dünyada ses getiren “Nihayet” isimli eserini iftiharla takdim etmişti.
2013 Roland Garros’ta başka bir film izler miyiz acaba? “Hayli” anlaykli. Rafael Nadal’ın Paris’te ve genel anlamda toprakta karnesi belli. 2005’ten beri katıldığı Roland Garros’ta oynadığı 53 maçın 52’sinden zaferle ayrıldı. Toprakta kariyeri boyunca tutturduğu %93’lük galibiyet oranı ve bu sene kazandığı Brezilya Açık, Acapulco, Barcelona, Madrid ve Roma turnuvaları ile bir kez daha Silahşörler Kupası için sürdirek favori. Tuhaf olan, 7 aylık zorunlu istirahat sırasında, çok değil 4 ay evvel, Nadal’ın değil Roland Garros 2013’te bunca öne çıkması, oynaması bile zor görünüyordu. Dönüşten sonra katıldığı tüm turnuvalarda final oynadı ve Avustralya’yı kaçırmış olmasına rağmen bu sezonun en çok puan toplayan oyuncusu olmayı da başardı solak. Ve tabii Roland Garros’ta ilk 4 seribaşından biri olma konusunda da aslında çok dezavantajlı görünüyordu ama bu performansla Ferrer’i geçti ve istediğini aldı. Murray’in de çekilmesiyle 3 numaralı seribaşı ama kura anlamında 3 ya da 4 çok fark etmiyor zaten.
Şimdi… Ortada bir de Novak Djokovic gerçeği var elbette. Her zaman Roland Garros için en önemli prova kabul edilen Monte Carlo’da Nadal’ın 47 maçlık galibiyet serisini bitirip 9. üst üste şampiyonluğa izin vermeyen Sırp, son 6 toprak maçında 3 kez Nadal’ı, hem de farklı turnuva finallerinde (Madrid 2011, Roma 2011, Monte Carlo 2013) yendi. Nisan başında ABD ile oynanan Davis Kupası eşleşmesinde, Querrey’e karşı bileğinden sakatlanan Novak, biraz bunun etkileri, biraz da Monte Carlo’da başardığı büyük işin akşamdan kalmalığıyla Madrid’de Dimitrov’a, Roma’da ise Berdych’e erken kaybederek yarı final dahi göremeyince bir anda hisseleri büyük değer kaybına uğradı tenis-100 endeksinde. Şu anda ayak bileğiyle ilgili herhangi bir sorunu yok ve son iki turnuvada erken kaybetmesi lehine bile çalışabilir zira slam maratonuna taze girecek doğal olarak. Novak’ın artık en büyük kariyer hedefinin Roland Garros’u da kazanıp seti tamamlamak olduğunu artık Türk futbol basını bile biliyor. Yani motivasyon çok üst düzey, orada da sıkıntı yok. Geçen sene yağmurla biraz tadı kaçan finalde eğer bir sonraki güne erteleme olmasaydı Novak Rafa’yı en azından bir 5. sete götürecek gibiydi, bunu da dikkate almak gerekli.
Murray ve Del Potro’nun sağlık problemleri sebebiyle katılmadığı turnuvada Paris’e şu iki hafta uçan daire falan inmezse eğer Nadal – Djokovic maçının galibinin şampiyon olacağını düşünüyorum. Ben bu yazıyı yazarken kuralar henüz çekilmemişti ama az önceki cümlemi biraz daha açarak söyleyeyim; a) aynı yarıya düşerler ve yarı finalde karşılaşırlarsa o maçın kazananı şampiyon olur b) farklı yarılara düşerlerse ikisi de muhakkak finale gelir.
Majeste Federer, uzunca bir süredir birçok turnuvada kendisini denklem dışı bırakanlara okkalı tokatlar patlattı, doğrudur. 2011’de benzer bir senaryoyla Roland Garros’a gelinmişken ve bütün oklar Nadal – Djokovic finalini işaret ediyorken yarı finalde bir resital sunarak Djokovic’i bozguna uğratmıştı. Bu kez de benzer bir şeyin olmayacağını iddia etmek güç, çünkü Federer’den bahsediyoruz. Ancak ihtimaller epey düşük. Federer artık 32 yaşında ve son Roma finalinde Nadal’a karşı sadece 1 saatte kaybederken ciddi anlamda kötü görüntü verdi. Kendisi için en az favori zemininde, kariyerinin bu bölümünde bu Roland Garros ne kadar bir hedef, o bu şampiyonluğa inanıyor mu, bunlar sorulması gereken sorular.
Kuradan sonra gelen edit: Federer öyle bir lokum kura çekti ki, ilk iki turda elemeden gelen oyuncularla, çeyrekte gayet formsuz bir Tsonga ile, yarıda da daha önce 14 kez oynayıp hiç kaybetmediği Ferrer ile oynuyor her şey şablona göre yürürse. Herhalde suitinde “Porte d’Auteuil’in bağları” eşliğinde bir yarım saat kutlama yapmıştır.
Bu Roland Garros’a, erkeklerde en fazla katkı yapabilecek oyuncular David Ferrer, Tomas Berdych, Grigor Dimitrov, Ernests Gulbis ve çılgın Fransız Benoit Paire. Ferrer’den bahsetmeye çok gerek yok ama şunu söyleyeyim, Nadal’a karşı Madrid ve Roma çeyrek finallerinde oynadığı oyunu çok beğendim. Sonuçta iki maçı da kaybetti ama en azından Nadal’a karşı kazanma fikrine biraz daha inanan, daha iyi mücadele eden ve belli bölümlerde Nadal’ı çok zorlayan bir Ferrer gördük. Geçen sene Roland Garros’ta yarı finalde 1 saat 44 dakikada Nadal’a 6-2 6-2 6-1 kaybederkenki aciz adamı değil, o savaşçı ruhunu Paris’te bizlere izlettirebilirse Ferru, biraz da kura şansıyla kariyerinde ilk kez bir slam finaline bile gidebilir.
Berdych ise Roma’da Djokovic’e karşı 2-6 2-5’ten geri gelip kazanarak büyük sükse yaptı ve moral buldu. 2010’da Roland Garros’ta yarı final oynamışlığı da olan Çek kuleye dikkat.
Dimitrov’un Madrid’de Djokovic’e karşı aldığı galibiyet ve kendisinden dört yaş büyük, tüm dünyadaki en popüler kadınlardan Maria Sharapova ile olan beraberliğiyle tavan yapan özgüveni muazzam yeteneğiyle beraber düşünüldüğünde neden onun ismini zikrettiğim rahatça anlaşılabilir sanıyorum.
Gulbis de marttan beri iyi işler yapıyor ve son olarak Roma’da Nadal’ı çok zorladı. Zaten oyun tarzı ve büyük silahlarıyla kafasını işine verdiğinde hep önemli bir tehdit.
Benoit Paire ise klasmanda ilk 30’a kadar yükseldi ve ilk kez bir slamde, hem de kendi ülkesindeki slamde böyle bir statü ile mücadele edecek. Patlayıcılığı, hafif kaçıklığı ve kadın hayran sayısının giderek artmasıyla yeni Safin tadında ilerleyen Paire, seyirciyle bütünleşirse esaslı bir işçilik yapabilir Paris’te.
Bir parantez de iki çok önemli toprak eksperine açmalıyım; Stan Wawrinka ve Nico Almagro. Wawrinka bu sezona muhteşem başladı ve Avustralya’da Djokovic ile oynadığı maç hâlâ sezonun en iyi maçı. En sevdiği zemin toprakta, Madrid’de finale kalarak da gösterdiği üzere aslında çok büyük hedeflere koşabilirdi bu Roland Garros’ta, velakin üst baldırındaki yırtık sebebiyle Roma’dan çekildi ve durumu şüpheli.
Almagro ise Latin Amerika’daki daha düşük profil turnuvaları da eklediğimizde, kendi standartlarında spektaküler bir toprak sezonu geçirmedi. Houston ve Barcelona’da final oynayan Murcia’lı, bu iki finali de kaybetti, son iki turnuva Madrid ve Roma’dan da tek bir galibiyet çıkardı, o da çekilmeyle.
Bu sene de kazanarak aynı slami 8 kez kazanan tarihteki ilk oyuncu olmanın peşindeki Rafa Nadal eğer bu mefküreyi gerçekleştirirse bu yılki Roland Garros filminde kapanış müziği olarak herhalde şunu duyacağız, iş oraya varmış olacak zira;
ATP’nin yiğitleri
Ağaları ve beyleri
Boş yere durmuş beklerler, yaralıdır yürekleri
Silahşörü vermez Nadal…
Serena ve Diğerleri
Şimdi ben bu yazıda güya Roland Garros kadınlar tablosunu inceleyeceğim, analiz yapıp bir parça da olsa kim ne yapabilir, sizlere anlatmaya çalışacağım ama Sayın Serena Paris kapılarına atlı, filli, yüzlerce binlik askerli ordusuyla öyle bir yürüyor ki hani Masha’ya Vika’ya elçi yollayıp “Şehri şimdi teslim ederseniz kimsenin kılına dokunulmayacak. Aksi halde Madrid ve Roma meydan muharebelerinde uğradığınız akıbeti tekrar yaşayacaksınız” dese garipsemeyeceğiz. Evet, WTA’da en yakın iki rakibinden Sharapova’ya karşı Madrid finalinde 6-1 6-4, Azarenka’ya karşı Roma finalinde 6-1 6-3 kazanan ve son iki yılda toprak kortta oynadığı 34 maçın 33’ünü kazanan dünya 1 numarasının Suzanne Lenglen kupasını kaldırmak için herkeslerden fersah fersah ileride olduğu su götürmez bir gerçek.
Peki Serena’nın şampiyonluğunu kim engelleyebilir? Bu sorunun doğru cevabı ne Masha ne de Vika. Bu sorunun doğru cevabı Serena Williams. Paris’teki tek şampiyonluğunu 2002 yılında kazanan Serena, o zamandan bu zamana turnuvada sadece bir kez yarı final görebildi, hemen ertesi sene 2003’te. Geçen yıl da muazzam bir toprak sezonu geçirip en büyük favori olarak geldiği Roland Garros’ta, ilk turda seyircisiyle bütünleşen Fransız Razzano önünde gerildikçe gerilen ve felaket bir oyun oynayan Amerikan, herkesi şok ederek ilk turda veda etmişti. Hiçbir kupa için bu denli yoksunluk sendromu yaşamayan Serena için Roland Garros’u 11 yıl sonra ikinci kez kazanmak çok büyük anlam ifade ediyor ve bu da yine gerginlik ve sıkıntı olarak, özellikle de ilk turlarda kendini belli edecektir. Hatta şu anda tenis dünyasındaki ağırlıklı görüş şu; Serena eğer Roland Garros 2013’te birine kaybedecekse, bu yarı finalden önce, Masha ya da Vika değil de yine sürpriz bir isme karşı olacak.
Çok uzak ihtimal ama şayet Serena tökezlerse, geçen yıl olduğu gibi yine devreye girecek ilk isim Sharapova. Dünya 2 numarası burada son şampiyon ve yine çok iyi bir toprak sezonu çıkartarak Stuttgart ve Madrid’de final oynadı.
Azarenka ise Avustralya’daki şampiyonluğun ardından sakatlıklar sebebiyle adeta kayboldu ama Roma’da finale kalarak form ibresinin yukarıya doğru hareketlenmekte olduğunu gösterdi.
Bu üç favori için benim kafamdaki şampiyonluk şansları şöyle; Serena %80, Sharapova %15, Azarenka %5. Başka herhangi bir oyuncunun şansı olabileceğini düşünmüyorum ve nedenlerim var. Mesela Agnieszka Radwanska omzundaki sakatlık sebebiyle çok kötü durumda geliyor hatta her an, maç esnası ya da değil, çekilmesi ihtimali olabilir. WTA’da en beğendiğim oyunculardan Sam Stosur da alt baldır sakatlığı sebebiyle ciddi vakit kaybetti, tam hazır ve özgüvenli gelmiyor. Eski şampiyonlardan Li Na, Avustralya Açık finalinde iki kez üzerine düştüğü ayak bileğini adam edemedi, Stuttgart’ta final oynadıysa da sonrasında Madrid ve Roma’da toplamda sadece bir maç kazanarak “Bu sene Paris’te benden hayır beklemeyin” demiş oldu. Geçen yılın finalisti Sara Errani, Roma ve Madrid’de yarı final oynadıysa da büyük bir isme karşı dişe dokunur bir galibiyet almadı ve süper formda değil. Kvitova zaten uzun süredir kayıplarda, Wozniacki ilk turda Robson’a karşı bile gümleyebilir. Kerber formsuz. Kadınlarda lezzet katacak isimler çıkışa geçen Jankovic, bilinen kalitesiyle Vinci, Kuznetsova ve bu elverişli ortamda gençler Muguruza, Mladenovic, Stephens, Barty ve Puig gibiler olabilir.
Roland Garros 2013 için iştah açıcı bu kliple noktalayalım…
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane