Futbolun emekleme günlerinde sahne alan yıldızlardan biriydi Matthias Sindelar. Çimlerde yapabildikleriyle Avusturya’nın medar-ı iftiharı olmuştu. Kim bilir erken gömülmesinin esbab-ı mucibesi bildiği yoldan şaşmamasında saklıydı.
Fabrikaların peşinden Viyana’ya akan binlerce fakir ailenin herhangi bir üyesiydi. Fakat peşinden koştuğu top, hayatını değiştirmişti.
Babası, katıldığı Birinci Dünya Savaşı’ndan dönememişti… Matthias bir yandan futbol oynuyor, bir yandan çalışıyordu. Derken burjuvazinin kalesi Austria Wien’e dahil olmuştu. Kader ağlarını örmeye başlamıştı bir kere…
O kadar da kolay olmamıştı ufacık altın saçlı çocuğun futbol dünyasında var olması. Antrenmanlarda haşat ediliyordu adeta. Sağ dizi nedeniyle istediklerini yapamıyordu velet. O adeta kâğıttandı, kırılgandı. Hayatının kararını veriyor, zamanın en ünlü ortopedisti Hans Spitzy’nin kapısını çalıyordu.
Ya kariyeri o gün bitecek ya da düzelecekti. Ameliyat başarılı geçiyor, efsane yazılmaya başlanıyordu.
Sindelar’ın Austria’sı, ligde sadece bir şampiyonluk kazansa da tam bir kupa canavarı olmuştu. O ve şürekâsı, beş Avusturya, iki de Mitropa Kupası kazanmıştı. Millî takım düzeyinde ise adı altın harflerle yazılmıştı.
Dünyanın ilk harika takımı olarak adlandırılan ülkesinin, her şeyi idi kâğıttan olan. Herkesi dize getirmişler, Vittorio Pozzo’nun yönettiği İtalya’ya boyun eğmişlerdi. Wunderteam, 1934 Dünya Kupası’nın yarı finalinde, 1936 Berlin Olimpiyatları’nın da finalinde sonunda Spaghetticilerin kazandığı aynı filmi izlemişti.
1938 yılının Mart ayında Almanya, Avusturya’yı ilhak ediyordu. Bu olaydan sonra yapılan dostluk maçının berabere bitmesi rica ediliyordu. Her ne kadar kötü oynasa da uzun süre golsüz giden mücadelede perdeyi açan Sindelar, emre itaatsizlik yapıyordu. Zaten Panzerler, o tarihlerde paleti kırık, mermisi kalmamış tank gibiydi; acıların takımının o kadar direnmesi bile mucizeydi.
Avusturya, Anschluss sonrası 1938 Dünya Kupası’na katılamasa da, futbolcuları Alman millî takımında yerlerini almışlardı. O zamanlar gencecik olan Sepp Herberger’in altı Alman, beş Avusturyalı oynatması istenmişti. Her şey güzeldi de kâğıttan adam yine keskinleşmiş, o formayı reddetmişti. Takımın diğer yıldızları bu cesareti gösterememişlerdi.
Almanya ilk turda elenirken, Sindelar Viyana’nın en güzel yerlerinden birinde bir café satın almıştı. Hayat yolunu yarılayan futbolcu, gelecek planları yapıyordu.
1938’in son günlerinde Berlin’de sahne alan maestro yine tavsiyelere kulak asmıyor, fileleri havalandırıyordu. Lakin bu son golü olacaktı!
Aradan bir ay geçmişti ki gazeteler, Sindelar ve sevgilisinin ölü bulunduğunu yazıyordu. Polis raporu çok açıktı, aşıklar karbondiyoksit zehirlenmesi yüzünden hayatını kaybetmişti.
Nazi kuralları gereği devlet töreniyle gömülebilmişti; intihar edenlere devlet töreni bahşedilmezdi. Aradan geçen 74 yıla rağmen hâlâ mezarı başında gözyaşı dökülüyor, üzerine yazılan onlarca esere rağmen ölümü hâlâ bilinmezliğini koruyor: bazıları intihar diyor, çoğunluk ise cinayet… Hattâ kaza diyenler bile mevcut!
Sağ dizi yamalı narin adam, 23 Ocak 1939’da öldüğü günden beri ülkesinin ilahlarından biri. Kim bilir, belki o da herkes gibi olsa, 1938’de Almanya formasını giyip ülkesini işgal edenlere bir kupa kazandırabilirdi. O zaman, bu yazı da kaleme alınmayabilirdi. İnandığı doğrulardan sapmayıp Dünya Kupası’nı kazanmış yüzlerce futbolcudan biri olmaktansa, Nazilere kafa tutmuş, kim bilir bu yüzden de 36’sını bile bitirmeden ölüme koşmuştu.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane