Önemli bir uluslararası şampiyona hazır ayağımıza kadar gelmişken Cumartesi akşamı Dünya Kısa Kulvar Yüzme Şampiyonası finallerine gideyim dedim. Açıkçası bugüne kadar canlı izlediğim yüzme yarışlarının sayısı 3-4 tanedir. Üstelik yüzme sporuyla ilgili büyük ahkamlar kesebilecek bir durumum yok. Sonuçta bir Emre Yazıcıol veya bir Caner Eler değilim. Ancak olimpiyatlarda izlediğimiz Lochte ve le Clos (tribünde Güney Afrika tişörtüyle yer aldım, rengimiz belli olsun) gibi isimleri canlı görebilmek umuduyla Sinan Erdem yollarına vurduk kendimizi. Şimdi maddeler olarak bir yüzme şampiyonasıyla ilgili yüzme harici yorumlar okuyacaksınız. (Ben haber vereyim de “Nerede bu işin yüzmesi?” denmesin sonra.)
Salonda oldukça az taraftar vardı. Yanlış anlaşılmasın salon boş değildi ancak yapılan organizasyon ve gelen isimleri düşününce seyirci azdı. Tamam yüzme ata sporumuz değil, bu ülkede sadece Survivor yarışması sayesinde geçici ve sahte bir ilgi topladı ancak bir dünya şampiyonasına bu ilgi çok hoş olmamıştı. Diğer yandan belki bilinçli olarak belki de farkında olmadan seyircilere çok küçük bir bölüm ayrılmıştı. Bilet satışları sebebiyle böyle bir düzenlemeye gidildiğini sanmıyorum ancak sporcular seyircilerden daha fazlaydı.
Seyirci profili oldukça şaşırtıcıydı. Ülkemizde zengin sporu diye bilinen yüzmenin tabana yayılması konusunda başarılı adımlar atılmış gibi görünüyordu tribünlere bakınca insan. Her tür sosyo-ekonomik ve kültürel kesimden insan vardı salonda. Çoğunu ufak yüzücülerin ailelerinin oluşturduğu bu kitle oldukça bilinçli bir şekilde yarışları takip ettiler. Sporcuların isimlerini bilen, onların hangi branşlarda daha başarılı olduklarını çocuklarına anlatan anneler havuzlarımızda görmek istediğimiz sahneleri oluşturdu. Böyle annelerin çocukları da doğal olarak oldukça bilinçliydi. Özellikle belediyenin son yıllarda açtığı tesislerin yüzme sporuyla ilgilenen kişilerin artışını sağladığını görmek güzeldi.
Hem iyi hem de kötü olarak değerlendirilebilecek bir durumdan da bahsetmek gerek. Yarışları izlemeye gelen çocukların neredeyse hepsi sporcuydu. Bu bir açıdan çok olumlu gibi görünürken, yüzme sporuyla ilgilenmeyen çocukların da şampiyonaya bir şekilde çekilmesi düşünülebilirdi.
Açıkçası şampiyonaya olan göreceli ilgisizliğin sadece seyirciden dolayı olduğunu düşünmüyorum. Daha ziyade şampiyonanın tanıtımının iyi yapılamadığı ve kısıtlı kaldığı kanısındayım. Gerekli iletişim kanalları kullanılsa bu kadar önemli bir şampiyona daha büyük bir ilgiyle karşılanırdı İstanbul’da. Bu konuda başka yapılmış bir hata da yüzme sporunda adı bilinen ve İstanbul’a yarışmaya gelecek olan isimlerin kullanılmamış olmasıydı.
Diğer yandan organizasyonel sıkıntılar benim gözüme pek batmasa da görsel sıkıntılar büyüktü. Mesela madalya törenlerindeki hosteslerin kıyafetleri oldukça ilginçti. Arkadaşlar yarışmadan sonra herhalde Anadolu Ateşi’nin provalarına katılıyorlardı. Böyle organizasyonlarda İstanbul’u ve Türkiye’yi tanıtmanın çok akıllıca bir iş olduğunu kesinlikle kabul ediyorum ancak olaya biraz daha farklı yaklaşmamız gerekiyor.
Sporcuların havuza gelişleri ise oldukça havalıydı. Özellikle Türk sporcular anons edilirken izleyicilerin tepkisi çok hoştu. Bu destek derecelere pek yansımasa da muhtemelen hayatları boyunca unutamayacakları bir an olarak kalacak. Türkiye’de çok ilgilenilmeyen bir spor dalıyla uğraşıp bu kadar ciddi bir seyirci desteğiyle karşılaşmak onları da şaşırtmış olabilir.
Gelelim şampiyonanın bence en önemli olayına. Şahsen pek büyük beklentilerle gitmemiştim Sinan Erdem’e. Ancak Lochte sağolsun hepimize o akşam ileride anlatabileceğimiz bir hikaye armağan etti. Zaten ismi anons edildiğinde tüm salonun gösterdiği tepki çok coşkuluydu. Yedinci 25 metreyi döndüğünde tüm salon dünya rekoruna yüzdüğünü farketti ve bir anda müthiş bir atmosfer oluştu. İki yüz metre bitip avucunu duvara dayadığında ise tüm salon çığlıklar ve alkışlardan yıkılıyordu. Sinan Erdem’de bulunan az ama öz seyirci o gece bir dünya rekorunu canlı izlemenin mutluluğunu yaşadılar. Muhtemelen hayatları boyunca yerinde bir olimpiyat izleyemeyecek çoğu insan bir yıldızın kırdığı rekora şahitlik ettiler. Asıl önemlisi o gece orada olan ve bacak kadar boylarıyla koca omuzlu yüzücülerin yolunu kesip imza isteyen genç yüzücülerin böyle bir anı izlemeleri oldu. Kimbilir kaçı o gece uyumadan önce kendini o havuzda yarışırken hayal etti.
Özetle yanlışı ve doğrusuyla bir şekilde önemli bir uluslararası şampiyona İstanbul’da, bir basketbol sahası kullanılarak gerçekleştirildi. Ancak tribünlere ve genel duruma bakarsak neden yıllardır gazetelerde, spor sayfalarının 4. sayfalarının alt köşesinde “Havuzda Boğulduk” başlığını gördüğümüzü daha da iyi anladık. Daha yürünecek çok yolumuz olsa da arkadan ısrarcı ve inatçı ufaklıkların geldiğini görmek umut vericiydi.