Geçen mayısta, 2012 Snooker Dünya Şampiyonası esnasında şöyle bir e-posta aldım yayındayken. Bu e-postanın sahibi bir hanımefendi. Bunu bel altı komiğini daha da pekiştirmek maksadıyla ifşa etmiyorum. Açıkçası burada bu izleyicinin tensel bir şeyden bahsetmiyor oluşu da kuvvetle muhtemel ama beni ilgilendiren tarafı, daha doğrusu benim vurgulamak istediğim nokta, Ronnie O’Sullivan’ın bir sportif kahraman, ya da anti-kahraman olarak nasıl bir statüde olduğu. Bu örnek belki biraz muzip belki biraz ekstrem ama yedi yıldır snooker maçlarını anlatan biri olarak şunu söyleyebilirim ki, her turnuvada onlarca farklı kişiden bize gelen iki tane değişmez soru vardır;
1 – Stephen Maguire neden papyon takmıyor?
2 – Ronnie O’Sullivan burada oynuyor mu?
Kendi sporunu domine etmiş ve kitlelere sevdirmiş Anunnaki soyundan gelen Phelps, Federer, Woods gibi diğer adamların bile ötesinde bir marifeti var Ronnie’nin, iş Telegol ya da Beyaz Şov tabanından reklam arasında seyirci kaldırmaya geldiğinde. Sadece beş dakika ve güm, Ronnie O’Sullivan’ın “PTC kasıyor, Crucible var mı?” diyen sesini işitmeye başladınız bile. Artık bir “Salıvın” ve snooker hayranısınız, tebrikler. Ürünlerimizde mübalağa ve katkıları bulunmamaktadır, beş dakika dediysek beş dakika. Alttaki videoya buyrun;
“Beş dakikada şu keyfi başka ne verir?” diye soracağım ama baştaki e-postadan zaten mimli olduğunuz için sormuyorum, aklınız hep hınzırlığa çalışıyor. Direkt ben cevap vereyim, Massive Attack’tan Safe From Harm olabilir ya da Radiohead’den Where I End and You Begin. Kendi müzik zevkinize göre Beethoven ya da Orhan Gencebay da kullanabilirsiniz elbette. Tek koşul eserin bu dünyadan soyutlayacak kadar yoğun biçimde size dokunuyor olması, çünkü O’Sullivan’ın yaptığı tam da böyle bir şey.
Bildiğiniz üzere, geçen sezonki dünya şampiyonluğunun ardından altı aylık bir ara verip “sonrasına sonra bakacağını” açıklamıştı Ronnie. Bunun en büyük sebebi, üç sene önce snooker’ın patronu olan Barry Hearn’un idari anlamda yapmaya çalıştığı ve kısa sürede taşları büyük ölçüde yerinden oynatan reformlardı. Oyuncular Turu Şampiyonası (PTC) ile birlikte neredeyse her hafta oynama zorunluluğu, Çin’de beş sıralama turnuvası, Avrupa’ya seyahatler ve yıldız oyuncu kaprislerine müsamaha etmeyen bir anlayış. Bu yeni düzen, John Higgins, Mark Williams, Stephen Hendry ve tabii en çok da Ronnie O’Sullivan için ayakta kalmanın çok zor olduğu bir ekosistem ortaya çıkarmış durumda. Oyunda kazanılabilecek her şeyi kazanmış, artık kırk yaşına merdiven dayamış, çoluğu çocuğu olan bu adamları, her hafta, snooker oyuncularının tabiriyle “hücrelere” yollayıp elli, bilemedin yüz kişinin izlediği maçlarda, o ana kadar varlığından dahi haberdar olmadıkları oyuncularla oynamaya zorlamak onların raf ömürlerini her halükarda kısaltacaktı, nitekim Stephen Hendry’nin geçen sezon sonu emekli olmasının ve Ronnie’nin kendi kendine verdiği bu uzun kafa izninin baş müsebbibi halihazırdaki işte bu dönüşüm. Bir anlamda, 2010’da işbaşı yapan Barry Hearn’ü, dünyaya çarpıp Dinozorlar Çağı’nı bitiren P/2010 A2 kuyrukluyıldızına benzetmek mümkün. O zaman Ronnie O’Sullivan’a da T-Rex dememiz gerekiyor sanırım. Higgins Spinosaurus, Williams da Carnotaurus. Yaygın inanışın aksine, kuyrukluyıldız dünyaya çarptıktan sonra dinozorların nesli tükenmedi. Ağaçlarda yaşayan, daldan dala seyirten ve nihayet evrilerek uçma yetisi kazanan o günün minik dinoları, bugünün kuşları, müthiş bir adaptasyonla varlıklarını sürdürdüler. Yeni sistemle birlikte uçuşa geçen Stuart Bingham, Mark Davis gibi oyuncuların hikayesine ne kadar çok benziyor değil mi? Yani, besin zincirinin en tepesinde yer alan on tonluk yırtıcı T-Rex ya da Ronnie yeryüzünden silinirken kuyrukluyıldıza kadar ağaç kovuklarında sığıntı gibi yaşamış, boyu iki metreyi geçmeyen ama yeni düzenin istediği o turnuva senin bu turnuva benim seyirtmeyi dert etmeyen Bingham hayatta kalıyor, hatta semiriyor.
Aslında iki taraf da kendi açısından haklı. Ronnie’den ya da Hendry’den, bu yaştan sonra böyle bir dinamizme ayak uydurup “çuha nereye biz oraya” gibi bir zihniyeti benimsemelerini beklemek gerçekçi olmaktan çok uzak. Diğer taraftan Barry Hearn, Sir Rodney Walker’ın başkan olduğu önceki dönemde, bir sezonda sadece altı turnuva varken “Aman hoca kurtar bizi fillerden!” feryadıyla kendisini göreve getiren snooker ahalisine “Artık yılın 365 günü snooker’ın içinde olacaksınız. Ben, insanlar mutlu olsun istiyorum, zengin olsun istiyorum. İşte orman!” diyerek sadece üç sene içerisinde snooker’daki toplam para ödülünü neredeyse üç misline çıkartmayı başardı, bunu da göz ardı etmek namümkün.
Snooker’ın en prestijli ikinci turnuvası olan Birleşik Krallık Şampiyonası başlarken Ronnie hayranları “Hani o Salıvın’ın pot yaptığı renkliler, Ronnie O’Sullivan’ın şov yaptığı geceler” diye devam eden Hicaz makamındaki eseri bu önümüzdeki hafta boyunca sıkça terennüm edecekler gibi görünüyor zira hazret, Barbican Centre’da da arz-ı endam etmeyecek.
Birleşik Krallık hariç dünyanın geri kalanının talihsizliği, Ronnie O’Sullivan ile çok geç tanışmış olmak. Onu o en deli çağlarında, 90’lı yıllarda izleme bahtiyarlığına sahip olamadık ve 40 yaş, bir oyuncunun “döngüsünü tamamladığı” kritik eşik manasına gelir snooker teamüllerine göre. Belki bir belki iki sene daha oynar, çeker gider sonra geri döner ama er ya da geç bu virtüöz elveda diyecek ve bu düşünceye kendimizi alıştırmamız gerekiyor.
“Snooker artık tek kutuplu bir oyun değil, salt bir oyuncunun eline bakmıyor” ya da “Ronnie sonrası oyun emin ellerde çünkü arkadan gelen müthiş gençler var” savları değil metanetimin sebebi, çünkü bunlara inanmıyorum. Judd Trump’ın yeni Sith Lordu olduğunu kabul etmekle birlikte onun da asla Ronnie’yi unutturabileceğini, onun yerini doldurabileceğini düşünmüyorum. Bu oyun var olduğu müddetçe Ronnie O’Sullivan efsanesi hatırlanacak, bin yıl da geçse onun gibisi gelmeyecek bundan eminim. Ama beyni, normal bir insanın salgıladığının sadece üçte biri kadar serotonin hormonu üreten, dehasının yan etkisi ve yaşadıkları ile birlikte Behzat amirden hallice haliyle bu oyuna yirmi yılda inanılmaz katkı vermiş Ronnie’yi artık rahat bırakmak gerektiğini düşünüyorum. Dark Knight Rises’da Selina Kyle’ın Batman’a söylediği gibi; “Bu insanlara daha fazla bir şey borçlu değilsin, onlara her şeyini verdin.” Yine de benim fikrim, Ronnie’nin “Her şeyi değil, henüz değil” diyerek Dünya Şampiyonası’nın büyüsüne karşı koyamayıp nisan sonunda geri döneceği. Sonrasında ne olur bilmiyorum ama tek isteğim bu yorgun dehanın biçare ruhunun artık huzur bulması.
Hak ediyor çünkü.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane