Kupürlere elmas muamelesi yapılan, Türk insanını Hollywood filmlerinde gördüğümüz aileler gibi her sabah düzenli gazete almaya iten, gazetelerden balya balya kupon kesilen dönemlerden birine denk gelir ilk bilgisayarımın eve girişi. Sadece klavyesi 6-7 iPad ağırlığında ve kalınlığındaydı eve gelen şeyin. Vestel markalı, monitörü o dönemde ilkokulda okuyan şahsımla aynı ağırlıkta olan, krem rengi, güzelce bir alet…
İlk oyunu çok bekledim, ki zaten o dönemde oyun bulmak çok kolay değildi. Zaten bulunsa ne olacak, ben İngilizce bilmiyorum. Kimsenin “nekst’e bas” ve “kontinyu diyecekmişsin burada” dışında bir bilgiye sahip olmadığı ailemde ilk oyun olarak elime geçen şey, birkaç hafta sonra başlayacak 1998 Dünya Kupası’nın oyunuydu. Paketi yırtım, CD’yi kabından çıkarırken en az büyükanneannem kadar titriyordu ellerim.
Mahallemdeki yaşıtlarımı futbola başlatan, benimse ikinci büyük futbol turnuvam olan Fransa 98’in yeri her zaman “izlediğim en güzel turnuva” olarak kalacaktır zihnimde. Ha oynanan futbol çok çok iyi olmayabilir, şimdiki kadrolar ve oyuncular daha heyecan verici olabilir belki sizin için ama o turnuvayı benim için özel yapan çok başka bir şey vardı, FIFA RTWC 98.
Yüklenmesi çok çok uzun sürmüştü, çok iyi hatırlarım. En az 2-3 yıl… O derece sabırsızdım. Yüklendikten sonra çıkan “Read Me”ye uzun süre bakakalıp hiçbir şey anlamamam, kendi kendine kapanacak diye beklemem ve sonunda kapatmayı akıl etmemin de en az 2-3 yıl sürdüğünü düşünürsek, oyuna girişim sırasında içim yaşlanmıştı…
O zaman Blur falan nereden bileyim. Duyduktan hemen sonra ezberlemeye çalıştığım Song 2 ve “iğ ey sport, sınıgeym” ikilisiyle girizgah yapan, stadyumların kapılarından neyin girdiğimiz intro’yu izlerken tüylerimin diken diken olması, heyecandan titremem, sabırsızlık seviyemin 1500 olması gibi durumlar anında endişe yaratmıştı evde. Tüm bu yaşadığım duyguları yıllar sonra milli olurken de yaşadım, düşünüyorum da şimdi… İntro ön sevişmeydi, hoşuma gidiyordu ama bir an önce oyuna geçmek istiyordum. Menüye girdikten sonra da zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaktım… Zaten evdekiler için asıl endişe ana menüye girdikten sonra başlayacaktı. Oğullarından bir iki hafta haber alamayacaktı ev efradı.
Adını ilk kez duyduğum ülkeler içinde kaybolmuştu gözlerim. “Vanuatu ne acaba, aa Tonga diye bir şey var” benzeri şaşırmaların sonu tabii ki en iyi bildiğim takım olan Türkiye’de sonlanmıştı. Kadro daha geçende izlediğim kadroydu. Oyuncuları ben seçiyordum, hatta biraz sonra onlara şut falan çektirecektim. “Şimdi ölsem niye öldüm, daha tadacağım çok şey vardı demem” düşüncesi gelir ya insana bazen, aha o derece mutluydum diyebilirim. Continue’ya basa basa akşamı ettim o gün. Her maçta fark yedim, zira şuta basmak için önce klavyede “d” nerede ona bakıyor, o arada şut pozisyonumu kaybediyordum… John Motson’ın “Hakan Suuker” deyişine ve Hakan Şükür’ün sarı saçlı oluşuna sinirleniyor, yediğim her golün tekrarını hayranlıkla izliyor, uzay çağına varmış, onun keyfini çıkarıyordum… Hayatımda ilk kez gece yarısı olduğunda uyumamıştım FIFA RTWC 98 yüzünden. Değerdi.
98 Dünya Kupası kimin nerede oynadığından, hangi maçın zevkli olacağına, pozisyonların tehlikeli olup olmadığından yanlış pas veya şut tercihlerine kadar fikir yürütebildiğim ve babamın diktesiyle, aslen pek bir şey anlamadan izlediğim EURO 96’dan çok daha farklı bir turnuvaydı benim için. Taffarel’i, Romanya’yı, Dennis Bergkamp’ı, Michael Owen’ın en iyi halini ve tabii ki David Beckham’ı ilk kez orada tanımıştım. Şimdi açıp wikipedia’dan bakıyorum takımların kadrolarına ve iç geçiriyorum. Tanrı parçacığını falan bir kenara bırakıp zaman makinesi işine bir girişseler iyi olacak…
O yazdan sonra çok oyunum oldu. Midtown Madness, GTA, Time Commando vs… Yine o yazdan sonra her yıl yeni çıkan FIFA’yı aldım. Aldım ama, RTWC 98’in tadı hep başka kaldı. Önce FIFA 99 sonrası FIFA bozuldu, sonra benim gibi bilgisayardan hiç anlamayan adamların korkulu rüyası “crack” peyda oldu. Winning Eleven değişik geldi, sonra PES FIFA’yı geçti… FIFA 2013’ü de, PES 2013’ü de denedim. PES’te hala Ronaldo ya da Messi’yle belli bir miktar koşup birkaç savunmacının içinden geçtikten sonra şuta basarak gol atabiliyorsunuz. FIFA öyle değil neyse ki. Ama niye bilmiyorum, FIFA 13, 98’in tadını vermiyor, veremiyor.
Hala duruyor FIFA 98 sandığın en dibinde. Arada temizlik yapıldıktan sonra “umarım atmamışlardır” düşüncesiyle kontrol ediyorum. Görünce çocukluğum aklıma geliyor. Temizlik yapılırken atılanlar yüzünden çocukluğumun belli bir bölümünü kaybettim geçtiğimiz yıllarda. Neyse ki FIFA 98 duruyor…
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane