Skip to content

A Grubu: Golsüz, 7 Gece 8 Gün Prag, Varşova, Atina, Moskova Turu

Yazıhane ekibi Euro 2012 öncesinde toplandı, A Grubu'nu Ozan Can Sülüm yazdı...

Avrupa Şampiyonası’nın Interrail’dan farkı yok. Yine aylarca konuştuk, tartıştık ama gitmeyi başaramadık. Fakat orada, bir turnuva var uzakta, kayıtsız kalamayız. Yazıhane ekibi toplandı, dört yazar, dört grubu paylaştı. Tavsiyemiz: Son güne bırakmayın, notları bugünden okumaya başlayın!

Yalan yok, kuralar çekildikten sonra A Grubu’na baktığımda “ulan büyük turnuvada böyle grup mu olur?” diye çemkirdim. Hemen internetten bahis sitelerinin açtığı oranlara bakıp, gruptaki bütün maçlara alt oynamak istedim, evet yaptım bunu.

Kuralar çekileli bayağı oluyor. Neredeyse sezon başıydı, kimin nasıl performans göstereceği belli değildi, yahut gruplardaki takımların akıbeti belli değildi. Nereden bilebilirdim ki sırf “Lewandowski Yunanistan savunmasına karşı neler yapabilecek”, yahut “Milan Baros Rusya karşısında kimden penaltı almaya çalışacak” sorularının bile heyecan verici olabileceğini? (öeh)

Polonya

Ev sahibi barındıran gruplar her zaman en zorlarıdır, hele ki Polonya gibi milliyetçi ve ateşli taraftarlara sahipse o takım. 2008’de ilk kez katıldıkları Avrupa Şampiyonası’nda grup sonuncusu olup elenmeleri onlara pek koymadı açıkçası, çünkü hedef turnuva o değildi. Değişim öncesi o jenerasyonun son turnuvasıydı ve bayrağı biraz kötü şekilde de olsa gençlere teslim ettiler.

Sadece 2 tane 30 yaş üstü adama sahip Polonya’nın başındaki Franciszek Smuda, Polonya’da pek sevilen bir adam değil. Bunun sebebi çok açık; 17 tane eleme maçı oynadılar, hala ilk 11 nedir, kim nerede oynayacak bilinmiyor. Hazırlık maçı ve dostluk maçları safhaları o denli kötü geçti ki, Smuda son provasını Andorra ile yaptı. Hayalarına top gelen çocuğun “çalışıp çalışmadığını denemesi” gibi bir şey yani. Sen Andorra’ya beş atsan n’olur, atmasan n’olur…

Geyik bir yana, Polonya’da müthiş bir potansiyel var. Underdog sevici herkesin ilk maç sonrasında destekleyeceği, sempatisini kazanacak bir ekip. Lewandowski ve Kuba ikilisi, Szczesny’nin formda hali, Sivassporlu Grosicki ve taraftarlarıyla birlikte, Polonya eğer Smuda “sen şurada oyna, bir şey deneyeceğim” demezse bayağı can yakabilir. “Polska Bielo-Czerwoni” marşı da turnuvaya damga vurur, demedi demeyin.

Yunanistan

2001’de Otto Rehhagel Yunanistan’ın başındaki ilk antrenmanına çıktığında topluca çekilen fotoğrafa geç kalınca, karşıdan kale önüne dizilmiş takımı görüp “aa olur lan aslında” diyerek uygulamaya başladığı savunma futbolunun 2004 yılında nereye gideceğini sanıyorum ki pek düşünmemişti. “Allahını seven hücuma gelsin beyler” diyen de çıkmayınca, sâfi savunma futboluyla alınan özel kupalardan biri olarak Atina’daki müzeye gitmişti EURO 2004 kupası.

2010 yılındaki teknik direktör değişikliği sonrasında futbol anlayışında biraz biraz değişiklikler olan Yunanistan, gençlerin takıma katılması ve 2010 Dünya Kupası’daki felaket performans sonrasındaki jenerasyon değişikliğini hızlıca atlatınca EURO 2012 elemelerinde bir kez daha en korkulası rakiplerden oldu. Portekizli teknik adam Fernando Santos’un hücum varyasyonlarını hafif de olsa artırması, rakiplerin cidden zayıf oluşu gibi etkenler, Yunanistan’ı grup lideri olarak EURO 2012’ye getirdi.

Takımın en güçlü yönünün hala savunma olduğu açık. 2004’teki takım kadar olmasa da, kapı gibi oğlanlardan kurulu Yunan savunmasının geçilmesi pek kolay olmayacak. Yine özellikle o fiziksel avantaj, komşunun duran toplar konusunda turnuvanın en korkutucu takımlarından olmasını da sağlıyor. Bu sezonu müthiş bitiren Gekas, Atromitos’ta 17 gol atan Mitroğlu (düşünün bir de Yunanistan Ligi), Celticli Samaras ve PAOKlu Salpi’nin güven verdiği hücum hattı da gayet iyi duruyor hani.

Ben gruptan lider çıkacaklarını düşünüyorum. Polonya’ya karşı turnuva tecrübeleri, Rusya’ya karşı savunmaları ve Çek Cumhuriyeti’ne karşı hücum hatları daha iyi. Ha gruptan çıkar çıkmaz elenirler, o da ayrı.

Rusya

Ülkemiz insanında (eril kişilerde) adını duyunca güzel bir hareketlenmeye sebep olan güzide insanların bulunduğu nadide ülke Rusya, gruplarda fazla gol atamayan, kısır takımların arasına düşünce sadece 4 gol yediği 10 maç sonunda rahatça liderliği aldı ve EURO 2012’ye geldi.

EURO 2008’de “bizim başımızı yiyen adam” Guus Hiddink ile nefis bir performans çıkarıp, Arşavin önderliğinde – ki hala nasıl olduğu bilinmiyor “vefekat” adam hala bunun ekmeğini yiyor- yarı finale uzanmış, ancak milli takımımız ile aynı kaderi paylaşmıştı. Rusya’daki kulüplerin müthiş transfer politikalarına, yaldır yaldır harcadığı paralara rağmen Rusya Futbol Federasyonu’nun genç Rus oyuncuları korumak adına koyduğu kotalarla birlikte altyapıdan çıkanlara verilen şanslar, altyapı sistemlerine işi bilenlerin gelmesi, aday kadroda sadece 3 oyuncu dışında bütün takımın Rusya Ligi’nde oynaması vs… Rus futbolunun yükselişinin güzel bir özeti.

Takımın savunma hattı güzel. Anyukov-İgnaşeviç-Berezuçki-Jirkov dörtlüsünün önüne iki adet savunması güçlü oyuncu koyunca, takım müthiş bir kilit vuruyor rakiplerine. Turnuvanın yıldız adaylarından Alan Cagoyev’in önderliğindeki hücum hattıysa, her an tehlike yaratabilecek tipte. Ha bir de işte Arşavin var.

Her şeyin ötesinde, takımın başında Dick Advocaat var. Bu takımın başındaki son turnuvası olacak. Yeni sezonda PSV’ye geçmeden önce en azından uzun süredir çalıştığı ve bir bölümünü kendi kurduğu bu takımla bir şeyler başarabilmenin peşinde. İki yıllık emeklerinin boşa gitmediğini göstermek için de oldukça hırslı.

Takımdan güzel oyun geleceğine inanıyorum. Onlar için kilit maç Yunanistan maçı. İlk maçı kazanarak başlarlar, sonrası meçhul. “For Mother Russia!”

Çek Cumhuriyeti

Hala İskoçya’yı nasıl geçtiğine inanamadığım, Karadağ’ı eleyişine anlam veremediğim ve hazırlık maçlarındaki performansına zerre şaşırmadığım Çek Cumhuriyeti, bana göre sadece grubun değil, turnuvanın en zayıf halkalarından. Herhangi bir büyük başarısı olmayan, bu tip bir stresle nasıl yüzleşeceğini merak ettiğim teknik adamları Michal Bilek önderliğinde geldikleri EURO 2012, onlar için büyük bir hüsranla sonuçlanabilir.

Son dakikalarında Köller’in Volkan’ın hareketini kullandığı, oyuncu hakkı değişikliğimizin de dolduğu ve uzatmaları Tuncay’ı kalede kullanarak geçirdiğimiz efsane EURO 2008 maçı sonrası kalbinin ne kadar sağlıklı olduğunu anlayan ve bir daha öyle bir maç yaşamamak için ayrılan Karel Brückner ile birlikte birçok oyuncunun da takımı bırakması sonrası genç oyuncu arayışına giren Çekler, aradıklarını pek bulamadılar. CSKA’da patlama yaptıktan sonra üzerine kuma getirilen Tomas Necid ve o patlamayı içeri doğru yapan Tomas Pekhart ikilisinden de beklenen çıkmayınca, eski iyidir düşüncesi sardı Bilek’i. Rosicky, Plasil ve Baros üçlüsü üzerine diğerlerinin serpiştirilmesiyle basit ama az hata yapan kadroları belki elemeleri geçmeye yetti ama bence o kadar. En büyük gol umutları Galatasaray’da son 1.5 yılı ölü geçiren Milan Baros ve 2 yıldır forvet olduğunu unutan Necid olunca, sadece Rosicky kalıyor geriye. Ha Cech’ten kaleci oyuncu yapabilirlerse belki şansları olur…

Turnuvalarda illa ki bir ölüm grubu, bir de öldüren grup olur. Bu öldürecek grup. Savunma futbolundan hazzetmeyen füzyon futbolu aşıkları biralarını bu grupta açmasınlar…