31 Ocak 2011 gecesi Türkiye saatiyle 11:30 sularında yaşadığım şoku nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Suarez geldi, nihayet Torres’in yanında iyi bir partner görebileceğiz diye düşünürken 50 milyon pound’luk bir sürpriz beni bir anda endişeye sürüklemişti. Sembol oyunculardan birini kaybetmek bir takım taraftarı için gerçekten çok zor bir durum. Büyük bir şok yaşamıştım.
Ancak dakikalar içinde bir haber daha geldi. At kuyruğuna rağmen oynadığı oyunla “bu da ne böyle?” dedirten Andy Carroll, Liverpool Melwood Tesisleri’ne giden bir helikopterin içindeydi. Film gibi…
Ama aslında neler olmuştu? Biraz yakından inceleyelim.
Dalglish Liverpool’un başına “caretaker” olarak geldiğinde ilk yaptığı elindeki kartları iyice bir karıştırmak oldu. Kulüp en kısa yoldan çıkışa geçmeliydi. O günün şartlarında futboldan anlayan herkes için çok zor olan bu iş Dalglish için kolaydı.
Glen Johnson sol beke geçti. Daha önce sadece birkaç maç oynamış, ancak o maçlarda insanları etkilemeyi başarmış Martin Kelly sağ bek oldu.
Defansın bu iki kenarındaki değişiklik birden takımı değiştirdi. Liverpool takımı artık geriden çıkarken daha sağlam çıkıyor, inancını gösteriyordu. Dalglish devam etti. Gerrard, o sakatlandığında Meireles, sol kanatta görev almaya başladılar. Bütün altyapı kategorilerinde takım kaptanlığı yapmış Spearing yıllar sonra Liverpool kadrosuna gelen en güçlü Liverpool Academy oyuncusuydu ve Lucas Leiva’nın orta alandaki partneri oldu.
Dalglish’ten önce Rafa’nın son demlerinde ve Hodgson dönemlerinde “ilgisiz” görünen Torres’in aradığı buymuş. 10 gün içinde İngiltere’yi golleriyle büyüleyen Torres geri geldi. O kısacık dönemde oynadığı 5 maçta 3 gol attı. Sahadaki görüntüsü birden değişiverdi.
Ne yazık ki yenilenmiş Torres, Liverpool macerasını kafasında bitirmişti! Liverpool’un tekrar kupalar kazanabileceğine inancı kalmamıştı. Dalglish yenilediği oyuncusunun gidişini görmek zorunda kaldı.
Burada ilginç olan Dalglish’in bu kararı verirken kararlı ve hızlı davranmış olmasıdır. Ben inanıyorum ki Torres’in fiziksel ve mental olarak test edildiğini düşündü ve bu kararı kolaylaştırdı. Hem İspanya milli takımında hem de Liverpool’da yıllar boyu Nando için partner arandı. David Villa ile bir harmoni yakaladıkları söylenemez. Her ikisi de goller atmış olsa da aralarındaki ilişkide bir eksiklik gözlemleniyor. Kendini ve gol atmayı ikinci plana alabilen Gerrard ile kurulmuş ilişki de bence tek taraflı bir ilişkidir.
Bunun yanında bence Dalglish İngiltere’de başarılı olmak için İngiliz oyunculara sahip olunması gerektiği felsefesinden uzaklaşamadı. Durumu lehine çevirmek için bir fırsatı vardı. Fırsatı değerlendirmek istedi.
Hatırlanması gereken bir şey var. Kenny Dalglish Liverpool’u şampiyon yapan son teknik direktördür. Kenny Dalglish aynı zamanda Alan Shearer ile Chris Sutton’ı yan yana oynatarak Blackburn’ü şampiyon yapan teknik direktördür. Yani oyunun İngiltere’de nasıl oynanması gerektiğini en iyi bilenlerdendir!
Sanırım o günün şartları içinde yapılabilecek en iyi hareket yapıldı. Torres’in yerini doldurmaları için Dünya Kupası’nda harikalar yaratan ve Hollanda liginde görev süresini doldurmuş Suarez’i ve onun yanına İngiltere içinden en kuvvetli gelen yeni oyuncuyu aldı. Andy Carroll Newcastle ile Premier League’deki ilk sezonunda leblebi gibi gol atıyordu. Özellikle hava hakimiyeti ve sol ayağından çıkan inanılmaz şutlar durdurulmaz bir oyuncu görüntüsündeydi.
Ancak Carroll transferinden ne beklendi? Kısa vadede bu transfer nasıl bir etki yapabilirdi? En önemlisi, ödenen 35 milyon pound hangi kritere göre belirlendi?
Ben bu miktarın Newcastle teknik direktörü Alan Pardew tarafından belirlendiğine inanmıyorum. Bu miktarı kesinlikle Kenny de belirlemedi. Hatta bence Newcastle yöneticileri de belirlemedi. Bu miktarı belirleyen Chelsea patronu Abramovich oldu. Eğer Torres 50 milyon ediyorsa, Carroll da 35 milyon etmeliydi.
Burada basit bir hesap yapmak istiyorum. Liverpool’un Amerikalı sahipleri John Henry ve Tom Werner’ın kulübü almalarından çok kısa bir süre sonra ceplerinden para çıkaracaklarını düşünmek bence yanlış olur. Aynı zamanda Boston Red Sox’ın da patronu olan John Henry, “Moneyball” filminde de portre edildiği üzere aslında eli sıkı bir işadamı. Illinois’de mısır ticareti ile elde ettiği serveti son derece dikkatli kullanan birisi.
Liverpool Ocak 2011 transfer döneminde 22 milyon pound karşılığında Suarez’i, 35 milyon pound karşılığında ise Carroll’ı aldı. Toplamda 57 milyon harcadı. Buna karşılık Fernando Torres’i 50 milyon pound’a Chelsea’ye verdi. Bir de Ryan Babel’in Hoffenheim’a transferini gerçekleştirdi. Hoffenheim transfer için ne kadar ödedi biliyor musunuz? 7 milyon pound… Rakamın 57’ye toplanması bence tesadüf değil.
Ryan Babel aslında eski takımı Ajax’a Suarez transferi karşılığında gidiyordu. Ama daha sonra transfer görüşmeleri kalabalıklaştı. Hoffenheim-Newcastle-Liverpool-Chelsea-Ajax kulüpleri arasında inanılmaz trafik yaşandı! Bugünlerde golleriyle Newcastle’ı sırtlayan Demba Ba Newcastle yolcusu oldu. Carroll ve Suarez Liverpool’a gittiler. Chelsea de Torres’i aldı. Bu transfer bana NBA takaslarını hatırlatıyor. Gece yarısı yaşanan heyecanın, helikopterlerin yoğun trafiğinin bir nedeni de bu olsa gerek!
Bu transferin beşli bir takas olduğunu bilmek bence önemli. Bu beşli takasın içine girebilmek için tüm katılımcıların fedakarlıklar yapmak zorunda olduklarını anlamak çok zor olmasa gerek. Andy Carroll için ödenen 35 milyon pound Liverpool için gündeme gelen yeni bir oyuncuyu almak için ödenen bonservis parası değil, bu beşli takasın içinde olma bedeliydi!
Ancak Andy Carroll bu takasın yükünü taşıyabilecek durumda mıydı?
Liverpool taraftarları Dalglish’in “Man Management” yeteneğinin onun benzersiz kıldığını düşünür. Dalglish ilk açıklamalarından itibaren Carroll’ın ilerisi için yapılmış bir transfer olduğuna dikkat çekti. Elinden geldiğince baskıyı azalttı. Ancak Andy sanırım bu açıklamaları dinlemedi. Anfield’a ilk 11’de çıktığı ilk maçında Man City’ye iki gol attı. Ama büyü çabuk bozuldu. Sezon sonuna kadar inişli çıkışlı bir performans sergileyen Liverpool, Avrupa kupaları hedefinin biraz uzağında olduğu gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kaldı. Andy sezonun ikinci yarısında başka gol atamadı.
Yine de az önce bahsettiğim Man City maçındaki görüntülerini izlemenizi tavsiye ederim. Ne yapabildiğini görebilmemiz için… Carroll’ın bu golleri ve geçen sene Avrupa kupalarını zorlarken bu gollerin devamını getirememiş olması bana şunu söylüyor: Elinde gerekli materyal var ama henüz bu materyali en üst seviye futbol içinde kullanacak olgunlukta değil.
Zaman zaman taraflı bulsam da takip etmekten zevk aldığım bir Liverpool blogger’ı var: Paul Tomkins. 1.5 ay kadar önce Andy Carroll ile ilgili bir makale yayınladı. Makalesini her zamanki gibi araştırma ve istatistiksel analizlerle desteklemişti. Bu makalede dünya futbolunda forvet oyuncularının istenen seviyeye gelme hikayeleri karşılaştırılıyor. Michael Owen, Robbie Fowler, John Toshack, Emile Heskey, Peter Crouch ve Ian Rush gibi Liverpool efsaneleri başta olmak üzere, son 30 yıl içindeki en önemli golcüler işleniyor. Ronaldo, Shearer, Duncan Ferguson, Suker yazıda kullanılmış en akılda kalan golcüler…
Bu araştırma golcüleri ikiye ayırıyor. Çabukluğa ve yeteneğe dayalı goller atan oyuncular genç yaşlarında takıma dahil olmalarını takip eden iki sezon içinde takımlarının başarılarında önemli rol oynamaya başlamışlar, kariyerlerinin attıkları gol sayısı bakımından en verimli günlerini geçirmişler. Fowler, Owen, Ronaldo gibi oyuncuların gol istatistikleri bunu işaret ediyor.
Buna karşın incelenen uzun boylu, Target Man diye tanımlanan forvet oyuncuları transfer oldukları kulüplerde ilk sezonlarında etkileyici gol sayılarına ulaşamamışlar. Ayrıca kariyerlerinde en çok gol attıkları sezonlar 25 yaş ve üstü yaşlarını yaşadıkları yıllar olmuş.
Andy Carroll’ı da bu ikinci kategoriye dahil ediyoruz. Şu anda sahada son derece dengesiz ve hareketsiz bir görüntü veriyor. Çoğu zaman pozisyonlarda olması gereken yerde olmayı beceremediği de rahatlıkla söylenebilir. Bazen pozisyonlara reaksiyon göstermekte öyle yavaş kalıyor ki, ayaklarında kum torbaları mı var acaba diye düşünüyorum.
Ancak bunların hiçbir önemi yok! Sadece yukarıda bahsettiğim araştırma bile Carroll’a en az üç yıl vermek için yeterli argümanı oluşturuyor. Andy futbolunun en verimli çağını 25-26 yaşlarında başlayacak dönemde yaşayacaktır. Kaldı ki Dalglish’in kredisi ve Carroll’ı Anfield’a getirmek için çekilen zahmet gibi, yapılan yatırımın arkasında durmayı zorunlu hale getiren ekstra faktörler var.
Eminim Andy de önündeki görevi hafife almıyordur. 35 milyon pound futbol tarihinde bir İngiliz için ödenen en büyük transfer bedeli. Yani “Price Tag” gerçekten çok büyük. Andy’nin bu rakamın karşılığını vermek için fark yaratması gerektiğinin bilincinde olduğunu düşünüyorum.
Transferinden bir yıl sonra, geçen hafta sonunda oynanan FA Cup maçında Manchester United karşısında ilk düdükle birlikte daha hareketli bir Carroll vardı. Maç boyu oyunun içinde kalabilmeyi başardı. Bunun sonucunda da 88. dakikada yaptığı asistle Kuyt’ı golle buluşturdu. Liverpool 2-1 kazandığı maçtan sonra FA Cup serüvenini devam ettiriyor. Bir yıl sonra verdiği bu pozitif görüntüyü geçen hafta içinde Wolves karşısında da devam ettirdi. Sezon başından beri ligde attığı gollerin en ikna edici olanını atarak, Newcastle’da gördüğünüz canavarı geri getiriyorum sinyalini verdi.
Pazartesi akşamı ise Liverpool, Tottenham ile oynadı. Golsüz biten maçta Andy daha önceki maçlara göre hareketliydi ama özellikle Ledley King’e üstünlük sağlamakta zorlandı. Bence bu sezon kesinlikle en iyi futbolu oynayan Spurs dışında bir takıma karşı oynuyor olsaydı o performansıyla mutlaka gol bulurdu.
Tottenham maçıyla ayrıca Suarez 8 maçlık cezasını tamamladı. Son maçta dinlendirilen Gerrard bir yıldan sonra futbolu özlediğini ve seviyesini her geçen gün arttırdığını gösteriyor. Evet, Lucas Leiva’nın sakatlığı Liverpool’u çok olumsuz etkiledi. Ancak Liverpool’un elindeki oyuncu grubu genel olarak İngiltere liginde başarılı olabilecek bir kadro. Her şeyden önce başlarında oyunu çok çok iyi bilen bir teknik direktörleri var.
Bütün bunlar henüz şampiyonluk için olmasa da, İngiltere içindeki kupalar ve ilk 4 yarışında ben de varım demek için yeterli olmalı. Andy de bu hedeflere giden yolculuklar içinde her şeyden önce kendini bulup nasıl katkı yapabileceğini göstermeli. Çok fazla süresi olduğu söylenemez.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane