Skip to content

Bu Çocuklar Sahiden İyi

Bu adamlar böyle sebatla, aşkla, zevkle cenk ettikçe sonraki maçlarında daha ne muhteşem kareler çıkacak ortaya kim bilir.

Geçen hafta sonu oynanan Avustralya Açık Tek Erkekler Finali esnasında Novak Djokovic’in locasında dikkat çeken iki adam vardı. Sırp basketbol efsanesi Vlade Divac’ın sporculuk kariyerinde yaptıkları ve 2.16’lık devasa cüssesiyle dikkat celbetmesi pek anormal değil. Yalnız, onun hemen önünde oturan Dusan Vemic’in durumu biraz daha farklı. Final tansiyonu içinde nazarlara takılmasının tek sebebi filmli camdan gözlükleriydi. Kuantum bilgisayarı falan diyoruz ama 2012 yılında hâlâ aynada aksini görüp çıldıran muhabbet kuşlarıyla ciddi anlamda benzeşen taraflarımızın olduğunu görmek en hafif tabirle evrimsel bir hayal kırıklığı değil midir? Off of.

Vemic, Djokovic gibi bir Sırp tenisçi. Kariyerinde anlatmaya değer çok da fazla bir şey yok. Aynalı gözlükleriyle bu yıl Novak’tan rol çaldığı Avustralya Açık’ta 2010 yılında çiftlerde oynadığı yarı finali saymazsak tabii. Bu başarıyı Hırvat Ivo Karlovic ile yakalamış olması da ayrıca güzel. Umalım da Balkanlar’da hava yeniden kapanmasın ve ESPN, Vemic – Karlovic için “Once Doubles” isimli bir belgeseli asla çekmesin.

Dusan Vemic, bu finalde, hedef kitlesi Apaçi gençler olan ucuz gözlük üreticilerine taze fikirler sunmaktan daha ulvi bir görev de ifa etti. Maç sonrası soyunma odasında çektiği, bu maçın ne olduğunu nefis anlatan bir fotoğrafı Twitter hesabından yayınladı. Fotoğrafta olan, Novak Djokovic’in kanlı çoraplarıydı…

5 saat 53 dakika süren, tarihin bu en uzun slam finalini gelmiş geçmiş en iyi maçlardan biri olarak sınıflandıranlar mevcut. Ben onlardan değilim. Maç baştan sona kadar bir mücadele şeklinde geçti. Oyuncuların birbiriyle mücadelesi, 35 derecelik sıcakla mücadelesi, iki haftalık yoğun trafiğin ardından bünyeyi istila etmiş laktik asitle mücadelesi, sezon başı olmasından mütevellit ritimsizlikle mücadelesi… Djokovic cephesinde bakarsak tüm bunlara alerji kaynaklı nefes alma sorunlarını da eklemek mümkün. Nadal’ın da omuz ve diz sakatlıklarını unutmamak gerek elbette. Hepsi bir araya geldiğinde, ortalama ralli uzunluğunun 6.9 vuruş gibi şizofren bir değere ulaştığı ikilinin bundan önceki son randevuları olan 2011 Amerika Açık finalindeki kaliteye yaklaşılamadı. Bu maçta bir puan “vasati” 5.4 vuruş sürdü. Ama Djokovic’in kanlı çoraplarının işaret ettiği gibi, korttaki fiziksel, psikolojik ve stratejik savaş öyle üst düzeydi ki “Hareket ettirilemez bir obje karşı konulmaz bir güçle çarpışırsa ne olur?” problematiğini merkez alan “karşı konulmaz güç paradoksu” ete kemiğe, ya da daha tenistik bir tabirle, forehand’e ve backhand’e bürünmüştü adeta.

“Higgs Bozonu’nu bulacağız” diye senelerdir Avrupa Birliği’nden şuradan buradan milyonlarca avro hüpletip homurdanmalar başlayınca hadronu çarpıştırıp “İzini bulduk” açıklamasını yapan CERN’ciler son çare olarak bu yiğitlerin maçlarını mı gözlerine kestirdiler acaba? Kaldı ki, o “tanrı parçacığı” şu maçın sonunda Rod Laver Arena’da da ortaya çıkmadıysa bence Cenevre’deki laboratuarı kombi bayiine çevirmek en mantıklısı. Vatandaşın vergileri daha fazla çarçur olmasın!

Son Avustralya Açık benim 21. Grand Slam’imdi. 74 yaşındaki Rod Laver’ın hazır bulunduğu seremonide Djokovic ve Nadal’ın sandalyede oturması gibi bir olaya, hatta azıcık yakınından geçen bir şeye de asla şahit olmadım daha önce. Ama bu adamlar böyle sebatla, aşkla, zevkle cenk ettikçe sonraki maçlarında daha ne muhteşem kareler çıkacak ortaya kim bilir.

Ellerine sağlık ikisinin de.