Skip to content

Nora Mørk ve Benim Yapamadığım Her Şey

Ben hala ona hayranım, haberi olmasa da olur.

22 yaşındayım ve dizim X-O-X oyunu gibi oldu. Daha fazla ameliyat olmak istemiyorum. Şimdilik ara vermek gibi gözükse de, sanırım hentbolu bırakıyorum. Çok üzgünüm.

***

2010 yılıydı, iki sene önce nefret ederek bıraktığım hentboldan asla kopamayacağımı anlıyordum yavaştan. Eurosport ofisinde Şevket “the şanlı” Furkan Erbay ve Dağhan Irak’la yaptığımız hentbol geyikleri, yayınlar, hentbolun doğru düzgün yayınlanmaya başlaması derken, yeniden kendimi içinde buldum. Kabul edeyim, kolay değildi zaten 10 sene boyunca günümün 4-5 saatini alan şeyi arkamda bırakıp başka bir şeye yönelmek. Nora’yı tanıdığım dönem de 2010’a denk gelir. Avrupa Kadınlar Hentbol Şampiyonası kadrolarına bakarken Şevket Abi göstermişti “Bak şu üçü gençler şampiyonu kadrodan, acayipler” diye. Neyse, ben dönsem iyi olacaktı.

Eski hocamla nasıl olduğunu hatırlamadığım bir şekilde karşılaşmam o döneme denk geliyor. Seba’daki bir Beşiktaş maçıydı yanlışım yoksa. Bizim lise takımından birkaç kişiyi de alıp toplama bir takımla lige girmek, 19-20 yaşında adamları çalıştırmak istediğini söylemişti. 2010, üniversitedeki ikinci yılımdı ve belki de hentbola dönüş yılım olacaktı. Yalnız ÖSS’den kalma göbeğim duruyordu. Hem, bırakırken sağ omzum yırtıktı benim. Ne olacağını pek düşünmeden girmiştim galiba bu işe. Ben sağ kanattım, tekniğim iyiydi ama o göbek ve o omuz bana arıza çıkaracak gibiydi.

Aynı 2010, Nora’nın çıkış yılıydı. Bir sene önce Dünya Gençler Şampiyonası’nı kazanmış, 2010’daysa Norveç’te düzenlenecek Avrupa Hentbol Şampiyonası takımına girmişti. Nora 1.68’di, benim gibi sağ kanattı, benim gibi hızlıydı, benden daha iyi bir şutördü. Onu izlediğim ilk büyük şampiyonasında 23 gol attı, ilk A takım sezonunda yılın kadrosuna seçildi. Nora en iyilerden biri olmaya doğru gidiyordu. Olmaması için doğal bir sebep yoktu. Ben biraz ona hayran olmuştum, ondan böyle düşünüyordum belki. Ben ona hayrandım, onun benden haberi yoktu.

Benim omzum arıza çıkardı. Migros poşeti taşırken bile belli bir süre sonra ağrımaya başlayan şeyle savunma yapmaya çalışmanın ne kadar saçma olduğunu pek anlamamıştım başlarda. “Ozan hadi ama” diye kenardan bağırılması, bir sonraki savunmada o adamı tutabileceğim anlamına gelmiyordu, çünkü kolum kalkmıyordu. Çabuk değildim zaten eskisi gibi, ideal kilomun çok üzerindeyken çevik olmam mümkün değildi. “Ben gelmesem daha iyi” dedim hocaya. Ya da öyle bir şey. Bayağı bozulmuştu ama, benim kadar değil. Bırakmam değil, öngöremeyip bir gazla başlamam saçmaydı. Böyle dönüş olmamalıydı zaten. Biraz da korkmuştum. Daha 20 yaşındaydım, ya hayat boyu ağrısını çekecek şekilde sakatlansaydım?

Nora patlama yaptığı sezonun ertesinde bir Selbu maçında diz ve bilek bağlarını parkeye bıraktı. 20 yaşında biri için geri dönülmesi imkansız bir sakatlık gibi gözükmüyordu. Bağlar eskisinden daha güçlü hale getirilebilirdi. Örnekleri vardı. Ayrıca o sezonun ertesinde, sezon sonunda gitmeyi planladığım 2012 Avrupa Kadınlar Hentbol Şampiyonası için iyileşmek zorundaydı. Televizyondan izlemekten bıkmıştım. Ben ona hayrandım, haberi olsun diye yerinden izleyecektim. Olmadı.

Döndüğü maçta İnter’deyken Ronaldo’nun başına gelen şey Nora’nın başına geldi. Aynı diz, yine sakatlandı, yine ağlayarak çıktı. Onu 2012 Avrupa Hentbol Şampiyonası’nda izleme şansım tamamen bitmişti. Daha uzun rehabilitasyon gerekliydi, daha da teferruatlı olacaktı iyileşme süreci. Benim için sorun yoktu, 2013 Dünya Hentbol Şampiyonası’nda izlerdim.

Ben Nora’yı canlı izlemeye çalıştıkça onun kariyeri yok oluyordu. Rehabilitasyonu bittikten sonra çıktığı ilk antrenmanda bağları yine sıfırlandı, ki zaten yukarıdaki açıklamayı kendi sitesinde yaptığı gün o olaydan birkaç gün sonradır, bırakmaya karar verdi. Bayağı boş gözlerle okuduğumu hatırlıyorum. Norveçliler de öyleydi büyük ihtimal. Norveç onun oynadığı ilk büyük şampiyonayı kendi evinde kazandıktan sonra, onun sakatlık sebebiyle katılamadığı iki turnuvayı da “tarihinin en iyi jenerasyonunu” yakalamasına rağmen altınsız kapatmıştı.

Nora’nın izini kaybettim. Hentbolu da bir daha dönmemek üzere kafamdan sildim. 2013 Dünya Kadınlar Hentbol Şampiyonası sonrasında kadınlar maçlarını izlemek bile pek içimden gelmedi ne yalan söyleyeyim. Sonra Nora döndü. Nasıl oldu bilmiyorum, altı diz, iki bilek ameliyatından nasıl geri geldi, en ufak fikrim yok ama yeniden başladı. Artık kanat değildi, sağ bekti, oyun kurandı, saf şutör değildi…

2015 Dünya Hentbol Şampiyonası’nda tek bir kişiyi izledim. Onu tanımamdan beş yıl sonra, o beş yılın 30 ayını rehabilitasyon ve ameliyatla geçirmesine rağmen, Norveç’in şampiyon olduğu 2015 Dünya Hentbol Şampiyonası’nda 48 gol atıp turnuvanın en iyi sağ beki seçildi.

Artık onu canlı izlemek gibi bir planım yok. Monitörümden takip etmek bana yetiyor. Herkes gibi şampiyon olmak için başlamıştım hentbola, yapamadım. Herkes gibi profesyonel olmak için başladım, olmadı. Bıraktıktan sonra, elime fırsat geçmesine karşın onun tüm zorlukları yaşadığı yaşta salak bir omuz yırtığından korkup dönemedim, o muhtemelen 50 yaşından sonra yürüyemeyeceğini bile bile geri dönüp şampiyon oldu. Ben hala ona hayranım, haberi olmasa da olur.