Skip to content

2015-16 Sezonunun İlk Günleri – 2

NBA transfer döneminin öne çıkan karakterleri ve takımlarına bakış, bölüm iki. LaMarcus Aldridge, DeAndre Jordan, San Antonio Spurs ve Dallas Mavericks...

Serbest oyuncu piyasasının en popüler ismi LaMarcus Aldridge ve ikincisi DeAndre Jordan haftasonu kararlarını açıkladılar. İkisi de Teksas yolcusu. Yer değiştirenler, NBA’in şu anki en iyi hücum ve savunma uzunları olduklarını savunabileceğiniz iki oyuncu. Elbette yarattıkları etki de büyük. Bu yüzden serinin ikinci yazısını, önceki yazıda biraz daha kısaca değindiğim bu adamlara ve yeni takımlarına ayırdım.

LaMarcus Aldridge & San Antonio Spurs: “Gel Tim Duncan’ın yerini al, ligin en büyük koçuyla çalış, ilk yıldan itibaren şampiyonluğa oyna” teklifi önüne koyulmuşken, LaMarcus Aldridge’in Lakers ya da Knicks’e gideceğine sahiden ihtimal verdiniz mi? Aldridge’in olaya bakışını, Lakers ile yaptığı ilk görüşmede çok az basketbol, bolca pazarlama konuşulmasından şikayet edişi ve Lakers’ı vaziyeti toparlamak için apar topar ikinci bir görüşme ayarlamaya zorlaması özetliyor. Karşımızda büyük şehirde oynamak isteyen ya da mevzubahis takımların sorunlu kadrolarının açıklarını tek başına örteceği hayaline kapılacak kadar kendinibilmez bir adam yok. Aldridge kararını tamamen basketbol üzerine değerlendirme yaparak verecekti ve bu durumda Spurs onun için tek seçenekti. Suns’ın çok yaklaştığı söylense de, Spurs’e kıyasla daha genç bir kadro dışında hiçbir avantajlarının bulunmadığı ortadaydı.

Sezon bitimi basın toplantısında Gregg Popovich bu yazı sadece rötuşlarla geçirmeyeceklerini açık açık söylemişti. Tony Parker ve Manu Ginobili’nin artık üst düzey bir hücumun taşıyıcıları olamayacaklarını görmüştü ve böyle bir sorumluluğun Kawhi Leonard’ı aşacağının da farkındaydı.

Spurs’ün kendisini istediği gibi yenileyebilmesi için iki seçenek bulunuyordu: Tek başına hücum sırtlayamayacak ama oyun zekası ve pas kabiliyetiyle takımın hücumuna alışmakta zorluk çekmeyecek, ayrıca savunmayı daha da üst seviyeye çekecek Marc Gasol ya da hem üstünden hücum edilebilecek hem de şut tehdidiyle oyunu diğerleri için açacak LaMarcus Aldridge.

Spurs’ün şuta değer veren, şut atmaktan çekinmeyen ve tabii iyi top çevirerek uygun şut pozisyonları bulan bir takım olmasının kamufle ettiği bir şey vardı, o da takımın ilk beşinin aslında toplamda büyük bir şut tehdidinin bulunmaması. Tek tek bakarsak: Parker üç sayı yayının gerisinde bomboş kalsa bile iki defa düşünüyor, az kullanıyor ve ağırlıkla köşelerden isabet bulabiliyor; Leonard keza köşe şutörü; Duncan’ın artık orta mesafe yüzdeleri bile düşmüş durumda; Tiago Splitter’ın zaten o taraklarda bezi yok ve zaman zaman onun yerini alan Boris Diaw’ın şutu hep istikrarsız. İlk beşteki tek net şutör Danny Green.

Şimdi Pop’un elinde, eski ilk beşinin menzili en sınırlı oyuncusu Splitter’ın yerine ligin idareten değil, adamakıllı 5 numara da oynayabilen en iyi şutörünü koyma imkanı bulunuyor. Aldridge geçtiğimiz sezon, kariyerinin ilk sekiz yılının toplamı kadar üçlük denedi ve %35 gibi hiç de fena olmayan bir oranla soktu. Spurs’te bu denemelerin daha da artmasını bekleyin. Parker ve Manu’nun penetreleri, ikili oyunları, Leonard’ın post-up’ları için gereken alan bir anda açılacak. Üstelik bunu, fiziksel olarak taviz vermeden yapabilecekler. Finaldeki Warriors gibi beş kısayla uzunların arasından vızır vızır koşup, sahanın diğer tarafında hesap ödemeden kurtulabileceğiniz bir takım da değil bu. Duncan ve Aldridge gibi ligin en iyi sırtı dönük oynayanlarından ikisini, 10 santim kısa adamlarla tutmaya çalışacaksanız kolay gelsin.

NBA Finali’nde Warriors’ın, birkaç yıl önce 3.5 numara olarak damgalanacak Draymond Green’i 5 numaraya çekerek seriyi çevirmesi “uzunların devri geçiyor mu” tartışmalarını başlatmıştı. Haksız olmayan ama biraz eksik ifade edilen bir soruydu. Devri geçen uzunlar değil, her ikisi de şut atamayan uzun çiftleri ve pota civarını uzunları için boşaltacak şut tehdidini yaratamayan takımlar. Spurs, şut zaafı yaşanmadığı takdirde pivot kalıplarında iki oyuncuyla bile hala oynanabileceğini göstermeye geliyor. Ve bir şampiyonluk daha kazanmaya…

DeAndre Jordan & Dallas Mavericks & Los Angeles Clippers: Şampiyonluk şansı bulunan bir takım, Chris Paul ve Blake Griffin gibi takım arkadaşları, Los Angeles gibi bir şehir ve sizden desteğini hiç esirgememiş, üstelik gelişiminize katkıda bulunmuş bir koç terkedilir mi? DeAndre Jordan’ın tüm bunlara sırtını dönmek için kendince sebepleri vardı. Bir kere Chris Paul’un sert tavırlı liderliğini pek kaldıramıyordu ve birbirlerinden hoşlanmadıkları söyleniyordu. İkincisi, hücumda daha fazla öne çıkma ve çıkarılma zamanının geldiğine inanıyordu. Clippers’ta bu şansı bulamayacaktı.

Şampiyon takımını bile Deron Williams-Dwight Howard hayalleriyle bir arada tutmayan ve yıllardır arzuladığı büyük transferleri yapamayan Mavericks, DeAndre’yi LaMarcus Aldridge’in bile önüne koyan, Clippers haricindeki tek takımdı. Dirk Nowitzki’nin şutu Jordan’ın potaya yakın oynama mecburiyetine olanak sağlarken, ligin en iyi pota altı savunmacılarından birine dönüşen Jordan da artık ayaklarını hareket ettiremeyen Nowitzki’nin arkasını kollayacaktı. Bu bakımdan Mavericks’in Jordan’ı listesinde Aldridge’in önüne koyması mantıklı. Üstelik 3 yaş daha genç.

Jordan’ın Los Angeles’tan Dallas’a taşınma kararı almasını sağlayan sadece Mavs’in savunmada kendisine ölesiye ihtiyaç duyması değil, Mark Cuban ve Rick Carlisle’ın ona hücumda da daha fazla rol biçileceği konusunda ikna edicilikleri ve elbette Chris Paul’un azarlarından kaçma fırsatı oldu. Cuban’ın anlaşma sonrasındaki “Biz DeAndre’yi Shaq gibi bir oyuncu olarak görüyoruz” demecine gülüp geçmeyin. Bunu DeAndre teklifi kabul ettikten sonra kutlama amaçlı aldığı alkolün etkisinde mi söyledi, bilemiyorum, ama sinir boşalmasıyla biraz abarttıysa bile bu demeç de Mavs’in DeAndre’yi “Sen bizim hücumumuzun da temel taşlarından olacaksın” diye gazladığını ortaya koyuyor.

DeAndre Jordan gerçekten çok değerli bir savunma silahı. Onunki gibi bir fiziği ve atletizmi bir arada bünyesinde barındıran çok az oyuncu var. Dünyanın basketbol zekası en yüksek oyuncusu olmadığı açık ama savunmada her yere yetişip sahanın her tarafını terörize edebiliyor. Kaçan bir şutun ardından top onun bölgesine düşüyorsa ribaundu alma ihtimaliniz sıfıra yakın. Hücumda da tamamen Paul ve Griffin’in becerilerinin kendisine yarattığı beleş pozisyonlara mahkum bir oyuncu değil. Bu kadar atlet, uzun ve iyi devrilebilen bir oyuncu, sahayı biraz açabilip biraz ikili oyun oynayabilen her takımda ekmek yer, sayı bulur. Mavericks’in önemli bir transfer yaptığı kesin.

Peki ama Jordan ve Matthews’un gelişleri Mavs’i sınırdaki bir play-off takımından tepe için iddialı hale getirir mi? Tırıvırı yapmadan cevap verebilmeli buna: Hayır!

Dallas’ın sezon ortasındaki Rajon Rondo takası, tam bir “Ya tutarsa…” hareketiydi. Göl maya tutmadığı gibi, Mavericks elindeki değerli bench parçaları Jae Crowder ile Brandan Wright’ı da kaybetmiş oldu ve ileriye değil geriye gitti. Rondo gibi bir soyunma odası ve idmanda huzursuzluk, sahada dengesizlik kaynağından kurtulmak güzel ama Mavericks’i Rondo takasından önce durduğu yerin ötesine taşımıyor. Takımın oyun kurucuları hala Devin Harris, -kalırsa- JJ Barea ve Raymond Felton. Jeremy Lin’i almaya yakınlar ama hatırlatmak gerekirse geçen seneki takımı Lakers kendisine teklifte bulunmadı bile ve bu çok şey anlatan bir referans. Giden Monta Ellis’in yerine Wesley Matthews’un gelişi kağıt üzerinde savunmaya artı katan bir değişim. Öte yandan Matthews bir basketbolcu için en bela sakatlıklardan olan aşil tendonu kopması sonrası iyileşmeye çalışıyor ve giden adam takımın topla en önemli yaratıcısıydı. Jordan’a gelince… Ne kadar iyi bir transferse de, ayrılan Tyson Chandler’a göre çok dramatik bir gelişim sağlamıyor. Yani gerçekten içinde gizlenen bir Shaq yoksa… Dallas yine play-off adayı olur, Aldridge’i kaybeden Portland’ı ve Aldridge’i alayım derken eli boş kalan Phoenix’i altında tutup muhtemelen içeriye de girer. Ama Batı’da ilk turun ötesi için ellerindekilerden daha fazlası gerekiyor.

Clippers’a sorabilirler. Onlar Paul, Griffin ve Jordan’a aynı anda sahip olmalarına rağmen daha fazlasına ihtiyaç duyuyordu. Altı buçuk kişiyle oynayan ve çok üst düzey savunma yapamayan bir takım, bu yıl da olduğu gibi Redick, Barnes ve Crawford aynı anda tıkanınca bunun altından kalkamıyor. Şimdiyse savunmalarını kabul edilir seviyeye getiren en önemli parçayı ve dış savunmanın en ağır işçisini yitirmiş durumdalar. Alternatif plan olarak ismi geçen oyuncular arasında Carlos Boozer var. Hiçbir takımın taraftarı böyle bir şakayı haketmiyor. Boozer’ı alacağıma Griffin’i 5’e ittirip Paul Pierce’ı da son dönemde alıştığı üzere 4’e koyar, saldırın der, savunmada hiç olmazsa hareketlilikten kazanmaya çalışırım. Doc Rivers bunu yapar mı? Bugüne kadar pek yenilikçi düşünen bir koç ya da yönetici olmadı. Belki de koşullar zorlar. En azından bu yıl üzerinde şampiyonluk baskısı olmayacak. Artık hedef 2016 yazı.