Skip to content

Brooklyn Nets Kim ki?

Kosta Rika pasaportlu oyunculardan kurulu kadrosuyla mücadele eden Brooklyn Nets, ölüm grubundan çıkabilecek mi?

Yılın altı ayında Atlanta, altı ayında Kadıköy ikametgâhlı biri olarak, “mahalle takımlarımın” kısmen ya da külliyen San Antonio Spurs’e yakınsadıkları bir sezon yaşıyorum ve asla şikâyet etmeyeceğim. İki mahalle takımımın da oyuncu kadrolarına, kenar yönetimlerine bakınca içimin açılması tesadüf olamaz; bu yıl basketbol tanrıları tarafından bana bahşedilmiş bir yıldır.

Danny Ferry dangalağının yaralarının sarılmaya çalışıldığı sezon açılışına, 29 Ekim’e dönelim. Hawks, önceki sezonki kadrosunu korumuş, sadece bench’e Bazemore, Payne ve Sefolosha gibi belli rolleri üstlenebilecek parçaları monte etmişti. Süperstar hala yoktu, maç sonlarında gözü kapalı top atılacak bir adam hala yoktu, güvenilir bir ikili oyun hala yoktu, süper yıldız mertebesine en yakın oyuncusu olan, sakatlıklarla boğuşmuş 5 numarasının bile belli dezavantajları hala vardı, şöyleydi böyleydi.

O gece Atlanta merkezdeki Vortex adlı bir bardaydım. Bir Amerikan klasiği olarak bu tip barlarda yer alan yaklaşık 10-15 TV’nin altısı doğal olarak NBA maçlarına tahsis edilmişti. Aynı anda altı maç oynanıyordu ve bunlardan biri de şehrin takımı Hawks’ı Kanada parkelerine atmıştı. Fakat o da ne! Vortex’teki bu altı NBA ekranında beş farklı maç gösteriliyordu ve bilin bakalım hangi maç TV’de açılmamıştı bile?

Atlantalı sporseverlerin Hawks’tan yıllarca nasıl da uzak durdukları malumdur, dolayısıyla sezon başında da durumun bu kadar vahim olması şaşırtıcı değildi. Şaşırtıcı olan, sezonun geri kalanı. Ocak ayında hiç yenilmeyen, ilk beşi “Ayın Oyuncusu” ödülünü paylaşan ve ardından neredeyse tam takım All-Star yolunu tutan, 19 maçlık galibiyet serisiyle kulüp rekoru kıran ve o döneme 32-2’lik bir “mini” seri ekleştiren, en sonunda da 60 galibiyet barajına ulaşarak bir başka kulüp rekorunu tarihe gömen Hawks sayesinde, sezon başında “maç ertelendi herhalde” dedirtecek kadar boş olan metro hatlarının yerini, her defasında birkaç kişiye Philips Arena’ya nasıl gidileceğini tarif ettiğim maç yolculukları almaya başlamıştı. Basketbolu bırak, sporun herhangi bir dalını icra etmemiş eş dost, yana yakına Hawks bileti arıyordu. 80’lerden kalma Dominique Wilkins formaları sandıktan çıkarılmış, metro vagonları halaylarla sallanır olmuştu. Uzattığımın farkındayım ama ne yazık ki hep sezon sonları daha taze şekilde hatırlanırken, Hawks’ın yaklaşık 15 maçını salonda izlediğim o manasız kış dönemine vefamı göstermem gerekiyordu.

Ayrı dünyaların insanlarıyız

Normal sezon kapanışı olan 15 Nisan’ın sabahıyla ve ortaya çıkan Hawks-Nets eşleşmesiyle devam edelim. Nets dedim, evet, Brooklyn Nets. İnsan bazen hayret ediyor. Thunder’ın 45 galibiyetle play-off dışında kaldığı, esasında son Doğu bileti için Hawks taraftarları tarafından da en kalbi duygularla desteklenen Pacers’ın1 gönüllerin sekizinci sırasını aldığı sezonun son maçının son periyodunda birdenbire savunma yapmaya karar veren Nets, Pacers garibanı Memphis deplasmanında cebelleşirken lokum gibi kurayla evinde Magic’i yeniyor ve –nedense- play-off’a kalıyordu. Hawks son 15 maçında 7 galibiyet alırken, Nets 11 maç birden kazanmıştı ne de olsa; play-off hakkıydı, değil mi? Şey, orası biraz karışık.

Hawks hücumu bir sır değil. Dolandırmadan: Hareketli, paylaşımlı bir hücum. Sizi çok istatistiğe boğmadan birkaç temel noktaya değineyim. Hawks hem ofansif hem defansif verimlilikte lig altıncısı, tam altı oyuncusu çift haneli sayı üretiyor,2 3’lük yüzdesinde ve asistte Warriors’ın ardından ikinci,3 top çalmada altıncı, rakiplerine sadece %34’le üçlük attırıyor, hücumlarının ise %68’i ikilik ve %32’si üçlük tercihleri ve ligin 17.8 ile en az faul yapan takımları. Özellikle hücum performansına ikna olmadıysanız effectiveFG yüzdesi yardıma koşsun: 52.7 ile süper yıldızlarla dolu Warriors ve Clippers’ın ardından lig üçüncüsü konumundalar. Savunmada ligin en iyi kanat savunmacısı Kawhi Leonard’ın 2 milyon dolar maaşlı mütevazı bir kopyası olmakla kalmayıp hücumda da patlayıcı güç haline gelen DeMarre Carroll’a sahipsin, pota altında birçok işi ortalamanın üstünde yapabilen ve egolardan arınmış iki uzunun var(şey, çok da uzun sayılmazlar ama), tempo ayarlamakla ilgili en ufak sorunları olmayan Teague-Schroder ikilisi Allahım esirgesin dedirtiyor, ligin en yüksek üçlük yüzdesine sahip adamı Kyle Korver en sonunda kendisine en uygun ortamı bulmuş, bench’te herkes oynayacağı 5-10 dakikaya bir sürü şey sığdırmak için aç… Şimdi soruyorum: O an kötü olanın kenara gelebileceği, kenardakilerin her an şans bulabileceği, hücumda herkesin topa değebileceği, savunmada herkesin yere atlayabileceği, tüm bunlara bağlı olarak herkesin kendisini önemli hissedeceği bir düzende yer almayı kim istemez ki? 10 Mart’ta Atlanta’da oynadıkları Sacramento maçından iki örnekle bu kısmı geçeyim. O maçta Hawks yedi farklı oyuncudan tam 20 üçlük isabeti buldu! Daha da etkileyicisini sona sakladım, durun. Hawks makinası 53 saha içi isabeti kaydetti ve bunların 42’si asistle geldi! Evet, 42’si. İki kulüp rekoru daha.

HawksFan

Aynı kadro, bambaşka bir görüntü. Elbette ki bunun altında Budenholzer’ın oyuncuları oya gibi işlemesi yatıyor. Takım antrenmanları kadar önemli bir şey varsa, o da bireysel antrenmanlar; yani Hawks oyuncuları hem iyi bir okulda okuyorlar hem de her gün özel ders alıyorlar. Yine o 2 milyon dolarlık Carroll’dan örnekleyeyim: Bu adamın hayatı Spurs oyuncularını izleyerek geçiyor! Geçen sene Bruce Bowen’ı izledi durdu ve köşeye sotelenip üçlükleri sallamayı ezberledi; bu sene o yüzdesini %40’a çıkardı. Yine de %49’la atan Korver’ın yanında çok sönük, değil mi! Bu seneye geldik, adam bu kez de Leonard izleyip duruyor. Savunma yırtıcılığı, pick and roll yeteneği her geçen gün artıyor. Tıpkı Millsap’in dış şutuna çalışması(Spurs eşdeğerini bulunuz), Korver’ın gözyaşı damlalarını arttırması(Spurs eşdeğerini bulunuz) gibi…

Elim pek gitmiyor ama Nets’e de iki satır değinmek lazım sanırım… Yeni Hawks için istikrar nasıl anahtar kelimeyse, Nets için de istikrarsızlık öyle. Geçen sene saçma bir şekilde Doğu Yarı Finali gördüler ve Heat’e elendiler, sonra Paul Pierce’ı gönderip Bogdanovic, Jack gibi oyuncuları aldılar;4 daha da önemlisi, ‘Bir Milyon Koç’ prensipleri gereğince istikrarsızlık istikrarını Lionel Hollins seçimiyle sürdürdüler.

Fakat Nets’in istikrarsızlığını görmek için yıllara ya da dönemlere ya da aylara ya da haftalara bakmaya gerek yok. Tek maçlarını bile izlediğinizde, o 48 dakika içinde nasıl farklı görüntüler verdiklerini gözlemleyebilirsiniz. Bir bakıyorsunuz biraz basketbol oynamaya çalışır gibi görünüyorlar, bir bakıyorsunuz 40 sene öncenin basketboluyla nostalji yaşatıyorlar. Genellikle öylesine yavaş bir tempo ki, kazara Nets maçına denk gelirseniz uyumadan bitirebileceğiniz şüpheli! Maç başına sadece 9.6 fast-break sayısı atıyorlar ve bu konuda kendilerinden kötü sadece bir takım var: Manhattan’lı komşuları! Hawks maç başına 10 adet üçlük “isabet”i bulurken, Nets sadece 19 adet “deneme” yapıyor. Tüm hücum stratejileri daracık bir alana sıkışmış durumda ve bu da maç başına %76 denemenin buralardan gelmesine sebebiyet veriyor; ne kadar zengin bir çeşitlilik, değil mi!

Elbette her takımın, kendi yapısına göre benimsediği bir stil vardır ve başarıya götürüyorsa doğru stil de odur ama hücum verimliliğinde yirminci, savunmada ise yirmi üçüncü olan Nets özelinde bir çorbadan bahsediyoruz ve o çorba da Amerika’nın sadece doğu yakasında bu kadar tutulabilirdi, batı yakasında menülere giremezdi bile. Üç oyuncusu çift haneli ücret alan5 ama biri bile All-Star için anılmayan bir kadro, biraz Brook Lopez, çeyrek Joe Johnson, takasla geldikten sonra azıcık Thaddeus Young, “sana ne be ister oynarım ister oynamam girizikalı” Deron Williams ve işte diğerleri… İçim sıkıldı.

İlk beşlerde her pozisyonda basan bir Hawks var- malum. Ya yedekler? Sefolosha’nın aramızdan vakitsiz ayrılışı ve sezonu kapatışı, onun rolünü üstlenecek Bazemore’un kendince gelişimine rağmen sıfır play-off tecrübesi tabii ki Hawks için can sıkıcı şeylerden biri. Nets bench’inde ise –yersen- patlayıcı bir iki oyuncu var. Bogdanovic o son Magic maçında 28 sayı attı, bir diğer –yersen- patlayıcı oyuncu Jarrett Jack’i ise pick and roll çıkışı robot gibi hep aynı şeyi yaparken ve Teague-Schroder karşısında ezilirken görmek keyifli olacak. İşte bu… Nets bench’i Antic, Mack, Schroder, Scott, Brand, Muscala karşısında harikalar yaratacak, takım serinin genelinde Hawks’ı ağır temposuna çekecek, gülünç ötesi setlere yerleşmeye bir son verecek, biraz üçlük sokacak, Lopez sahada kalacak, hayat bayram olacak, insanlar birlik olacak, el ele tutuşacak, sonsuza uzanacak.

İlla bir hikâyemiz olacaksa

Amerikalılar bayılır bu işlere: Şimdiden “Joe Johnson vs. Hawks” başlıklarını görebiliyorum. Evet, Joe Johnson’ın Hawks’tan ayrılışı hayırlara vesile oldu ve aradan geçen üç senede Hawks adım adım tek adamın eline bakan darmadağınık bir yapıdan çok farklı bir yere evrildi. Serinin belirleyicilerinden yalnızca biri olacak bir eşleşmeyle açıklayayım: Johnson vs. Carroll.

Yıllık ücretleri arasında 21 milyon dolarlık ufak bir fark olan iki oyuncu. 23 milyon dolar nereee, 2 milyon dolar nere. Süpürme/ süpürülme yolunda 4 Nisan ve 8 Nisan tarihli iki taze maç oynadılar: Carroll sırasıyla 19s-9r-5a ve 20s-8r-5a, Johnson sırasıyla 4s-2r-3a ve 21s-8r-3a. Pek de senelik 21 milyon dolarlık bir farka benzemiyor. Nets, eğer bench’teki patlayıcılıktan da yardım alamayacaksa (gülme geldi), dördüncü çeyrekler için neredeyse tek planı topu Johnson’a vermek. İşte serinin illa bir “hikâyesi” olacaksa, o da buralarda bir yerlerde yazılacak: Joe Johnson’ın Hawks’la olan hesap defterinde (yine gülme geldi).

Üçgen biçiminde birbirimize takacağız

Son bir kez geçen sene sonuna dönelim. Hawks, tıpkı bugünkü Nets gibi sezonu 38-44’le bitirip tıpkı bugünkü Nets gibi sekizinci sırayı kapmış ve bugün Nets tarafından son maçta saf dışı bırakılan Pacers’la play-off ilk turunda karşılaşmıştı. O köprülerin altından çok sular aktı ve Hawks bu iki takımla yaptığı 7 normal sezon maçını da kazandı.6 Atlanta generalleri Nets’ten alınacak potansiyel bir üst sıra draft hakkını düşündü mü bilmiyorum ama yakın tarihteki iki Nets galibiyeti de Pacers’a çare olamadı ve geçen sene Hawks’ı 4-3’le geçen eski Doğu birincileri Indiana kıl payıyla play-off dışında kaldı. İnsan bazen gerçekten hayret ediyor.

Bunu söylemek için biraz geç kaldım ama bu yazıyı okumayın. Seriyi de izlemeyin. Yedi tane canavar gibi seri var, kendinize yazık etmeyin. Şu genel çerçeve dâhilinde bu yeni Hawks’ın harika bir normal sezonun ardından play-off’u nasıl oynayacağını göstermesi dışında hiçbir şey vadetmeyen bir seri. Etmeyin, eylemeyin. Pota altı savunmasında bazı zaaflar olsa da, biraz fazla hücum ribaundu verse de, kusursuz bir fast-break bitiriciliği olmasa da, bir şut takımı olmaktan çıkıp defansif yeteneklerini de sürekli geliştiren ve vitaminlerini7 almayı hiç ihmal etmeyen Hawks için Doğu finali yolu açık. Nets’e de seneye artık nasipse benim koçluğumda başarılar diliyorum.

Tahmin: 4-0


Not: Başlıkta Onur Erdem’in “Kosta Rika Kim ki?” başlıklı yazısından esinlenilmiştir.

  1. Hawks, Joe Johnson’ı kapsayan takasta Nets’in 15. sıra hakkını saklı tutuyor, o yüzden kimileri Nets’in play-off dışında kalmasını istiyordu. []
  2. İlk beşe ek olarak, Schroder de sadece 19 dakika sahada kalıp 10s-2r-4a ortalaması ile oynuyor. Asıl manyaklık ise “crunch time”da bile asla geri adım atmaması- deli bu oğlan! []
  3. Maç başına 25.7 asist ve %38 üçlük yüzdesi. []
  4. Garnett de Şubat’ta Thaddeus Young karşılığında Minnesota yolunu tutmuştu. []
  5. Bu sayı Atlanta’da “bir”. Al Horford, yıllık 12 milyon dolar alıyor. []
  6. Yukarıdaki videoyu 21 Ocak’taki 110-91’lik Pacers galibiyetinden sonra çekmiştim; Pacers’ı play-off dışına iten maçlardan biriymiş. []
  7. Bu vitamin hikâyesinin geyiğine salonda da rastladım birkaç kez. Yanında vitamin şişesi getiren Hawks taraftarı: ADAM GİBİ ADAM! []