Bir süredir gerek işsel gerekse de ailevi nedenlerden dolayı futbol dünyamızda olup biteni istediğim kadar yakından takip edememiştim. Elbette ki Süper Lig’in zirvesinin nasıl da nefes kestiğini, ligin külliyen birbirinden gollü maçlara sahne olduğunu, her takımın birbirini içeride dışarıda yenebilecek kalitede olduğunu, maçların zaman zaman hakem hatalarıyla gündem oluşturduğunu, bu müthiş mücadelenin aslında saha dışında birer pırlanta olan bazı futbol insanlarını bile zaman zaman –sonradan pişman oldukları- fevri hareketlere itebildiğini iki elim kanda da olsa izliyorum –futboldan o kadar da kopmam söz konusu olamaz.
Her neyse, yazıya başlamadan önce Türkiye Futbol Federasyonu’nun internet sitesine gireyim de futbol dünyasında neler oluyor bir bakayım, gündemi yakalayayım dedim. Nitekim daha ana sayfaya geçmeden önce beni tepesinde “Haydi Türkiye, Şimdi Destan Yazma Zamanı” yazan, Paint’in en güncel sürümü ile yapılmış harika bir tasarım karşıladı. Milli duygularım bir şarkıyla, bir şiirle, bir fotoğrafla, bir anıyla, kısacası her şeyle kabarabilir; ama bu farklı türden bir etkileşimdi. Hollanda ile oynuyorduk ve işte Avrupa’ya Türk’ün neleri başarabileceğini göstermek için müthiş bir fırsattı. Türkiye Ligi’nin o çekişmesini, kalitesini, yılların birikimini Amsterdam’da dosta düşmana sahneleme zamanıydı.
Tam bilmiyorum ama Hollandalılar kesin ırkçıdır. Çok iddialı konuşmayı sevmem ama çok büyük ihtimalle orada yaşayan soydaşlarımıza çok büyük baskılar da uyguluyorlardır. Paint tasarımının sağ tarafında yüreğimi okşayan o ay yıldızlı Türk bayraklarımızın Amsterdam sokaklarında dalgalanacağını, yeni bir destanın habercisi olarak Avrupa semalarında parlayacağını düşündükçe bu harika fikri akıl eden, hayata koyan herkesin ellerini öpesim geliyor.
Türkiye Futbol Federasyonu’nun sitesine girdiğinizde sizi karşılayan bu harika afişe yarım saat kadar baktıktan sonra en sonunda sitenin ana sayfasına girebildim. Hemen gözüme sol sütunda kayan yazılar çarptı. Atamızın o muhteşem portresinin altında <marquee direction=up> koduyla usulca gözlerimizi okşayan widget, federasyonumuzun misyonunu ve vizyonunu bizlerle paylaşıyordu. Misyonumuz ve Vizyonumuz sekmelerini artık kurumsal web sitelerinde sıkça göremiyoruz. Ben bundan dost meclislerinde sıkça şikayet eden biri olarak, başta Başkanımız Yıldırım Demirören olmak üzere, tüm federasyonumuza birer cümleyle –net şekilde- misyon ve vizyonlarını bizlere aktardıkları için teşekkürlerimi iletiyorum. Bunun tüm kurumsal yapıya sahip kurum ve kuruluşlara örnek olmasını diliyorum.
Misyon ve vizyonu bir çırpıda okuduktan sonra hemen sayfanın ortasındaki haberlere geçtim ve bunları da soluk almadan okudum. Haberlerin altındaki “Tüm Haberler İçin Tıklayınız” sekmesine tıklamayı da ihmal etmedim ve o yeni sayfada açılan haberleri de soluk almadan okudum. Kısacası bu muhteşem kaynaktaki tüm haberleri, tüm yazıları soluk almadan okuyordum.
Neden sonra gözüm sağdaki logoya takıldı… (Kısa bir aradan sonra yazmaya devam ediyor) Geçtiğimiz günlerde yabancı misafirlerimle futbolumuzun marka değerinin neden ve nasıl bu denli yükseldiğiyle ilgili sohbet ediyorduk. Onlara “For example, do you know Süleyman Seba?” diye sorduğumda şaşırmış, biraz da mahcup bir tavırla hep bir ağızdan hayır, yani no demişlerdi. “Peki, do you know Beşiktaş?” diye sorduğumda ise büyük bir iştahla Beşiktaş’ın Avrupa Ligi’nde yazdığı destandan, tüm Avrupa’yı titrettiğinden, İngilizlere çok büyük bir ders verdiğinden, kupayı almasını bekledikleri takımın isimsiz bir Belçika ekibine elenmesinden duydukları şaşkınlıktan bahsedivermişlerdi. İşte, dedim, o Süleyman Seba, Beşiktaş’ın eski başkanlarındandır ve daha da önemlisi bugünkü ılıman, barışçıl, sportif gayeleri her şeyin üstünde tutan Türk futbol iklimine yön vermiş değerli bir şahsiyettir. İşte biz de üç büyük kulübümüzün birden nefes kesen bir şampiyonluk mücadelesine girdiği bu sezonu onun adıyla yaşatıyoruz dememe kalmadan İtalyan olan konuğum sözümü incelikle kesti ve bunu bizler de Serie A için yapmalıyız ama böyle omurgalı bir yönetimimiz yok diyerek içini döktü. O an federasyonumuzun ne denli doğru bir karar verdiğini daha iyi anladım. Bu fair-play ve heyecan dolu müthiş sezonu Süleyman Seba’ya adama inceliğinde bulunan o beyefendilerin hepsine ayrı ayrı teşekkür ve minnetlerimi sunuyorum.
Bu anekdottan sonra Türkiye Futbol Federasyonu’nun resmi sitesinde (inanmayanlar sol üstteki federasyon logosuna baksın; orada da resmi site olduğu ifade edilmiş!) dolaşmaya devam ettim. Kullanıcı dostu fikstür ve puan durumu widget’larını da deneyimledikten ve Spor Toto Süper Lig Süleyman Seba Sezonu’nun heyecanını bir kez daha içimde hissettikten sonra,,, neyse, kısacası tüm web sitesini büyük bir açlıkla inceledim.
Vizyonumuz marquee’sinin altında “Çağdaş ve kurumsal bir yapıda futbola yaygınlık kazandırmak, ülke genelinde katılımı arttırmak” şeklinde, tam da Süleyman Seba tedrisatından geçmiş bir mütevazılık örneği sergileyen federasyonumuzun bu konuda ne kadar da başarılı olduğunu ise Alexa rating’leri ile sayısal olarak kanıtlamaya karar verdim. Örnek uzayıma TFF, TBF, TVF, THF (Hentbol galiba) resmi sitelerini alıp bunları Alexa.com verileriyle incelediğimde gerçekten de futbolun diğer sporlara göre çok daha fazla izlendiğini görebiliyordum –federasyonumuz bir kez daha büyük bir iş başarmıştı. Alexa verilerine göre; TFF sitesi Türkiye’de 241. sırada yer alırken, diğer resmi federasyon siteleri üç binli sıralarda yer bulabilmişti.
Yine Alexa verilerine göre TFF resmi sitesini ziyaret eden okurlar ortalama 4.82 sayfayı geziyor, ortalama olarak site içinde üç dakika yirmi saniye geçiriyorlardı. Bounce rate ise %19,70 gibi harika bir rakamı işaret ediyordu ki, bu da resmi federasyon sitesinin ne derece doyurucu olduğunu gözler önüne seriyordu. E, böyle doyurucu lige ve futbol ortamına böyle doyurucu ve özenle işlenmiş bir resmi site. Sitenin Macaristan’dan “bile” ziyaret aldığını tespit ettiğimde ise gururdan söyleyecek bir şey bulamadım. Tebrikler!
Şimdi önümüzde destan yazmak istediğimiz bir mücadele var. Hollanda’yı, hem de Amsterdam’da, hem de kendi seyircisinin önünde, hem de eze eze yendiğimizde grupta üçüncü sıraya tırmanacağız ve grupta üzerimizde yer alan Çeklerle İzlandalıları titreteceğiz. Yıldırım Demirören federasyonuna ve Fatih Terim hocamıza da bu yakışır. Türkiye’nin futbolda geldiği seviyeye bu yakışır.
Yalnız bu seviyeyi düşürmeye çabalayan bazı iç düşmanları da ibretle izlediğimizi belirtmek isterim. Geçtiğimiz 21 Mart günü, tam da Bahar Bayramı kutlanırken, tam da kalıcı barış süreci için devlet olarak en somut adımları attığımız günlerde, Diyarbakırspor Büyükşehir Belediyesporlu bazı bayan futbolcuların saha içinde sergiledikleri görüntüler, bu sürecin nasıl da zorluklara ve engellemelere rağmen kararlılıkla başarıya ulaştığına işaret ediyor. Bilmeyenler için tekrarlamış olayım: Bu üç oyuncu, Erzincan’da oynanan ve 24-0 kazandıkları Samsun Gülizar Hasan Yılmaz Gençlikspor maçının ardından zafer işareti yapıyor, hem de sahanın ortasında!
Buraya kadar tüm işlerini övdüğümüz federasyonumuza bir de dost uyarısında bulunalım. Futbola siyaset, hem de kirli siyaset sokan bu üç bayanı hemen bölücü ve ideolojik propaganda yaptıkları gerekçesiyle Disiplin Kurulu’na sevk etmeleri ARTI, birkaç kişinin cılız tepkiler göstermesi üzerine bu kararı geri çekmeleri ise EKSİ. Bugüne kadar futbola saha içinde veya dışında siyaset sokulmasına asla ve asla göz yummayan federasyonumuzun bu karardan en kısa zamanda döneceğine yürekten inanıyorum.
Biz bu federasyonumuza güveniyoruz; özellikle de o sözüm ona futbolun çok gelişmiş olduğu ülkelerdeki federasyonların icraatına baktığımızda bu güvenimiz katlanarak artıyor. Biz miting için gittiği şehirlerde futbol takımlarının atkılarını boynuna dolayarak ucuz hamaset yapan dümbük İtalya Başbakanlarını da gördük, saha içinde siyasi el hareketleri yapan aşağılık ve hasta ruhlu İspanya milli takım kaptanlarını da. Bu gözler hükümet tarafından başkanlık koltuğuna oturtulan ve o hükümetin kıçını yalamaya doyamayan zavallı Danimarka futbol federasyonlarını da gördü, ülkelerinin sözüm ona aydınlarından biri sokak ortasında öldürülünce maça pankartla çıkmaya çalışan kulüplerin barındığı İsviçre futbol federasyonlarını, ülkenin başbakanına açıkça siyasi destek veren kulüp başkanlarının barındığı Almanya futbol iklimlerini de. Bu konuda örnek çok, böyle ezikliklere ve ucuz hamasete ise karnımız tok!
Şimdi federasyonumuza büyük görev düşüyor. Sayın Demirören Başkanım, Başkan Vekillerim Sayın Yardımcı ve Sayın Koşar, İcra Kurulu üyelerim Sayın Zülfikaroğlu ve Sayın Beyazlı, son olarak elbette ki Sayın Terim; lütfen futbola siyaset sokmaya çalışan, bunu hem de Bahar Bayramı’nı kutlarken ve barış süreci büyük çabalarla buralara getirilmişken yapan bu üç bayan futbolcuyu cezasız bırakmayınız. Sizler futbola siyaset ve ideoloji sokmaya kalkışan herkesin elini kırdınız, futbolcu-yönetici-devlet adamı demeden bu bayağılığa kalkışan herkesi spor dünyasından kararlılıkla uzaklaştırdınız; şimdi lütfen bir kez daha sizleri göreve çağırıyorum. Spora her dakika siyaset karıştırılmasına izin veren, siyasilerin futbolu gizlice yönetmelerine çanak tutan, tüm ülke sporunu koca bir ticarethaneye dönüştüren o Hollandalı ya da İzlandalı ya da herhangi Avrupa ülkesinden dümbük meslektaşlarınızdan ne kadar farklı olduğunuzu biliyorum.
Çok iyi yerlere geldiğimiz bugünlerde, gerçek zafer işaretini futbolumuza siyaset katmaya çalışanların yüzüne vurma zamanı!
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane