Bi dakika dinleyin.
Uzun zamandır bu kadar çaresiz sinirlenmedim hayatımda. Kendinden çok daha cüsseli, dövme ihtimaline sahip olmadığı bir liseliye karşı mücadele eden bir ilkokulluydu Kolombiya, ya da öyleydik biz.
Tamam taraf olunca her şey bir başkalaşıyor, kabul. Kolombiya’yı tuttum. “O da şeyapmasaydı” savunmasıyla dünyayı fethedebiliyorsunuz taraf olunca zaten. Ayak kırmak bile pozisyon icabına indirgenebiliyor. Bunlar kabulüm. Peki Twitter’ın en aktif olduğu, sosyal medyanın en güçlü kullanıldığı turnuvada bu kadar saçma yönetimler nasıl mümkün oluyor? Biz mi çok fazla bilmeye başladık?
“Çile 12 Haziran’da başladı” diye başlık atacaktım, sonra vazgeçtim. Ulan daha ilk maçtan içine ettiniz. Japonluk böyle bir şey değildi sayın Nişimura. Fred’in turnuva boyunca yaptığı tek olumlu şey – gol atmak için altıpastan yaptığı plonjonu refleks sayıyorum – basitçe yalandan penaltı almak oldu. Howard Webb’den yeterince nefret edemediğimizi düşünüp bir de dünya kupasına koymuşlar. Kartlar için oyuncular en az 5 uyarı alıyor, yandan, arkadan, önden, her şey kart için oyuncuya yürüyen hakem kararlılığına yatkınken bir anda… Aaa, köpük…
İlk kez gören insan için goygoyu bayağı iyi bir şey aslında köpüğün. Babamdan biliyorum. “Sonra baraja kan taşı sürsün bari meheheh” diye izledi ilk maçları. Ama goygoyumuz bitti. Köpüğü bırak, hakemi krem şantiyle kaplayıp üstüne çilek koysan bir sevimliliği kalmadı artık. Meğer “siz burada durun, ben maçın ağzına sıçacağım” çizgilerini belirliyormuş aslında köpük.
Başlarda “lan Sepp Blatter değil mi, adam kesin anlaşmıştır bi teknoloji şirketiyle, bu turnuvada hakemlere kötü performans çıkarttırıp o teknolojiye mecbur bıraktıracak” diyenleri pek sallamıyordum. “O kadar da değil anasını satayım” düşüncemi gol çizgisi teknolojisine verilen paranın çıkartılması için her altıpasa düşen topta kullanılmasında hafif değiştirir gibi oldum gerçi. Ama neyse, artık inanıyorum. Hakemler bitti, hakemlik bitti.
“Ya insan faktörü ama, işin tadı tuzu” diyenler kenara geçsin, onlarla sonra konuşacağım. Dört yıl beklediğim şeye, belki de hayatımın son ve en büyük fırsatına tuz katmak için emeğimin içine etmeye hakkın yok birader. İnsansın, hata yaparsın, eyvallah ama 90 dakika, Brezilya-Kolombiya maçında olduğu gibi maçın tamamını “lan ev sahibini eleyen maçın hakemi olmayayım” dürtüsüyle geçiremezsin. Geçiremezsin deyince Telegol yorumu gibi oldu. Değil. İçimden geldi.
Turnuva harika turnuva mı bilmiyorum. Ben hala 98’i daha çok seviyorum. 2002 zaten en sevdiğim turnuva. 2006’nın golleri hala daha iyi. Twitter etkisinden sıyrılınca insan öteki turnuvaların değerini daha iyi biçiyor. Hem her maçta en az bir maçkıran hata yapınca hakemler, maalesef bu turnuva en iyi olamıyor.
Ben 2014’ten çok zevk alıyordum. Bugüne kadar. Eğer FIFA’nın üst düzey yetkilileri Brezilya’nın elenmesinden ortalama Brezilya taraftarına göre daha çok korkuyorlarsa, ya da hakemler, benim için herhangi bir anlamı kalmadı. Yine de teşekkürler.
Twitter’a da yazdım, James’in gözyaşları uykularını kaçırsın Velasco.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane