Futbol tarihine meftunların hafızalarına kazınmış isimlerden biriydi o. Dile kolay ilk Dünya Kupası’nın finalinde sahne almış, Güney Afrika’daki son turnuvayı da gördükten sonra son nefesini vermişti.
La Plata’da 1910’da doğan Francisco Varallo ya da nam-ı diğer Francisco Antonio “Pancho” Varallo, daha küçücükken futbolun bambaşka bir tutku olarak yaşandığı topraklarda o zamanlar daha bir farklı olan meşin yuvarlağın peşinden koşmaya başlamıştı. Formasını giydiği 12 Ekim takımından sonraki durağı geçmesinin yine buram buram Güney Amerika kokan bir hikâyesi vardı.
Kentin büyük takımlarından Estudiantes ile idmanlara çıktığında henüz 18’indeydi Francisco. Üç hazırlık karşılaşmasında 11 defa fileleri havalandırdıktan sonra Estudiantes’e transfer olurum diye düşünen delikanlının adresi La Plata’nın bir başka ekibi Gimnasia olmuştu. İşin esbab-ı mucibesiyse formasını giydiği 12 de Octubre’nin bütün yöneticilerinin Gimnasia meftunu olmalarıydı…
Delikanlı ‘kendisini gösterebilecek miydi’ sorularına zaman bile tanımamıştı. Gimnasia’nın üçüncü takımında oynadığı ilk maçta kantarın topuzunu kaçırıp dokuz gol atınca, bir hafta sonra birinci ligde sahne almaya başlamıştı. Birçok futbolcunun aksine tam bir hafta sürmüştü bekleyişi.
Pek teknik sayılmasa da öyle bir gol koklayışı vardı ki dokunduğu top altın oluyordu sanki. Varallo kısa sürede kendisini ispatlıyor, ‘Küçük Top’ lakabını alıyordu. Gerçekten de Canoncito’nun da katkılarıyla Gimnasia 1929’da şampiyonluğa ulaşıyordu. Adı kulaktan kulağa fısıldanıyor, ünü sınırları aşıyordu…
İlk Dünya Kupası, Arjantin’in komşusu Uruguay’da düzenlenecekti. Tangocuların teknik patronu Juan José Tramutola, ülkesindeki bu delikanlıya kayıtsız kalamayacaktı. Turnuvada sahne aldığında 28. yaşgünü pastasını bile kesmemiş olan ve şampiyonalar tarihinin en genç çalıştırıcısı unvanını hâlâ elinde bulundan Tramutola, tango ilahı Gardel’in şarkılarıyla yolunu tuttukları turnuvada genç Varallo’ya da yer vermişti. Küçük Top bile bunu beklemiyordu…
FIFA’nın resmî yayın organında yayımlanan ve Tayfun Öneş tarafından Türkçeye kazandırılan Roberto Mamrud’un söyleşisinde golcü o günleri anlatırken, ilk defa Arjantin’in formasını giydiği maçı da anlatmıştı: “Organizasyona iki ay kala Newton Kupası’nda Uruguay ile karşılaşacaktık ve beni ilk kez milli takıma çağırmışlardı. İlk yarıda adeta sürünmüştük. Soyunma odasında bana sürekli aynı şeyi söylüyorlardı. Topu takımın yıldızı olan Bernabe Ferreyra’ya geçirecekmişim. Oysa ben ne pahasına olursa olsun kaleye vurmak için yanıp tutuşuyordum çünkü ona pas vermek istemiyordum. İkinci yarıya çıkarken bir başka oyuncumuz “Nolo” Ferreira bana şöyle dedi: “Kale önünde dikkatli yer tut, topu sana atacağım, ama ne yap-et, golü at, yoksa ben rezil olurum!” Gerçekten de ikinci devre, bir ara topu bana ortaladı ve ben de durumu 1-1 yapan golü attım. O Uruguay maçından sonra hocamız “stilini beğendim” demişti. Yine de Dünya Kupası’na çağrılmayı beklemiyordum. Çünkü o zaman daha 19’uma yeni basıyordum.”
Fransa karşısında ayakları titreyerek başlamıştı Varallo’nun Dünya Kupası serüveni. Sonradan gerek o, gerek abileri ısınmıştı turnuvaya. Nasıl ısınmasınlar, her takıma antrenman sahası tahsis edilemediğinden açık arazide inekleri bile kovalamışlardı efsanenin dediğine göre. Finaldeyse beklenen olmuş, Copa America şampiyonu apoletli Arjantin ile 1928 Olimpiyat Oyunları’nda boyun eğdiği komşusu Uruguay randevulaşmıştı.
“Evet, kafamın adeta içini oyuyordu final maçının heyecanı. Hepimiz kazanacağımızı düşünüyorduk. Ama futbol bazen size cilve yapar ve biz o maçtan çok sonra bile kaybettiğimize bir türlü inanamayacaktık. Birinci devrede 2-1 öndeydik ve devre öyle bitti. İkinci yarı bir türlü üçüncü golü atamıyorduk. Uruguay’ın kendine güveni geldi ve üç gol birden buldu. İnanamadım. Final muazzamdı. Tribünlerde uğultular, bağırış, çağırışlar… Sanki büyük bir parti havası vardı. Uruguay şampiyon olmuştu. O ilk kupanın büyülü atmosferini unutmam mümkün mü?”
Futbolcuların birbirine saygı duyduğu, bay ve soyadı kullanarak hitap ettiğini Varallo’dan da duyduğumuz ilk Dünya Kupası’na böyle nokta konmuştu.
Şampiyonadaki performansı onu efsane olacağı Boca Juniors’a taşımıştı. Tam dokuz sezon görev yaptığı halkın takımında attığı 181 golle efsane olmuştu. 1933’te 34 defa fileleri havalandıran Varallo sadece Arjantin’in değil, Güney Amerika’nın en golcü futbolcusu tacını başına geçirmişti.
Üç şampiyonluk yaşadığı Boca’da attığı 181 golün uzun süre yanına yaklaşan olmamıştı. Rekoru neredeyse bir insan ömrü kadar dayandıktan sonra Martin Palermo tarafından kırılmıştı. Bizim tonton ihtiyar 90’larındayken bu olasılığı öngörmüş, “Eğer bu gerçekleşirse, tekrar sahalara dönerim” diye espri bile yapmıştı.
30 yaşında kopmuştu futboldan. Evet o zamanlar düşünülünce, oldukça genç bir yaşta. Bu erken vedanın esbab-ı mucibesiyse yine ilk Dünya Kupası’nda saklı. Şili ile oynanan maçta o kadar sert bir tekme almıştı ki… Tedavisi tam yapılamadığından futbola dizi nedeniyle erken veda etmişti hep söylediği gibi. Yoksa Palermo rekorunu kırabilir miydi, kestirmek çok güç.
Dile kolay yüz yıllık yaşamında 19 şampiyona gördü. Tarihin 20. Dünya Kupası Brezilya’da onsuz başlıyor…
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane