Skip to content

H Grubu: Öz Ölüm Grubu

Ölüm gruplarında illa iki tane has şampiyonluk adayı olmasına gerek yok. Bu gruba sıkıcı gözüyle bakıyorsanız, beklentilerinizi gözden geçirme vaktiniz gelmiş demektir.

Turnuvanın ölüm grupları nedense hep iki tane favorinin iki tırt takımla eşleştiği, ikisinin de 7 puan toplayıp averaja göre sıralandığı gruplar oluyor. Gerçi bu turnuvada taş gibi Uruguay-İtalya-İngiltere var ama, ben “her” maçı ortada olan gruba ölüm grubu demeyi yeğliyorum. Misal, H.

Cezayir

Cezayir dördüncü kez kupada ve bence bulundukları gruptan mutlu olmalılar. Gerçi sırf ben böyle düşünmüyorum, Vahid hoca da söylüyor. 2010’da gol atamadan, tek puanla elenmişlerdi. Çoğunlukla büyük turnuvalara birkaç Avrupa’da oynayan oyuncu ve yerellerle katılıyorlardı. Disiplini eksik ve yetenekli görünüp, iz bırakmadan eleniyorlardı. Şimdiyse ellerinde büyük maç tecrübesi çok yüksek, kafaca Avrupa’dan bir kadro var. Ha bir de ikinci turu görürse hayatının en büyük amacını gerçekleştirecek bir teknik direktör.

Halilhodziç’in en büyük amacı gruptan çıkmak. “Şu ana kadar Cezayir’de yaptıklarımla gurur duyuyorum ve takımı tarihinde ilk kez gruptan çıkarmak bunu ikiye katlayacak” diyor ve “üç çok iyi takımla oynayacağız. Grubumuzda dışarıda bırakılacak bir takım olduğunu düşünmüyorum, ki bu da tüm oyuncuları şevklendirecektir” diye umutlanıyor. Cezayir için ben de umutluyum. Vahid hoca Fildişi’yle 2010’da Brezilya ve Portekiz’e denk gelmişti. Gerçi Fildişi’nin büyük kupa şanssızlığı bu, onunla alakası yok. Afrikalı insanları çok sevdiğini, başarılı olmaları için elinden geleni yaptığını hep söylüyor zaten. Fildişi’yle yarım bıraktığı işi Cezayir’i ilk kez gruptan çıkararak tamamlayabilir mi emin değilim. Ama dediğim gibi umut var.

Fazlaca atletik ve güçlü bir savunma-orta saha kombinasyonları var. Feghouli-Taider ikilisi yaratıcılığı artırabilir. Orta saha derinliğini sağlayacak Bentaleb için Sherwood’a, esas olaraksa forvet için Leonardo Jardim’e şükretmeleri gerek. Yedek forvet olarak transfer ettiği İslam Slimani’yi ligin ikinci yarısında bambaşka bir oyuncuya çevirdi Sporting’de. Ceza sahası civarında hem yerden, hem de havadan çok tehlikeli bir oyuncu. Hakemle ve rakiple biraz fazla oynuyor ama özellikle Feghouli ile ritim bulabilirlerse bayağı can yakabilirler. En büyük sıkıntılarıysa gördüğüm en gezgin kariyer sahibi kalecilerden Rais M’Bolhi.

Cezayir grubu kesinlikle karıştırabilecek yetenekte. Belçika’dan puan alarak başlarlarsa – bence Belçika’yla fiziksel anlamda mücadele edebilecek nadir takımlardan biri Cezayir – turu geçme ihtimalleri var. Herkes son sıraya yazıyor neredeyse ama öyle değil. Slimani’ye özellikle dikkat.

Belçika

Ya bilemiyorum, galiba Belçika’yı çok abarttık biz. Son iki turnuvada izlemeyip, bir anda genç yeteneklerle dolu bir kadro görünce bayağı kaptırdık kendimizi sanırım. Genç kadroları çok seviyoruz malum. Favori gösterenler bile var.

Bence değiller. Bence plase bile değiller, hatta risk alayım, bence patlayacaklar. Bu kadro 2014 Dünya Kupası sonrasındaki iki büyük turnuvayı da domine edebilir, ancak bunu kaldıramaz gibime geliyor.

Courtouis’yı yazmaya gerek yok. Onu geçtim, Belçika’nın yedeği Mignolet’yi bile oynatabilmek için 32 takımın 25’i sıraya girer. Ancak savunma bayağı sıkıntıda. Bir iki kişi hariç van den Borre, van Buyten, Vermaelen ve Alderweireld’in oynadığı toplam lig maçı sayısı 46. Çoğunluğu da oyuna sonradan girme. Vertonghen’i bilemiyorum. Tottenham’ın savunması bu sezon izlediğim çoğu stand-up’tan daha komikti. Milli takımdakilerle toparlanabilirse ne ala. Ama hem bek pozisyonları, hem de istikrarsızlık Belçika savunmasını bayağı sıkıntılı yapıyor.

Gene olumsuz başlayacağım ama, bunların orta sahası da tatmin edici değil. Witsel’in ilk maçta 10. dakika kırmızı kart görmeyeceğini söyleyebilir misiniz? Onu geçtim, Fellaini’nin sezonu nasıl geçirdiğini biliyoruz, Dembele-Chadli ikilisi bence Tottenham’ın varmak istediği seviyeye uygun oyuncular bile değiller, Defour ise Porto’da hiç düzenli oynamadı… Top kesme, ileriye taşıma, mücadele vs… çok tatmin edici gözükmedi gözüme hazırlık aşamasında.

Ha ama ön tarafa hiçbir şey diyemeyeceğim. Zaten hazırlık maçlarındaki performansları pek bana laf bırakmadı. Herkesin bildiği şeyi anlatmayayım, belki de dünya kupasının en formda ön tarafıyla geliyorlar. Benteke’nin yokluğu gerekirse Lukaku’yu değiştirip yerine girecek adam anlamında biraz elini kolunu bağlayabilir Wilmots’un diyordum ki, Divock Origi kampın en sağlam çalışanı haberleri geliyor her gün. İki sezondur çok iyi top oynayan Michy Batshuayi’ye yazık oldu biraz. Hazard-Mirallas-Mertens ve yedekten Adnan zaten feci tehdit edici. Yakalarsa sadece gruptakileri değil, kimseyi affetmez bu hücum hattı.

Marc Wilmots’a ayrı bir yer vermek lazım. Vahid Halilodziç ve Fabio Capello’ya karşı tecrübe anlamında çok geride. Yetenekli, kadrosunun her ayrıntısını, her oyuncusunun en ufak huyunu dahi biliyor olabilir, ancak EURO 2012 kadrolarına bakarken Bağış Erten’in söylediği “Euro ya da Dünya Kupası, savunman ve teknik direktörün çok iyi değilse başarılı olamazsın” cümlesini burada Belçika için kullanmam lazım. Wilmots yetenekli, fakat tecrübe?

Risk bodon deyip Belçika patlar diyorum. Şöyle anlatsam daha iyi olacak, 2013-14 sezonu başlamadan önce favori bile olabilirlerdi, ama kadronun neredeyse yüzde 60’ı rezalet sezon geçirdi. #kısfmet

Güney Kore

Benim Güney Kore’ye dair çıkardığım en önemli istatistik 6 Kim, 5 Young, 4 Jin ve 3 tane Sung’a sahip olmaları. Spikerler için kabus olabilecek derecede karışık bir takım. Kaldı ki tanınmamış bir hoca ve çoğunluğu gözden uzak Doğu’da oynayan oyuncuyla geliyorlar. Ama Asyalı yabana atılmaz.

Tanınmamış dedim ama, tamamen değil, kısmen. Oyunculuk döneminde Pele’nin en iyi oyuncular listesine girmiş biriydi. Gerçi ilgiden dolayı kafayı yemiş bir ikiyüzlü futbolcu eskisinin yapacağı listeye sokayım. Neyse, sinirlenmiyorum. Güney Kore’nin güzelliği işte o hocasından geliyor. Altyapıda bayağı efsane bir adam kendisi. 2009 U20 Dünya Kupası’nda çeyrek finale taşımştı takımını. O takımdan birçok oyuncusuyla milli takımda devam ediyor. U20 çeyreği sonrası U23 kariyeri de harika. Londra 2012’de U23 takımıyla bronz almayı başarmıştı Hong. Sessiz sakin görevini yapan biri. Zaten bu takımın alt yaşlardan getirdiği özellik bu, sessiz, sakin, takım halinde, gösterişsiz… Hong’un en büyük isteği Rusya maçından puan alarak başlamak. Bu hedefi tutturursa zor görünen hedeflerin kolaylaşacağı görüşünde.

Diğer turnuvalardaki kadrolarına göre bu sefer daha “kapalı kutu” durumundalar ama önceden önlem alınacak birkaç adamları var. Çok sağlam, akıcı ve kompakt oynayarak geçtiler elemeleri. 2012 Londra’da da Hong’un oyunun merkezine yerleştirdiği Koo Ja Çeol iyi bir sezon geçirdi. Premier League ve Championship’ten gelen oyuncuların durumu da fena değil. Ama tabii takımın ayağına bakacağı adam kesinlikle -ki bence hala büyük maçlarda bayağı stres yaşıyor- Son Heung Min. Park Ji-Sung’un en azından bir abi olarak bile olmaması handikap olur mu, sanırım olmaz. 2002’deki dünya kupasıyla başlayan kariyeri yine bir dünya kupasıyla bitirseydi keşke.

“Futbol dışında ailemin babasıyım, çok bir özelliğim yok” diyen fazlasıyla mütevazı, realist ve zeki bir adam Hong Myung-Bo. Yine altyapıdan alıp getirdiği takımı -neredeyse tamamı- 5 sene sonra dünya kupasına götürmüş olması da ayrı bir keyif.

Rusya

Bir turnuva önce iç sahası Wembley olan, Comic Relief’te komedyen James Corden’ın esprilerine maruz kalan, medyatik takılan Capello, üst üste iki dünya kupası kaçıran Rusya’yı Portekizli gruptan bireysel anlamda ön plana çıkmadan, sadece iyi futbolla gümbür gümbür çıkardı. Bu turnuvaya İngiltere’yle gittiği 2010’a nazaran çok daha inançlı geliyor. Sebebini kendisi açıklamıştı: İngilizler Premier League’den çok yorgun gelip kampta yarı tatil havasına giriyorlardı. Rus oyuncular fiziksel ve mental açıdan taze.

Biraz sanki kuyruk acısıyla ayrıldı Capello. Medyanın haksız şekilde üstüne çullanmasını yedirebilecek bir adam değil, hele olanlar kendi hatası değilse. “Tek bir mağlubiyetle herkes bana karşı döndü” dediği bir yerden, ne dese yaptırabildiği bir ülkeye geçti. Futboldan intikam alacak.

Bir sonraki dünya kupasına ev sahipliği yapacak Rusya, önümüzdeki dört senede ne olursa olsun 98 Fransa, 2006’nın Almanya’sı ya da 2014’ün Brezilya’sı kadar favori-ev sahibi olamayacak. Ancak en büyük istekleri Capello’nun onlara bu turnuvada heyecanlı bir bekleyiş aşılaması. Eleme performansı yeterince heyecan vericiydi.

Capello’nun elinde kızılordu var. Gerginlikten beslenen ülkeleri ve komrad generallerini düşünürsek hem maç öncesi hem maç sonrası basın toplantıları ve yaptıkları hareketler dünya basınına konu olabilir. Gerçi Brezilya’da ortalık yangın olacağı için Putin’i falan kimse sallamaz büyük ihtimal. Neyse. Grubun favorisi bence Capello’nun burnu farkıyla Rusya.

Kadro genç değil, Dzagoyev dışındaki gençler milli takım tecrübesine sahip değil. Kadroya bakınca insanın aklına ilk olarak “sağlam” sıfatı geliyor da acaba o sağlamlığın yanına başka bir şey katabilecekler mi, orası meçhul.

Defans ve orta alan taş gibi. Fiziksel olarak da, oyun disiplini olarak da maç ya da turnuva içinde kopacak gibi görünmüyorlar. Yaratıcılık anlamında sadece Dzagoyev’e kalmamaları gerek ama yaratıcı oyuncu listesi biraz zayıf kalıyor sanki. Hazırlık döneminde Jirkov çok iyi iş çıkardı şu ana kadar. “Bebek yüzlü zevzek” Arşavin’i nihayet izlemeyeceğiz. Forvette ise Kerjakov’un alternatifi, turnuvanın en izlenesi gençlerinden Aleksandr Kokorin patlama yapabilir.

Wilmots için yazdığımın tam tersini Capello için yazacağım. Elindeki kadro çok çok iyi değil. Hatta eleme grubunda geçtiği Portekiz’den daha kötü bir kadro kağıt üzerinde. Ama teknik direktör faktörü özellikle büyük turnuvalarda çok çok önemli. Capello Rusya’yı bir adım öne çıkarıyor.

Lider çıkmalarını bekliyorum.


Yukarıda da dediğim gibi, her maç güzel olacak. Dinamikleri her an değişebilecek, her türlü skorun alınabileceği bir grup. Her şey son maça, son dakikaya kalır gibi. Ya da fazla Pollyanna’cılık oynuyorum.

En izlenesi ikinci grup benim için bu. Gruba da reyting vereyim: 8/10.